İDEOLOJİSİNİ YIKAN GAZETE!..
Sanıyorum 2009 yılının sonlarıydı...
Silivri Cezaevi alanı içindeki, kapalı spor salonu büyüklüğünde mahkeme salonunda, 2. Ergenekon Davası sanığı, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, savunmasını yapıyordu... Savunma sözcüğü tam karşılamıyor aslında; gazetesine, yayın kurulu başkanına ve kendisine sıvanmaya çalışılan alçakça ve pespaye iddiaları birer birer çürütüyordu...
Aynı zaman diliminde, sevgili İlhan Selçuk, gözaltına alınıp, günlerce uykusuz, yorgun ve ilaçsız bırakılmasının getirdiği tahribatla hastanede yaşam savaşı veriyor; Cumhuriyet’in yönetimini ele geçirenler ise, kendi yöneticilerinin ve gazetenin idam hükmünü verecek davaya müdahil oluyordu!..
Yine aynı süreçte; zamanın Başbakanı, “davanın savcısı” olduğunu haykırıyor, şu anda yurtdışına “hicret” etmiş soysuz savcılar, aynı tıynetteki polis şeflerinin elllerine tutuşturdukları sahte belgeleri, virgülüne dokunmadan “kopyala-yapıştır” sistemiyle iddianame haline getiriyordu...
Henüz can ciğer kuzu sarması olan, şimdinin “düşman kardeşleri” cemaatçi ve iktidar yanaşması medya ise, adeta zincirden boşanmışçasına, ellerine tutuşturulan sahte ve ahlaktan yoksun belge artıklarını manşetlerine çekme gayreti içindeydi...
Kendilerine liberal yaftasını uygun görmüş, solcu eskisi bir takım kalemşor ise, tüm sahteliği, acımasızlığı tabak gibi ortada olan iddianameler için aynen şu cümleyi kullanmaktan bile kaçınmıyordu:
-Zarfa değil, mazrufa bakın!..
Zarf dedikleri, hukuk ve adalet, mazruf dedikleri ise bu ülkenin şerefli aydınları, askerleri, gazetecileriydi, yani yurtseverlerdi!..
Yeni Cumhuriyete döşenen yollar!..
Bu ve hemen ardından icat edilen balyoz, Casusluk gibi “haysiyet celladı” davalar, şimdi içinde bulunduğumuz “Yeni Türkiye”sefaletinin kilometre taşlarıydı. Bu süreçten “kendine biçileni” fazlasıyla ve adeta büyük bir iştahla kabullenen iki kurum vardı:
-Cumhuriyet halk partisi ve Cumhuriyet gazetesi!..
Önce, bu ülkenin yetiştirdiği, tarihe altın harflerle geçen İlhan Selçuk yaşamını yitirdi... Düzmece delillerle tüm yurtseverler uzun yıllar zindanlarda tutuldu... O dönemi en yakından takip eden, Tv ekranlarında, “tümü yalan” diye belgeleri muhataplarının yüzüne çarpan, Cumhuriyet’teki “Düz Çizgi” köşesinde, tam 124 hafta “Bir Yurtsevere Mektuplar” bölümü yazan ben, sağcı, gerici, cemaatçi yanaşmaların yazdıklarına, söylediklerine, çiziktirdiklerine hiç bir zaman hayret etmedim, “eşyanın doğasına uygun olarak, tıynetleri böyle” deyip geçtim!.. Ancak iki kesimin tutumu hep midemi bulandırdı, yüreğimi acıttı:
-Midemi bulandıran, liberal demokratlar, yüreğimi acıtan ise 17 yıl çalıştığım Cumhuriyet gazetesiydi!..
Çok uzun yıllar öncesinden bu yana hep düşünür, daha da ötesi merak ederdim; kendisini “aydın” olarak niteleyen bu kesimin bizlere, cumhuriyete, bu öfkesinin, kininin nefretini sebebi ne olaydı ki?.. Bir gün bu soruyu İlhan Abi’ye sordum, aldığım yanıt ibret vericiydi:
-Çünkü biz onlar için bir aynayız; bize baktıkça, unutmak, silmek istedikleri kendi geçmişlerini görüyorlar. Biz yok olmadan rahat etmeyecekler!..
Bu liberal demokratlardan özellikle ikisinden söz etmek istiyorum:
-Ahmet İnsel: Ergenekon sürecinin en aslan parçası, kaleminden ya da röportajlarından kan damlayan yazar takımından.. “Yetmez ama evet” kampanyasının öncülerinden.. Örnek çok ama, 29 Mayıs 2009’da Milliyet gazetesinde, Devrim Sevimay’ın utanç verici sorularını şöyle yanıtlamıştı İnsel:
“Ergenekoncularla mücadele birinci sırada. Çünkü orada çok vahim bir şey var, cana kasıt var, suikast var, darbe var... Zaten bunun için diyorum ki, davanın üstünü örtmek isteyenlere fırsat vermeme GÖREVİ de bize ait... “Ergenekon yoktur” zihniyetinin tedavisi kolay değil...”
-Nuray Mert.: “Yetmez ama evet” grubu üyesi! Daha geçenlerde, Saray’la arası bozulan Gülen örgütü için şöyle diyordu: “Cemaat otoriter gidişe dur dedi!..” Yıllar önce Ergenekon için de şunları söylüyordu:
“Ergenekon Davası, daha demokratik bir Türkiye özlemi çeken bir çok insanı heyecanlandırdı... Ergenekon söylemi çerçevesinde yakın tarihimiz yeniden yazılıyor ve büyük ölçüde ‘yeniden temize’ çekiliyor...
Bu iki değerli yazar bugün, “Ergenekon Terör Örgütü Merkezi” olarak yargılanan Cumhuriyet gazetesinde yazıyor!..
Cumhuriyet’in savrulduğu acıklı nokta!..
Gelelim bir zamanların “Cumhuriyetçi gazetesi” Cumhuriyete...
Liberaller, yanaşmalar, gericiler, cemaatçiler acımasızca, kalleşçe saldırırken bu gazetenin yönetimi ne yapıyordu acaba?. İşte burada ilk kez açıklıyorum; gazetenin en eski ve Fethullahçıların ipliğini ilk ortaya çıkaran yazarı, içeride 5 yıl yatan Balbay için şu sözleri söyleyebiliyordu:
-Yahu Balbay’da pek ileri gitmiş!..
Daha ortada ne belge, ne iddianame varken söylenmiş bu sözlere ben tanığım... Halbuki Balbay, o Beş yıl içinde gazetesini savunmak için kan kusmuş, “kızılcık şerbeti içtim” demişti!.. Balbay’ı suçlayan muhterem ise gidip Fethullahçı şebekenin ileri gelenleriyle kahvaltı masasına oturdu..
Sonrası daha da acıklı; gazete adım adım 90 küsur yıllık Aydınlanma Devrimi ideolojisini çöpe attı, okuyucu profilini bilinçli olarak değiştirdi. Diğer bir deyişle;
-Cumhuriyet zorla intihar ettirildi!..
Eh, doğal olarak, Ahmet İnsellerin, Nuray Mertlerin, konuk yazar adı altında Ahmet Altanların, Orhan Pamukların birinci sayfadan taltif edildiği bir gazeteden Kovulmak bir bakıma “Şeref Madalyası” almak demektir...
-Balbay’ı kutluyorum!..
Eminim, Silivri’deki hücresinden bu yönetimin gazeteyi ele geçirmesine verdiği katkı şimdi yüreğini yakıyordur... Ama çok geç!!!
https://twitter.com/umit_zileli