ANALİZ

İDLİB'de AMERİKA'nın HİZMETİNDEYİZ

Artık ucuna gelmek üzere.
İdlib bombası her an patlayabilir.
Suriye Ordusu kendi toprakları içinde nüfus yoğunluğunun en çok olduğu bölgelerde hakimiyeti tamamen sağladı.
Esad rejimi artık ülkenin önemli bölgelerinde tekrar egemen duruma geçti.
Bölgede Suriye devletine tehdit unsuru olarak kalan tek ayrık otu İdlib.
Rusya'nın da desteği ile İdlib'e yönelik operasyonun çok kısa süre sonra başlayacağı ve buradaki rejim aleyhtarı terörist unsurların temizleneceği belirtiliyor.
Amerika Suriye'nin kendi toprakları içindeki İdlib'e müdahale etmesine şiddetle karşı.
Hatta bu uğurda daha önce de yaptıkları gibi bir “kimyasal silah kullanıldı” bahanesiyle İngiltere ile birlikte Suriye'yi vurmaya hazır olduğu bile açıklandı.
Amerika gibi bazı Avrupa ülkeleri de İdlib'in yeniden Suriye rejiminin kontrolüne girmesine karşı çıkıyor.
İdlib'e yönelik harekata karşı çıkan Amerika'nın bölgedeki en önemli müttefiki ise Türkiye.
AKP iktidarı canla başla Amerika'nın yanında yer alarak İdlib operasyonunun “bir felaket” olacağını vurguluyor.
Neden?
Orada siviller varmış ve zarar görebilirlermiş.
Siviller her yerde var.
Siviller var diye terörle mücadeleden vaz mı geçilecek?
Suriye ve Rusya da tıpkı bizim yaptığımız gibi sivillere rağmen ve onlara hiçbir zarar vermeden bu mücadeleyi yapabilir.
Yoksa iktidarı asıl sıkıntısı İdlib'de yuvalanan ve Türkiye ile de gönül bağları olan bazı İslamcı grupların zarar görme tehlikesi mi?

ŞAŞIRDIM

BU LAFI ANLAYAN VAR mı?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 700'üncü toplantısı gaza ve suya boğulan Cumartesi Anneleri eylemini neden yasakladığını bir bildiri ile açıkladı.
Soylu'nun açıklamasına göre Cumartesi Anneleri bundan sonra Galatasaray'da toplanamayacak.
Sadece Cumartesi Anneleri değil Soylu'nun terörist olarak nitelediği kimse artık herhangi bir eyleme kalkışamayacak.
Elbette iktidarın ve Soylu'nun bu konulardaki görüşlerini biliyoruz.
Ancak Soylu'nun açıklamasında bir cümle var ki ben anlayamadım.
Cümle aynen şöyle; “Galatasaray Meydanı'nın, terör örgütlerinin sözde ortak meşruiyet alanı haline getirilmesine müsaade etmeyiz. Bu millet yüz yıl önce bunların ağababalarına bu ülkeyi teslim etmemişti, bugün onların paçozlarına da teslim etmez, bunu herkes böyle bilsin.”
O annelerin 100 yıl önceki ağababaları kimlerdi?

Bİ SORALIM BAKALIM

1071'DE ANADOLU'YA GİREN MİLLET HANGİ MİLLET

İktidarın aklına iki yıl öncesine kadar 1071 Malazgirt Destanı'nı büyük törenlerle kutlamak gelmiyordu.
Çünkü o yıllarda milliyetçiliği “ayaklar altına” almıştık. “Türküm deme zorunluluğundan” kurtarılmıştık.
Oysa şimdi halkın ruhunda yükselen milliyetçiliğin kullanılması gerekiyor herhalde.
Bu nedenle de görkemli Malazgirt kutlamaları düzenleniyor.
Aynı tarihe denk gelen Büyük Taarruz ve Zafer Günü de biraz öteleniyor, üstü örtülüyor.
Üzücü olan şu ki aslında milliyetçi duyguları yüksek olan pek çok vatandaşımız (ki ülke nüfusunun neredeyse yarısı) iktidarın dayattığı kaba milliyetçiliği sorgulamıyor.
Örneğin büyük törenler yapılmasına ve hemen her cümlede “millet” vurgusu kullanılmasına rağmen Malazgirt'te büyük zafer kazanan Alparslan'ın “hangi milletten” olduğunun neden söylenmediği merak etmiyor.
Sonuçta milliyetçilik duyguları kabartılarak aslında bir ümmet bilinci yaratıldığının farkında değiller galiba.

OKURDAN GELEN MESAJ

ENGELLİ SINAVI YAPILDI SONUÇ ORTADA YOK HÂLÂ

Engelli bir okurumun yazdığı mesajjı sizlerle de paylaşmak istiyorum;
Nisan 2018 de devletin yaptığı EKPSS sınavına girdim derece yaptım.
Binlerce engelli birey de bu sınava girdi. (200 bin kişi civarı)
Mayıs ayında sonuçlar açıklanmasına ve üzerinden neredeyse 4 ay geçmesine rağmen hâlâ tercihler yapılmadı, binlerce insan tercih zamanını bekliyor.
Tercihler bugün yapılsa en az 4-5 ay güvenlik soruşturması sürüyor, bu da demek oluyor ki en az 1 yıl beklemede kalıyoruz.
Bu konuyu gündeme getirir misiniz? Yüzbinlerce engelli memur adayı adına yazıyorum.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

HEP mi AYNI ŞANTAJ KÜLTÜRÜ KULLANILIYOR

Bu köşede dünkü yazımda CHP Milletvekili Gürsel Tekin'i eleştirmiştim.
Çünkü Tekin damada sorduğu soruda “27 bin lira aylık bedelle bir bakana araba kiralandı mı, bu bakan kimdir?” diyordu.
Bu bakanın adını açıklamayan Tekin'e ben de “Meraklandırmayı bırakın da adam gibi muhalefet yapın” demiştim.
Çünkü bu tür muhalefet işe yaramıyor. Bu sorulara cevap gelmiyor.
Oysa 37 bin lira aylık bedelle araba kiralayan bakanın kimliği belli olsa ister istemez herkes konuşacak.
İsim verilmeyince iktidar cevaplamıyor o bakan da üstüne alınmıyor bile.
Benzer bir davranışı bu kez gazeteci sıfatıyla Ahmet Hakan yaptı.
Hakan Beşiktaş eski Belediye Başkanının bir kişiye işyeri ruhsatı vermek için 100 bin liralık bağış istediğini yazdıktan sonra “Hazinedaroğlu bunu yalanlarsan belgesini yüzüne çarparım” dedi.
İyi de elde belge varsa neden ille görevden atılan başkana adeta şantaj yapar gibi “belgeyi çarparım haaa” diye yazılır ki.
Belli ki bu “şantaj kültürü” kimilerinin pek hoşuna gidiyor.
Yapılanın hukuken de bir yaptırımı olmayınca galiba baldan tatlı geliyor.

https://twitter.com/can_atakli_