HEY 65- 70’li! YOLLAR KORONALI, KOVİDLİ…
İçine sıkıştırıldığımız bu zorlu günlerde türkülere ve şarkı sözlerine sardım! Baharı bekleyen kumrular gibi mi desem? Baharı görmeden yaz geldi geçti adlı şarkıyı mı mırıldansam? Bahar gelmiş neyime mi deyip hüzünlensem? Uçan da kuşlara malum olsun ben gezmeyi özledim, hem gezmeyi, hem tozmayı, hem sokağı özledim deyip ünlü türkünün sözlerini mi değiştirsem! Yoksa başlıktan yola çıkıp Tokatlılara bir selam mı çaksam bilemedim!
Bildiğim o ki; moral depom bomboş, beyin bagajım dopdolu olduğu, hayallerim boynu bükük kaldığı için, bugün düne ait, keşkelerimi, eleştirilerimi, pişmanlıklarımı, ah çekişlerimi içeren birkaç başlık açacağım! “Bir ara diye bir şey yok” artık “an var” diyeceğim.
Yine kaçırdığım yıllara, katılamadığım davetlere, gidemediğim yerlere, nedenli nedensiz bulunamadığım buluşmalara dair bir özeleştiri yaparak, yazıyı hüzün ve özlemle noktalayacağım.
Üstelik bu konuda yalnız olmadığımı bilerek! Hayatın virüse bağlı, hayallerin yerle bir olduğu günümüzde ben de şok- şok- şok etkisi yapmasa da, kiminle konuşsam, kiminle dertleşsem hep aynı şeyleri duyuyorum.
Gelelim özlem duyulanlara!
Hüzündür, hasrettir, kaygıdır, özlemdir bize çok yakın olduğundan! Ey ferahlama, gülümseme, plan yapma, yüz yüze gelme, buluşup kahve içme! Bugünlerde ne kadar değerlisiniz bi bilseniz…
Eleştiriyi duyarlıkla, zarafeti yetenekle buluşturan ve her biri hamurumuza farklı lezzetler katan; kimiyle sanat konuştuğumuz, kimiyle moda daldığımız, kimiyle gıybet kırdığımız, kimiyle yöresel anılara uzandığımız, kimiyle okul hatıralarına dalıp çıkamadığımız dost, hemşeri ve arkadaşlarım! Bugünlerde burnumda ne kadar tütüyorsunuz bi bilseniz!
Sokakta yürürken, markete giderken, okuldan dönerken pozitif enerji yüklü bir bakış, köpeğini gezdirenlerle belli belirsiz gülümsemeler, ayaküstü yapılan bir çift laf bugünlerde ne kadar özleniyorsunuz bi bilseniz!
Demem o ki! Hayat kısa, virüs etkili, sokaklar tehlikeli, karantina koşulları ağır, bazıları sağır, duvarlar yüksek, yarınlar belirsiz olunca eski günler ne aranıyorsunuz bi bilseniz!
Okuyup unuttuklarımız, beğenip okumadıklarımız, kalın bulup burun kıvırdıklarımız, ince bulup küçümsediklerimiz bi kıymete bindi ki anlatılamaz. Okuyalım, anlamaya çalışalım, olmasa bırakalım ya da işim yok gücüm yok anlayana kadar okuyalım havasına girdik.
Bi kez daha görüp anladık ki! Bazen hayat, bazen anne baba, bazen koşullar, çoğu kez okullar dershane görevi görürmüş. Ama bir de insanın iç yolculuğu var ki onun öğrettikleri çok kıymetli imiş.
Bazıları der ya yeryüzü mucizelerle doludur. Sanmıyorum, gözle görülmeyen bir virüsün dünyayı esir alması mucize mi olur? Olsa olsa dünya ve ülkemiz açısından çok acı bir deneyim ve bedeli çok ağır ödenen ve ödenecek olan bir fatura olur…
Sırada soru yoluyla işin diğer boyutları var…
Soru 1: 2020 YÖK verilerine göre! 129’u devlet, 77’si vakıf olmak üzere toplam 206 üniversitemiz var. Öğrencilerin yüzde 48.12’si kız, yüzde 51.88’i erkek. Çocukluk ve yetişkinlik arasında ki bu süreçte okula gidemeyen, sınavı ertelenen, yarınları belirsiz olan gençlerimiz ne yapsın?
Soru 2: TÜİK verilerine son 3 yılda 800 bin civarında büyük çoğunluğu genç, şehirli, üniversite eğitimli parlak beyin ülkeyi terk etmiş. Bu beyin göçünün ülkeye maliyeti hakkında yetkili kurumlar ne düşünüyor?
Soru 3: Kuşbakışı da olsa ekonomiye bakarsak! 270 bin iş yerinin kapandığı, işsiz sayısının 10 milyona dayandığı ülkemizde! 2002 de çeyrek altın 32 lira iken, bugün 633 lirayı aşması hakkında maliyenin başında oturanların hesabı kitabı nedir?
Soru 4: Yılda 24 bir çocuğun anne olduğu ülkemizde işin başında olan kadın bakan hangi önlemleri hayata geçirmek için ön hazırlık yapıyor?
Soru 5: Bir bilgeye göre; “Ülkelerin kaderini rakamlar, harfler ve notalar belirler.” Sözü bizim için de geçerli midir?
Ve son soru: Yaşlıları bir nevi vesayet altına alarak, kişiye özel, adrese teslim, yaşa dayalı gözdağı vererek vaziyeti kurtarmak, durumu kontrol altına aldığını sanmak, onları hayattan izole ederek parmak sallamak! Sizin de canınızı sıkmıyor mu? Üstelik Serdar Savaş Hoca, “onlar hafta sonları dışarı çıksın” dediği halde…