HAYAT SERTLEŞTİKÇE! HEM BAŞIMIZDAKİLER, HEM KONULAR SERTLEŞİYOR…
Gönül isterdi ki iç açan, umut veren, hayal kurduracak olan konulardan bir seçki yapalım. Ancak Halep ordaysa arşın burada olduğundan, görünen köy kılavuz istemediğinden, pahalı tecrübeler yaşamak bu ulusun dertli olduğu başat bir alan olduğundan bazı şeylerden söz etmesek de unutmuyoruz.
Şimdi bu gizemli girişten sonra meselenin aslı astarı ne derseniz? Liste uzar gider…
Şöyle ki; Gündemi izleyerek ilerleyince sonu gelmiyor bi türlü konuların. Hayat sertleştikçe hem konular, hem yönetenler, hem kalem ister istemez sertleşiyor, duyduklarını, okuduklarını, aktarma ve paylaşma sorumluğu gün be gün artıyor.
Evet, boğaz 9 boğum olsa da yetkili ağızlardan çıkan ve yenir yutulur olmayan sözler var. Ülkemizin kapkara ve kaskatı gerçeklerinden uzaklaşmamak gibi bir sorumluluk var! Yazar hele de eğitimci yazar olmanın olmazsa olmazları var! Sık sık “yetiş imdade!” demek için konuların altını kalın çizgilerle çizmek var! Türkiye’nin hallerini görmezden gelmemek, politik rotada esen değişim rüzgârlarını dile getirmek, cevabı verilemeyen, yanıtı alınamayan soruları yinelemek, başına buyruk sorumsuz politikaların ülkeyi getirdiği yeri sorgulamak gibi bir zorunluluk var!
Bunları yapmak; mesleğin gereği midir? Bazı şeyler belki değişir umudu mudur? Hesapsız kitapsız adımlara dikkat çekmek arzusu mudur? Ağız tadıyla yazı yazmayı hep ötelemenin yarattığı ruh hali midir? Galiba bunların hepsi demeliyiz…
Bu sanatsal ve edebi açıklamadan sonra (!)gelelim MEB dosyasına! Okuma kitaplarında çocuklara harfler anlatılıyor.
D: Dedem gözlüklerini taktı.
G: Gökay, geyik görmüş.
T: Tolga gölde yüzüyor.
Ö: Özge küçük gelin olmuş.
Ve MEB’nı TBMM’de basın mensuplarının sorularını yanıtlarken, ‘eğitimde bu kadar yapboz olur mu?’ sorusuna şu yanıtı veriyor; “Hiç de yapboz değil bu. Hep bir şey yapmak lazım, her gün yeni bir gün doğuyor. Bir öncekinin tekrarı yok haksızlık yapıyorsunuz. Öyle bir durum yok, yapmayın. Türkiye neredeydi nereye geldi. Daha yeni bir okuldan geldim öğretmenlere sordum memnun, öğrencilere sordum memnun, vatandaşa sorun memnun. Hangi dünyada yaşıyoruz? Ben Türkiye’de yaşıyorum!” Koskoca MEB demiş bu anlaşılmaz sözleri! O zaman sorun var mı? Yok demektir.
O halde; Dede gözlüklerini takmaya, Gökay geyik görmeye, Tolga yüzmeye, Özge küçük gelin olmaya devam edecektir. Burası Türkiye bakana göre…
MEB’de sorun olmadığına göre Adalet dosyasını açalım! Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri verilerine göre; hapishaneler 187 bin 647 kişi ile tarihinin en dolu seviyesine çıkmış. Bu arada 147 ülkede de 5 bin 531 Türk, tutuklu ve hükümlü olarak bulunuyormuş. En yüksek rakam 3 bin 600 ile Alman cezaevlerinde imiş. Bizdeki yabancı uyruklu tutuklu ve hükümlü sayısı da 4 bin 704 olarak açıklanmış.
İç açmasa da göz açan durum budur, paylaşayım dedim…
Zorunlu açıklama: Zaman zaman yazdığım edebi bir dergi ”Dostluk” temalı özel sayısı için uzun bir makale istedi. Teslim etme süresi uzun tutulduğundan bayağı kapsamlı bir şeyler yazmayı düşünmüştüm. Ta ki Cumartesi günü yorgun zihnimin beni mahcup edecek şekilde yanlışlıkla “Dersimiz mi? Dostluk” yazısı yerine henüz bitmeyen o uzun yazımı gönderene kadar. Gelen telefon ve iletiler biraz teşekkür, çokça uzunluğundan ötürü eleştiri içerdiğinden bu zorunlu açıklamayı yapıyor, tüm okur dostlarımdan özür diliyorum. Bi daha yapmıycam söz!