BUNU YAZMAK GEREK

Hükümet ne sorulsa kaçıyor

Milletvekilleri ne işe yarar, ne iş yapar?
Maaşlarına kızdığımız, dokunulmazlıklarının kalkmasını istediğimiz, hep kendi çıkarları için çalıştığını söyleyip ağzımıza geleni söylediğimiz, ama seçim sırasında gece gündüz peşlerinde koşup cansiperane çalıştığımız milletvekilleri sanıldığının aksine çok da fazla iş yapmazlar.
Milletvekilleri;
1- Yasa tasarı ve tekliflerini üyesi oldukları komisyonlarda tartışır son haline getirir.
2- Meclis Genel Kurulu'na gelen yasaları tartışır ve oylar
3- Soru önergeleri verir.
Bana göre milletvekillerinin en önemli işlevleri iktidara yönelik verdikleri soru önergeleridir.
Çünkü ülkede yapılan işlerin arkasındaki gerçekler çoğu kez bu soru önergeleriyle ortaya çıkar.
Yasalarımıza göre soru önergeleri hükümet başkanı ya da ilgili bakanlar tarafından 15 gün içinde yanıtlanmak zorundadır.
Oysa bu iktidar daha ilk günden beri bu kuralı hiç uygulamıyor.
Sorulan yüzlerce hatta binlerce sorunun çok küçük bir kısmına yasal süre içinde cevap veriyor, yine bir küçük kısmını yasal süre aşıldıktan sonra cevaplıyor ama ezici sayıdaki soru önergelerine hiç cevap bile vermiyor.
Sonuçta Meclis'te her şey aritmetik güce göre yürüdüğü için, sorulara cevap vermeyen başbakan ve bakanlardan bunun hesabı da sorulamıyor.
Sadece kayda geçiyor. Günün birinde iktidarı kaybetmeleri halinde bu yasadışı tutumlarının hesabı sorulsun diye.
Birkaç gün önce CHP Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil'in bir çalışması geçti elime.
İrgil 1 Kasım seçimlerinden sonra kurulan AKP hükümetine karşı şu ana kadar muhalefetin verdiği soru önergelerini toparlamış ve bir istatistik çıkarmış ortaya.
Buna göre hükümete Meclis Başkanlığı'na sunulan ve işleme alınan soru önergesi sayısı 4 bin 526.
Başbakan ve bakanlar bu sorulardan sadece 388'ini yasal süre içinde yani 15 günde cevaplamışlar.
825 soru önergesi ise yasal süre 15 gün geçtikten sonra cevaplanmış.
Tabii bunlar 16'ncı gün değil, kimi bir ay, kimi 6 ay gecikmeli olarak gerçekleşmiş.
Asıl önemli sayı ise hiç cevaplanmayan soru önergelerinde.
4 bin 526 önergeden 3 bin 313 soru önergesine hiç cevap verilmemiş.
Neden?
Nedeni yok.
Hükümet bu sorulara cevap vermek istemiyor veya verecek cevap bulamıyor.
Örneğin yasal süresi geçtiği halde Tayyip Erdoğan'ın Amerika'daki bir üniversiteden para karşılığı fahri doktorluk alıp almadığının cevabı verilmedi.
Aynı şekilde Erdoğan'ın üniversite diploması konusundaki sorulara da bir cevap verilmiyor.

CHP Milletvekili Ceyhun İrgil çalışmasının sonunda şu çıkarımları yapmış;

1- 65. Hükümet, ilk altı ayında soru yağmuruna tutulmuş.
2- 65. Hükümet, ilk altı ayında yöneltilen soruların dörtte üçüne cevap verememiş/vermemiş!
3- 65. Hükümet, aylık ortalama 754 soruya maruz kalmış.
4- 65. Hükümet, aylık ortalama 202 soruyu cevaplamaya tenezzül etmiş!
5- 65. Hükümet'in en sorulu ve sorunlu bakanı İçişleri Bakanı olmuş. Onu Milli Eğitim Bakanı ve Sağlık Bakanı izlemiş.

Bu rakamların sosyal göstergesi ise şu: Ülkemizde en önemli sorun; vatandaşa sosyal ve idari hizmet sunumunda yaşanıyor. Takip eden diğer iki sorunsal ise milli eğitim alanında ve sağlık alanında yaşanıyor.”

SORU ÖNERGELERİNDE İLK 10 BAKANLIK

1- İçişleri Bakanı: 516
2- Milli Eğitim Bakanı: 428
3- Sağlık Bakanı: 249
4- Adalet Bakanı: 226
5- Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı: 210
6- Ulaştırma Bakanı: 209
7- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: 205
8- Kültür ve Turizm Bakanı: 167
9- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: 166
10- Çevre ve Şehircilik Bakanı: 150

En az soru önergesi verilen Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş. Türkeş'e ilk altı ayda sadece 7 soru önergesi yöneltilmiş.

KOMİK

Dünyayı güldüren bir demokrasi oyunu

Saray iktidara o kadar hâkim olmuş ki, AKP'deki koca koca adamlar sanki kendi iradeleri ile bir başkan seçmişler gibi Binali Yıldırım'ı alkış bombardımanına tutuyor.
Parti üst yöneticileri Binali Yıldırım'ın AKP'ye yepyeni bir soluk getireceğini söylerken, medya çıldırmış vaziyette Binali Yıldırım övgüleri düzüyor.
Bölünmüş yollar, köprüler, kavşaklar, metrolar yapmış Binali Yıldırım. Çok başarılıymış.
Bütün bu hizmetleri Binali Yıldırım yaptıysa Tayyip Erdoğan ne işe yaramış acaba?
Şimdi medyada ve AKP içinde bu sırnaşıklıklar yapılıyor yapılmasına da aklı başında herkes ve dünya 19 Mayıs günü öğrendi ki AKP içindeki en düşük profilli kişi Binali Yıldırım'mış.
Düşük profillinin ne olduğunu artık herkes biliyor; etliye sütlüye karışmayacak, asla eleştirmeyecek, kendi başına iş yapmayacak, saraydan gelen emirleri aynen yerine getirecek en önemlisi de kendini asla başbakan zannetmeyecek.
Binali Yıldırım güleç çehresiyle ilk adımlarını atarken herhalde bunun böyle olduğunu biliyordur.
Şu anda iktidar yandaşları sanki AKP'de büyük bir değişim olmuş, parti tekrar atağa kalkıyormuş gibi davranıyorlar ama hepsi bu başbakanın kimse tarafından ciddiye alınmayacağını da fark ediyor.
Ancak şunu da söyleyeyim; elbette özellikle iş dünyası Yıldırım'dan çok memnundur. Zaten çoğu “ihaleci” işadamı en çok Binali Yıldırım'ı seviyor ve “çok çalışkan ve akıllı adam” diye sırtını sıvazlıyordu.
Bu devam edecektir.
Çünkü zaten bu işadamları bütün işlerini Erdoğan Başbakan'ken de saraya çıktıktan sonra da hep Binali Yıldırım üzerinden yürütmüştü.
Yani oynanan bütün dünyayı güldüren bir demokrasi oyunudur ve ne yazık ki bu oyunun gönüllü figüranlarının sayısı da çok fazladır.

ÖNERİ

CHP artık “elalem ne der” kompleksinden kurtulmalı

CHP bugün bir gün erteleme ile kampa giriyor. Partililer Antalya'da bir araya gelerek önümüzdeki dönemin stratejilerini görüşecek.
Bu görüşmelerde keşke “elalem ne der” kompeksinden kurtulmaları gerektiğini de konuşsalar.
AKP uzun yıllardır süren iktidarı boyunca CHP üzerinde çok ciddi baskı kurdu.
CHP'yi sürekli olarak “halkı tanımamak, halka dokunamamak, halkın değerlerini bilmemekle” suçladı.
CHP bundan çok etkilendi.

ÇOK GÜLDÜM

Partinin başına geçen yeni başkan

Bu fıkranın günümüzle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bir ilgi kurmaya çalışanların sorumluluğu kendilerine aittir.
Yıldırım Tuna'dan geldi tabii;
Parti genel başkanı, yardımcısını odasına çağırıp “ Bak” demiş, “Dört ay önce bu partiye girdin, bir hafta sonra belde başkanı, bir hafta sonra ilçe başkanı, ondan bir hafta sonra milletvekili, dört hafta sonra da bakan oldun… Şimdi ben bu demokrasiyi iliğine kadar hazmetmiş biri olarak görevimden ayrılıyorum ve partinin genel başkanlığını sana devrediyorum. Ne diyorsun?”
Yeni başkan “Teşekkür ederim babacığım” demiş.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan İstanbul'un her yerinde; sanki padişah

İstanbullular elbette farkında, İstanbul'da yaşamayanlar için anlatayım, şu anda İstanbul'un bütün duraklarında, metro ve tren istasyonlarında, en çok göze çarpan ilan panolarında Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafı var.
Hemen yanında da Fatih Sultan Mehmet'in resimleri asılı.
29 Mayıs İstanbul'un fethi.
İstanbul Belediyesi Fetih Günü için büyük hazırlıklar yapmış.
Olağanüstü gösteriler sunulacakmış.
Ve bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşecekmiş.
Belediye bunu aklına gelen her yerde duyuruyor.
Öyle ki İstanbul'da kafanızı nereye çevirseniz karşınızda Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafını görüyorsunuz.
Tabii 1453'de gerçekleşmiş bir fethin kutlama törenine “Cumhurbaşkanı'nın katılımı neden bu kadar önemsenir” anlamak mümkün değil.
Cumhurbaşkanı katılmasa Fetih Törenleri sönük mü geçecek, ya da halk gereken ilgiyi göstermeyecek mi?
Anlaşılan asıl amaç başka; başkanlık sisteminin çok konuşulduğu bir ortamda halkın beynine Erdoğan'ın iyice kazınması gerekiyor.
Ayrıca Erdoğan İstanbul'u fetheden Osmanlı padişahı ile yan yana konularak yine zihinlere “yeni Türkiye, yeni Osmanlı ve padişah yerine Fatih Sultan Mehmet gibi bir başkan” algısı yerleştirilmek isteniyor.
Ancak her durakta, her köşede bir Erdoğan fotoğrafının olmasının yaratacağı ters etki de düşünülmeli.
Sıradan insanları bıktıracak kadar baskı yapmak bir bakmışsınız beklenmedik sonuçlara yol açmış. Belediye yalakalıkta sınırı aşmış görünüyor, bunu söyleyeyim.
Bir ikincisi de şu; Erdoğan neden Fetih Günü'ne bu kadar önem veriyor da diğer milli günlerimizi es geçmeye çalışıyor?


https://twitter.com/can_atakli_