TÜRK MİLLETİNİN TEKRAR TARİH SAHNESİNE ÇIKTIĞI GÜN!

16 Mart 1920…

İstanbul’u ikinci kez işgal eden düşman güçleri, daha kısa süre önce Misak-ı Milli kararlarını kabul eden Meclis-i Mebusan’ı işgal etti; Meclis, 11 Nisan’da ise padişahın iradesiyle feshedilecekti. İşgal güçleri bazı karakolları basarak Türk askerlerini şehit etmiş, başta Hamidiye kahramanı Rauf Orbay olmak üzere “tehdit” olarak görülen milletvekilleri Malta’ya sürülmüştü…

Yurdun büyük bölümü işgal altındaydı; petrol bölgeleri olarak bilinen Irak İngilizlerin, Suriye ve Kilikya bölgesi Fransızların kontrolündeydi… İtalyanlar Antalya ve civarına çöreklenmişti… Yunanlılar İngiltere’nin desteği ile  İzmir ve havalisi ile Trakya’yı işgal etmiş, halka olmadık eziyetler ediyordu…

Padişah Vahdettin’in işgalcilere şirin görünmek için verdiği emirle kurulan Divan-ı Harp Mahkemesi “Nemrut Mustafa Divanı” sözde savaş suçlarını yargılamak görüntüsü altında yurtseverleri avlıyor, sorgusuz sualsiz idam cezaları yağdırıyordu… Aynı mahkeme Mustafa Kemal ve arkadaşlarını da idama mahkum etti ve bu karar Vahdettin tarafından vakit geçirmeden onandı..

Mustafa Sabri adlı hainin kaleme aldığı, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah isimli soysuzun altına imza atıp mühür bastığı  “Kuvayı Milliye güçlerinin öldürülmesinin sevap olduğunu” içeren fetva çıkarıldı…

İngilizlerin “Kuvayı İnzibatiyye” yani “Hilafet Ordusu” kurulması talimatını Padişah güle oynaya kabul etti. Silah ve para kısmını İngilizler halledecekti…

İşte böyle bir tabloda, 23 Nisan 1920’de Ankara’da “Büyük Millet Meclisi” açıldı, kısa bir süre sonra ise Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak anılmaya başlanacaktı…

Bu açılış, 600 küsur yıl sonra Türk milletinin tekrar tarih sahnesinde yerini aldığının, kaderine sahip çıktığının görkemli ilanıydı…

Meclis’e ve Türklüğe kin kusanlar!..

Işıkçılar cemaatinin gazetesi Türkiye’de köşe yazan, maalesef adının önünde Prof. Dr. ibareleri bulunan Ekrem Buğra Ekinci isimli zat, TBMM’yi küçümseyen, tarihi akıl almaz bir kin ve nefretle tahrif eden bir yazı kaleme aldı…

Bu ilk de değildi; daha önce de Çanakkale savaşına dil uzatmış, “Keşke geçilseydi, İstanbul işgal edilmez, petrol bölgeleri kurtulurdu” türünde hezeyanlarını kusmuş, bir başka yazısında ise İngiliz Malaya Zırhlısı’na binip memleketinden kaçan soysuz padişah Vahdettin’in hicret ettiğini savunmuştu!..

İşte bu zata, tarihi tahrif etmenin nasıl bir alçaklık olduğunu anlatmak üzere bilgisayarın başına oturduğumda, Türkgün gazetesinde MHP’ye yakınlığı ile bilinen Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, Prof. sıfatlı yalancıya verdiği yanıtı okudum; bu zatla birlikte tüm Atatürk ve
Cumhuriyet düşmanlarına anladıkları dilden ders veren “Sıfatına tarih tükürsün” başlıklı bir yanıttı…

-Talip Geylan’ın yanıtını paylaşmaya karar verdim.

“Ceddi-muallak bir muhterem!”

“Bütün millet yek vücut olmuş TBMM’nin 100. yılını kutluyor…

Yüksek ihtimal, ceddi-muallak muhteremin birisi de çıkmış, kurucu meclisin niteliğini ve Mustafa Kemal’in niyet ve mücadelesini sorguluyor. Öyle süslü kelimeler kullandığına bakmayın, kesinlikle nesebi ve fikri sorunları var! Neymiş; Kurucu Meclis demokratik değilmiş. Çünkü, bir tane bile gayrimüslim milletvekili yokmuş.

Lafa bak! Türk, can ve vatan derdine düşmüş, devlet esir alınmış, başkent dahil işgal edilmişiz, gayrimüslim milletvekilimiz yok diye hürriyet mücadelemizin kumanda heyetini tahkir edeceğiz?..

Neymiş; İlk Meclis’te siyasi partiler mevcut değilmiş, “şahıs diktatoryası” hakimmiş. Ey fikrine tükürülesi, insan azıcık utanır. Ülkenin önemli kısmında düşman postalları gezinirken, millet şerefini kurtarmak için hem düşmana hem de düşmanla işbirliği içindeki erk sahiplerine karşı mücadele verirken “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” denilerek milli irade milli mecliste vücuda getirilecek; sen de 2020’nin Türkiye’sinden 1920’nin savaş koşullarına ahkam keseceksin?.. Emin ol, eğer ki bir diktatorya söz konusu olsaydı, senin gibi ceddi-muallaklar 100 yıl sonra kinlerini hala kusabiliyor olmazdı!

Ya gerçekten cahilsin ya da gerçekten meşrebinin gereğini yapıyorsun!”

Talip Geylan, Prof. sıfatlı zata işte böyle seslenmiş… Bir ekleme de benden gelsin; aynı zat şu pespaye yorumu da yapıyor:

Mustafa Kemal, Padişahın ipini çekerek sivil darbe yaptı!

Bu ahlaksız cümlenin neresini düzeltebilirsiniz ki; Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna kadar İngilizlerin safında saf tutan, idam kararlarını anında imzalayan, Yunan ordusuna “Halife ordusu” diyebilecek kadar soysuzlaşan, Rauf Orbay’a “Millet bir sürüdür, ben de çobanım” diyebilen,  kurtuluşun ardından da İngiliz Malaya zırhlısıyla memleketi terk eden Vahdettin’e sivil darbe yapıldı öyle mi?..

İnsanda biraz utanma, azıcık haya olur!..

https://twitter.com/umit_zileli