YENİ ÖĞRENDİM

Halkın Kurtuluş Partisi yine boş durmadı, 7 isme suç duyurusu

Sedat Peker’in açıklamalarını iktidar sanki hiç duymuyor.

Kulakları tıkalı.

Ellerindeki medyalarda çalıştırdıkları saray gazetecileri de suskun.

Merak bile etmiyorlar.

Şu ana kadar saray medyasından bir kişi bile çıkıp Sedat Peker’in anlattıklarının yalan, abartılı, çarpıtılmış veya kurgu olduğunu söylemedi, söyleyemedi.

Bu durumda ne yapsın zavallılar, susup oturuyorlar.

Kendini biraz daha cesur sanan bir kaçı Sedat Peker’in söylediklerini sanki duymamış gibi yapıp “Bir mafya liderinin arkasına sığınan muhalefet” gibi zırva laflarla kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlar.

İktidar ve yandaşlarının ne yapacağını bilemediği durumlarda konuyu gündemde tutmakta ve kayda geçirmekte üstüne olmayan Halkın Kurtuluş Partisi yine sahne aldı.

HKP bu kez de Sedat Peker’in AKP’li Burhan Kuzu hakkında gündeme oturan iddialarıyla ilgili 7 isim hakkında suç duyurusunda bulundu.

Parti avukatları Sedat Peker’in Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarında, hayatını kaybeden AKP eski Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu ile AKP’nin Beşiktaş Kadın Kolları eski Başkan Yardımcısı Aliye Uzun’un bağlantısından söz ettiğini, Aliye Uzun’un Kuzu’yu, İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti ile aynı masaya oturttuğunu anlattığını, Kuzu’nun eski danışmanı Sinan Çiftçi’nin de konuyla ilgili, “Burhan Kuzu, ciddi paralara iş takibi yapardı. En çok Berat Albayrak’ı kullanırdı. Fuat Oktay, Mustafa Şentop’a da çok iş çözdürdü” dediğini belirterek harekete geçti.

Avukatlar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Hazine ve Maliye Eski Bakanı Berat Albayrak, Ticaret Eski Bakanı Bülent Tüfenkçi, İstanbul Eski Sulh Ceza Haakimi Cevdet Özcan ve AKP Beşiktaş eski Kadın Kolları Yöneticisi Aliye Uzun hakkında suç duyurusunda bulundu.

Peki, Halkın Kurtuluş Partisi avukatları 7 kişi yaptıkları suç duyurusunda hangi suçlamaları saymışlar onları da sıralayayım sizin için;

Nüfuz ticareti

Adil yargılanmayı etkilemeye teşebbüs

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma

Rüşvet

Uyuşturucu veya uyarıcı madde kulanılmasını kolaylaştırma

İhaleye fesat karıştırma

Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi

Bakalım bir babayiğit savcı çıkıp bu suç duyuruları ile ilgili işlem yapabilecek mi?

Ben hiç sanmıyorum.

Halkın Kurtuluş Partisi bugüne kadar bu tür sayısız suç duyurusunda bulundu.

Savcıların henüz kılı bile kıpırdamadı.

Bunda da aynısı olacaktır.

Ama ne çare ki, yapılan suç duyurularını kayda geçirmeme gibi bir lüksü yok iktidarın.

Bunların hepsi kayıt altına alınıyor.

Bugün olmasa yarın birileri mutlaka hesabını sorar.

Soracaktır da.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Akit yalanı itiraf edince Halkın Kurtuluşu Partisi 25 kişiyi şikayet etti

Saray medyasının önemli bölümünün aklı pek yok.

Cahillikleri paçalarından akıyor.

İlkeleri ve doğruları da olmadığı için güne göre ve sırf iktidarı kollamak için görev yapıyorlar.

Böyle olunca da dün ne söylediklerini unutup bugün başka bir şeyi rahatlıkla söyleyebiliyorlar.

Aynı şekilde söyledikleri yalanları da unutuyorlar çoğu kez.

Ve gün geliyor birileri ile hesaplaşma hırsına kapıldıklarında söyledikleri yalanların gerçeğini itiraf ediveriyorlar.

Kabataş yalanı bunun en güzel örneği.

Gezi direnişinden beri sürdürdükleri bir yalan var biliyorsunuz.

Neydi o yalan?

Gezi sırasında Kabataş’ta pusetteki çocuğu ile üstleri çıplak, altlarında deri pantolon olan, bandanalı bir azgın grubun arasında kalan türbanlı bir bacı ağır tacize uğruyor, göstericiler kadını dövüyor hatta üzerine idrarlarını yapıyorlar, puset bir tarafa kadın bir tarafa gidiyor.

Daha anlatıldığı an bunun yalan olduğu ortadaydı.

Ama Saray soytarıları bu yalanı sürdürdüler inatla. Hatta bazıları kendilerinden geçip olayın görüntülerini bile izlediklerini ilan etmekten çekinmediler.

Sonra bu yalanı ilk yazan bir kadın gazeteci geçenlerde türbanını çıkarıp başını açtı.

Vay sen misin bunu yapan, Akit Gazetesi harekete geçti ve “Kabataş yalanından sonra türbanı da yalanmış” diye başlık attı.

Hesapta kendilerinden ayrılan bir kadın yazara hakaret edecekler, ama farkında olmadan Kabataş yalanını da itiraf etmiş oldular

Halkın Kurtuluş Partisi bu itirafı kaçırmadı ve bu yalanı yıllardır söylemekten hiç utanmayan 25 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu.

Kimler mi bunlar?

Sayayım o zaman;

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Zehra Develioğlu, gazeteciler; Elif Çakır, İsmet Berkan, Ardan Zentürk, Halime Kökçe, Murat Çiçek, Saadet Oruç, Ersoy Dede, Kenan Alpay, Fuat Uğur, Mahmut Övür, Kemal Öztürk, Merve Şebnem Oruç, Yasin Aktay, Abdülkadir Selvi, Cemile Bayraktar, Abdülhamit Güler, Ahmet Kekeç, dönemin Star, Yeni Akit, Türkiye, Sabah, Yeni Şafak gazeteleri ve A Haber’in Genel Yayın Yönetmenleri.

Suçlama da şu maddeleri kapsıyor;

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”, “bu suçun ağırlaştırılmış hali basın yolu ile işlenmesi”, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “yalan tanıklık” 

Tabi yargı bu konuda da muhtemelen sus pus olacaktır.

Bence Halkın Kurtuluş Partisi suç duyurusundan Erdoğan’ın adını çıkarmalı.

Bakarsınız tutar o zaman.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Sahi ne oldu şu temmuz patlaması

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu haziran ayında bir açıklama yapmıştı.

Temmuz ayını işaret etmişti Soylu ve “Herkesin bizi nasıl kıskanacağını görecekseniz” demişti.

İsterseniz o sözleri hatırlayalım önce;

“Temmuz ayından sonra Türkiye ekonomisi atağa kalkacak. Öyle bir sıçrayacak ve büyüyecek ki etrafımızdaki Almanya’sı, Fransa’sı, İngiltere’si, İtalya’sı ve o her şeye burnunu sokan ABD’si de çatlayacak”

Soylu’ya göre korona ile çok çetin bir mücadele verilmişti ve herkes büyük fedakarlıklar yapmıştı.

Dünyada maske korsanlığı yapılmış, büyük ülkeler birbirlerinin maskelerini çalmış, marketleri talan etmişlerdi. Oysa Türkiye’de böyle şeyler olmamıştı.

Soylu şöyle devam etmişti sözlerine; “Önümüzde güzel günler geliyor, hep birlikte sabrettik, inşallah bu salgını hep beraber azalttık. İnşallah salgını tamamen ortadan kaldırma konusunda aşılar da peyderpey geliyor. Size bir şey söyleyeyim, başkaları çok çatlayacak, kıskanacaklar. Görecekseniz temmuz ayından itibaren ülkemin ekonomisi öyle bir atağa kalkacak, öyle bir sıçrayacak ve büyüyecek ki etrafımızdaki Almanya’sı, Fransa’sı, İngiltere’si, İtalya’sı ve hele o her şeye burnunu sokan ABD’si de çatlayacak, patlayacak.”

İyi de sonuç?

Temmuzda ne oldu?

Bizi kıskanacak olan ülkeler pis pis sırıttılar bize bakıp, hepsi bu.

BUNU YAZMAK GEREK

Muhalefet öne geçti belki ama iktidarın hâlâ bu kadar oy alması tehlike işareti

Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi, “Temmuz 2021 Türkiye Siyaset Paneli” araştırması sonuçlarını açıkladı hafta başında.

Araştırmaya katılanlara, “Bu pazar seçim olsa hangi partiye oy verirdiniz?” diye sorulmuş.

Kararsızlar dağıtıldıktan sonra oy oranları şöyle çıkmış;

AKP: 34.6

CHP: 28.4

İYİ Parti: 14.3

HDP: 9.2

MHP: 6.9

DEVA Partisi: 1.4

Saadet Partisi: 0.8

TİP: 0.7

Gelecek Partisi: 0.4

Memleket Partisi: 0.4

Diğer: 2.9

Araştırmada seçmen eğilimlerini saptamaya yönelik pek çok soru var.

Bunlardan biri şöyle;

“Oyunuzu AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’na mı, CHP ve İYİ Parti’den oluşan Millet İttifakı’na mı verirsiniz?”

Cevaplar şöyle;

Cumhur İttifakı: 36.8

Millet İttifakı: 37.7

İttifaklar dışında bir parti: 14.9

Kararsızım: 2.5

Oy kullanmayacağım: 8.1

Görüldüğü gibi AKP hâlâ 2002’deki oyunun altına inmemiş görünüyor.

Millet İttifakı önde görünse bile bunun seçimi kazanma garantisi sayılması için henüz çok erken.

Bunca olaya rağmen iktidar partisinin hâlâ birinci parti olmasını muhalefet partileri iyi değerlendirmek zorundadır.

Muhalefet AKP oylarının düşmesine rağmen bu tabloya göre Erdoğan’ın birinci turda değil ama ikinci turda seçimi kazanma şansının olduğu gerçeğini asla unutmamalı.

Çünkü bu sonuçların vatandaşın büyük bölümünün hâlâ “bir dilim kuru ekmek olsa bile, onu verenin arkasında duracağı” izlenimini veriyor.

ÇOK GÜLDÜM

Erdoğan’ı ciddiye alıp ülkeye dönmüş, ya sonrası?

Hafta başında okuduğum bir habere önce çok şaşırdım sonra da kendimi tutamayıp gülmeye başladım.

Haberin özeti şu;

“Erdoğan’ın 2018’de yaptığı çağrının ardından Türkiye’ye dönen akademisyen, başvurduğu kadro için ön değerlendirme aşamasında elendi.”

Cumhuriyet’ten Çağatan Akyol’un haberine göre D.M.A. adındaki Fransa’daki bir üniversitede görev yapan akademisyen Erdoğan’ın yaptığı “bilim insanları yurda dönsün” çağrısını ciddiye almış.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün “Bütünleştirici ve hücresel moleküler biyoloji alanında doktora yapmış, kanser, yaşlanma ve metabolizma alanlarında nitelikli çalışmaları ve uluslararası yayınları olan, doktora sonrası en az beş yıl araştırma tecrübesi olan bir akademisyen aradığını” öğrenince hemen başvuruda bulunmuş.

Ancak aranılan bütün şartları üstelik yüksek puanlarla yerine getirmesine rağmen üniversite kendisini yetersiz bulmuş.

Buna  çok şaşıran D.M.A., Erdoğan’a bir mektup yazmış ve “Sizden isteğim, çağrınızı ciddiye alanların uğradıkları pişmanlığa çözüm üretilmesi için bir inceleme yaptırmanızdır. Ben, bu sürece ilişkin belgeleri ve bilgileri iletmeye hazırım” demiş.

Şaşırıp üzüldüm ama çok da güldüm dedim ya, neden mi?

Belli ki bu akademisyen AKP zihniyetinde olmayan, vatanını seven, ülkesini yönetenleri ciddiye alan biri. AKP Türkiyesi’nde liyakatın hiç önemli olmadığını, eğer iktidardan yana değilse ağzıyla kuş tutsa bir şey olamayacağını bilmiyormuş demek ki.

Keşke gelmeden önce bir kaç kişiyle konuşsaydı.

https://twitter.com/can_atakli_