BİN KERE HAYIR!..

Neredeyse iki ay oldu…

12 Eylül’deki halkoylamasının hangi amaçla tasarlandığını, “evet” çıkması durumunda  nasıl bir karanlığa mahkum olacağımızı, bu anayasa değişikliğinin Türk ulusunu nasıl bir faşizme, ne tür bir kölelik düzenine mahkum edeceğini anlatmak için ülkemin dört bir yanında 27 ayrı il ve ilçede bu ülkenin şerefli hukukçuları ve aydınlarıyla birlikte panellere, konferanslara katıldım.. Bir çok televizyon programında maddelerin nasıl aldatmacalar içerdiğini  belgeleriyle, örnekleriyle anlattım..

Yazılarımda, iktidar ve tetikçilerinin, liberal sıfatlı yanaşmaların aslında hangi büyük fotoğrafın parçası olduklarını, 26 maddelik anayasa değişikliğinin yalnızca yüksek yargıyı halletmek üzerine kurgulandığını, böylelikle demokrasinin olmazsa olmaz  “kuvvetler ayrılığı”  ilkesinin tamamıyla ortadan kalkacağını ve ABD’nin daha 1990’ların ilk yarısında açıkça ifade ettiği “ılımlı İslam” rejiminin önünde hiçbir engel kalmayacağını, kısacası “Büyük Ortadoğu Projesi”  haritasında bize biçilen parçalanma ve kullanılma senaryosunun tüm ağırlığıyla hayata geçirileceğini de olanca açıklığıyla belirttim… 

-Artık sözün bittiği yerdeyiz!..

Bu, halkoylaması öncesi son yazım…Bir gazeteci olarak yüklendiğim sorumluluğun gereğini, üzerime düşen görevi layıkıyla yerine getirebildim mi bilemiyorum; bunun kararını ancak okur ve izleyici verebilir.. Ancak bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak elimden geleni yaptığıma inanıyorum…


Özgür bağımsız ve haysiyetli bir ülke için!..


İlk bakışta biraz bencilce gelebilir belki ama yaptıklarımın tümünü, 9 yaşındaki kızımın özgür, bağımsız, haysiyetli bir ülkede yaşayabilmesi için yaptım…

Biliyorum ki, kızımın özgür olduğu bir ülkede tüm çocuklar aynı havayı soluyacak, aynı mutluluğu paylaşacak..

Büyük bir hayranlık ve gururla söylüyorum; en alçakça tehdit ve şantajlara, en aşağılık rüşvet ve baskılara, en haysiyet yoksunu zorbalıklara karşın bu ülkenin yiğit insanları boyun eğmedi, boyun eğmeyecek…  En taraflı anketler bile bunu gösteriyor…

İşte bunu gördükleri için panikteler. Sırf bunun için dağlara taşlara varıncaya kadar “evet” afişleri döşüyorlar.. Bu nedenle sahte broşürler, sahte afişler üretip, asla “evet” demeyecek aydınların fotoğraflarını işbirlikçilerle yan yana basıyor, olmayan “grev hakkını” varmış gibi gösteriyorlar… Korkuyorlar!. Tüm devlet imkanları ellerinde olduğu halde, trilyonları savurdukları halde olmadığını, yetmediğini görüyor ve çıldırıyorlar… Okyanus ötesindeki hoca, işte bu korkuyla bugüne dek üstlenmediği riskin altına girip, “keşke ölüler mezarından kalkıp evet diyebilse” zavallılığına soyunabiliyor… Bu ülkenin Başbakanı, “yargıda benimle ilgili mahkumiyet onayını veren farklı  mezhebe mensup kişilerin bulunduğu bir daireydi” diyerek açıkça mezhep düşmanlığı yapabiliyor..

Pazar günü sıra artık bu ülkenin aydınlık, yurtsever insanlarında.. On milyonlarca yurttaş o gün, artık çok uzakta olmayan genel seçimlerin provasını yapacak… Sözüm, tüm yurtseverlere: Adreslerinizi mutlaka son bir kez daha kontrol edin, evinizde mezardan kalkmış ölüler olmasın!.. Yalnızca oy atmakla yetinmeyin… Sandığınıza sonuna dek, mühürlü tutanak İlçe Seçim Kurulu’na teslim edilene kadar sahip çıkın, bu sizin yasal hakkınız… Çok iyi biliyorum ki;

-Güneşli, özgür yarınlar, sizin cesur ve yiğit duruşunuz üzerinde yükselecek


Bu kez cumhuriyetin yıkımı oylanacak!..


Bu yazı 7 yıl önce, 2010 Referandumuna üç gün kala yazıldı!..

Bu yazıda dile getirdiğim tüm kaygılarım, gelecek adına tüm endişelerim bir bir gerçekleşti!.. O zaman el ele, aynı yolda “beraber yürüyenler” tüm devlet olanaklarını kullanarak, ölüleri bile mezarından kaldırarak(!) o halk oylamasını lehlerine sonuçlandırmayı başardılar. onları gayet “duygusal şekilde” destekleyen, hiç utanmadan “yetmez ama evet” diye haykıran liberal artığı aydınların engin desteğini de unutmamak gerek tabii!..  

Böylece yüksek yargı organları blok halinde Fethullahçıların eline geçti. Hala temizlemeye çabalıyorlar!.. Kuvvetler ayrılığı ilkesi tarihe karıştı... Yobaz baskı had safhaya vardı. Ülkenin kurucu kahramanları açıkça tahkir edilmeye, en bayağısından yalanlarla suçlanmaya başlandı...

Minnacık çocuklar tesettüre sokuldu. İlkokullara hatta anaokullarına bile din dersleri, Arapça dersleri konuldu. Şeriat, hilafet çığlıkları en yüksek perdeden seslendirilmeye başlandı. Ülke terör ve Ortadoğu’daki kirli savaşın içine çekildi...

Bugün çok daha vahim bir olguyla, cumhuriyetin yıkılıp, yerine tek adam rejiminin tesis edileceği bir referandum tehdidi ile karşı karşıyayız. Şayet anayasa değişikliği teklifi TBMM’den geçerse, en geç Nisan’da halkoylamasına gidilecek. “Evet” taraftarları açıkça, “önce başkan sonra halife” naraları atıyor, Saray’daki bin odaya “İslam Birliği” temsilciliklerinin yerleşeceğini haykırıyorlar!..

Çocuklarımızın geleceği için, bölünmenin, parçalanmanın, diktatörlüğün engellenebilmesi için bütün yük bu ülkenin yurtsever, aydınlık, yiğit insanlarının omuzlarına binecek. Ben bu kadim halkın bu karabasanı savuşturacak yeteneğe de, cesarete de sahip olduğuna inanıyorum. O halde hep beraber ayağa kalkmanın vaktidir:

-Cumhuriyet korumak için “bin kere hayır” demenin vaktidir!..


https://twitter.com/umit_zileli