Bİ SORALIM BAKALIM

İDLİB'İN ELEKTRİĞİ BEDAVA mı?

Günlerdir sosyal medyada dolaşan fotoğraflar görüyorum.

İdlib’e giden çift taraflı yolun ışıklandırılması görüntüleri bunlar.

Ayrıca gece ışıl ışıl yanan ışıklarıyla İdlib görüntülerine de sık rastlıyorum.

Tabii bunların yayınlayanlar altına şu notu mutlaka ekliyorlar: “Işıl ışıl parlayan bu yollar, bu kent Türkiye’den bedava giden elektrikle oluyor.”

BİZDE TASARRUF VAR: İdlib’e giden duble yollar kilometrelerce aydınlatılıyor. Burada kullanılan elektrik Türkiye’den gidiyor. Ülkemizde ise sokak aydınlatmaları süresinde tasarruf amacıyla yapılıyor. Vatandaş evinin elektrik faturasını nasıl ödeyeceğini karar kara düşünüyor.

Günlerdir sosyal medyada dolaşan fotoğraflar görüyorum.

İdlib’e giden çift taraflı yolun ışıklandırılması görüntüleri bunlar.

Ayrıca gece ışıl ışıl yanan ışıklarıyla İdlib görüntülerine de sık rastlıyorum.

Tabii bunların yayınlayanlar altına şu notu mutlaka ekliyorlar: “Işıl ışıl parlayan bu yollar, bu kent Türkiye’den bedava giden elektrikle oluyor.”

Bizler burada bir ay öncesine göre iki kat daha fazla fatura öderken, İdlib’e ve dolayısıyla bu bölgedeki her yere bedava elektrik gitmesi ister istemez insanları öfkelendiriyor.

Dün yazılarıma hazırlık yaparken, Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu’nun da aynı konuya değindiğini gördüm.

Serdaroğlu “Bugün, AKP’nin elektrikte Türk tarımına ve Türk çiftçisine attığı kazığı anlatmaya çalışacağız” diye başlamış yazısına.

Sonra şöyle devam etmiş; “AKP; tarımsal sulamada kullanılan elektriğe yüzde 94.8 zam yaparak kilovat saatini 1.67 kuruşa yükseltti! Üreticilerimizin bu elektrik fiyatıyla sulama yapmaları mümkün değildir. Bu da rekolte düşüklüğü, ürün azalması demektir. 2022 zamlarıyla meskenlerde elektrik fiyatları ne oldu? 1.34 kuruş-2.06 kuruş.”

Serdaroğlu ardından sözü İdlib’e verilen elektriğe getirerek bakın ne diyor: “Türkiye’de sokak aydınlatmaları normalden 15 dakika geç yakılıp 30 dakika erken söndürülerek çocuklarımız, insanlarımız karanlıkta gidip gelmektedir! Vatandaşın güvenliği hiçe sayılmaktadır. İdlib’e elektriği Türkiye vermektedir. 3 milyon kişi bizim elektriğimizi kullanmaktadır. İdlib’de sokaklarda ışıklar bütün gece yanar, sokaklar ışıl-ışıldır. Bir iddiaya göre, Türkiye İdlib’e elektriği BEDAVA vermektedir!”

Ancak yazısında İdlib’deki “Green Energy” şirketinin açıklamasına da yer veren Serdaroğlu, şirketin Türkiye’den aldıkları elektriğin kilovat saati için 90 KURUŞ ödediklerini belirttiğini de söylüyor.

Ancak elektrik bedava olmasa bile bizim köylümüzün, halkımızın nasıl ezildiği yine de ortada.

Serdaroğlu “Eğer” diyor “Green Enerji şirketinin açıklamasını doğru olarak kabul edersek, Suriye-İdlib’de oturan bir IŞİD’li militan, bizim elektriğimizi Türk çiftçisinden 1.67- 90 = 77 kuruş daha UCUZ kullanmaktadır!”

Doğru Parti Genel Başkanı’nın hemen aklına gelen soru doğal olarak hepimizin aklına geliyor değil mi?

Bizler mi Türk vatandaşıyız, IŞİD’ci kafa kesiciler mi?

AKP, Türk milletinin partisi mi; İdlib’deki İhvan’cı IŞİD’ci Arap teröristlerinin mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Sanatta bile ayırım yapıyor ama AKP’nin sanatı yok ki

Ben vatandaş olarak iktidarın her konuda ayırımcılık yapmasından, kendinden olmayan her şeyi kötülemesinden çok bıktım.

Bakın en son sanat konusunda da garip bir ayırımcılık yaptı AKP genel başkanı.

Sanatı “bina yapmak” olarak algılıyor Erdoğan bu nedenle örneğin İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nin yenilenmiş haliyle çok övünüyor.

Ama muhtemelen kendisi de biliyor o binada yapılan sanatla AKP zihniyetinin pek ilgisi yok.

Hatta daha da ötesi AKP zihniyetinin sanatla ilgisi olmadığı gibi sanatçısı da yok.

Hafta sonunda sanatla ilgili konuştu Erdoğan ve “Her türlü sapkınlığı, marjinalliği, sanat adı altında normalleştirme, hayatımızın tabii bir parçası haline getirme gayesi taşıyan bu sinsi saldırıya karşı kendi imkanlarımızı daha güçlü şekilde devreye almamız şart” dedi.

Sapkınlık, marjinallik nedir, kim bunları sanat adı altında normalleştirmeye çalışıyor, orası meçhul ama.

Bunu anlamıyoruz ancak ardından söylediği cümlelerde Erdoğan’ın sanattan neyi kastettiği ortaya çıkıyor.

“Bizim medeniyetimizdeki, sanatımızdaki iyilik anlayışının kaynağı hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’dir. Güneşin tüm evreni ısıttığı gibi bu temel kaynaklar da hayatımızın her alanında yol göstermektedir. Bilginin ve sezginin sınırlarını doğru tayin ettiğimizde sanatımızın önündeki ufku daha iyi kavrayabiliriz.”

Son zamanlarda içine dinin sokulmadığı ve ötekileştirmenin yapılmadığı hiçbir konuşması yok galiba Erdoğan’ın.

İRONİ

Anlaşılmayacak bir şey yok Destici Bey, baya zenginmişsiniz!

İki gündür Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin tasarruf önerilerini konuşuyoruz.

Öyle kasaba gidip yüz lira verip et almıyormuş.

Ekonomisini düşünüyormuş.

Tasarruf önce gelirmiş.

Peki, ne yapıyormuş bu Destici Bey?

Bir kuzu kestiriyormuş. Orada parçalara ayırtıyormuş. İsteğini alıyormuş.

Ama bunu herkes yapamazmış.

Ah canım, ne üzücü.

Destici ısrarla “hayatın içinden geldiğini, halkı tanıdığını, muhalefetin halktan olmadığını” söylüyor.

Zenginler CHP’ye ve İYİ Parti’ye oy verirken fakirler ise kendilerini ve AKP’ye tercih ediyormuş.

Oysa kendisi de biliyor.

O zenginler dediği kesim CHP’li olduğu için değil, AKP ve destekçilerinden kurtulmak için buraya yöneliyorlar.

Destici bu sözlerinin çok eleştirilmesi üzerine bir açıklama daha yapmış.

Hakkındaki eleştirilerin “algı operasyonu” olduğunu söylüyor Destici “Ben halkın içinden geliyorum, Bunlara canlı küçükbaş ya da büyükbaş hayvanın kilosu ne kadardır diye sorsam bilemezler, ben bilirim, ben kendi tükettiğim peyniri yazdan alıyorum, pekmezimi kendim yapıyorum. Bu imkanı herkes bulamayabilir” diye ekliyor.

Ardından lafı yine muhalefete getirip şöyle diyor; “Sanki fakirin derdini paylaşıyorlar. Bunlar maskeli, cilalanmış Türkler. Bunlar algı operasyonu yapıyorlar. Toprağı saksıda, kuzuyu dizide sevilecek bir hayvan olarak görmüş olanlar bizi anlayamazlar.”

Bence Destici Bey’i anladık sayılır.

Kendisi hayli zengin, bu nedenle imkanları da geniş, tasarrufu bile fakiri kıskandıracak ölçüde, Allah artırsın ne diyelim?

Bu arada bir okurum da merak etmiş, diyor ki “Destici kuzuyu nerede kestiriyor, kuzu hastalıklı mı değil mi biliyor mu, millete kuzu kestirme önerisi getirirken aslında yasadışı hayvan kesimini teşvik ettiğini görmüyor mu?”

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Dünya basını, o korkunç tekmeyi böyle görmüştü

Frankfurt’a elbette bir ticaret ataşesi gidecektir. Tıpkı diğer ülkelerdeki konsolosluklarımıza elçiliklerimize gönderildiği gibi Almanya’da da bir ticaret ataşemiz olacaktır.

Ancak bunun seçimi yapılırken liyakat aranacağı gibi diğer konular da etkili olmalıdır.

Yusuf Yerkel isimli kişi, jandarma tarafından yere yatırılan ve tutulan bir kişiye acımasızca tekme adan kişi olarak geçti hafızalara.

Üstelik bu sadece bizim değil dünyanın hafızasına da kazındı.

Erdoğan’ın çok yakınında olmak dışında yeteneklerini hiç bilmediğimiz bu kişi attığı atekme ile dünyanın önemli gazetelerine ve televizyonlarına da haber olmuştu.

Şimdi böyle bir kişiyi uluslararası bir göreve atamak hem dünyaya saygısızlıktır hem de Türkiye’nin itibarının iki paralık edilmesidir.

BUNU YAZMAK GEREK

Hani Atak “yerli ve milli” helikopterdi?

Bayılıyorlar “yerli ve milli” sözüne.

Toplumda karşılığı var elbette.

Bu millete yıllarca “bizden önce hiçbir şey yoktu, fırını bile biz getirdik” dedikten ve bu algıyı oluşturduktan sonra “yerli ve milli” lafı pek çok kişiye şirin geliyor elbette.

Yerli ve milli savaş uçağı

Yerli ve milli yolcu uçağı

Yerli ve milli uçak gemisi

Yerli ve milli otomobil

Yerli ve milli helikopter

Yerli ve milli tank

Yerli ve milli İHA-SİHA

Yerli ve milli aşı

Yerli ve milli; yerli ve milli, yerli ve milli.

Oysa bu anılanların hiçbiri yerli ve milli değil.

Hangi pek övdükleri “yerli ve milli otomobil” bile şu anda Türkiye’de üretilen dünya markalarından daha yerli ve milli değil.

En çok da silah sanayisinde övünüyor saray iktidarı.

“Füze istedik vermediler biz yaptık, tank istedik vermediler biz yaptık, uçak istedik vermediler biz yaptık” diye başlayan tiratları kim bilir kaç kere dinledik.

Ama orada da ayaklar dolandı.

Pakistan, 2018’de 1.5 milyar dolar değerinde 30 adet T129 ATAK Taarruz ve Taktik Keşif Helikopteri sipariş etmişti.

Ancak teslim sırası gelince bir de baktık ki Amerika satışa izin vermemiş.

Nasıl olur, bizim “yerli ve milli” helikopterimize Amerika ne karışır?

Karışırmış.

Çünkü helikoptere güç veren LHTEC-T800 motorları Amerikan malıymış ve onların izni olmadan da başkasına satılamazmış.

Bu konu da fos çıktı.

Ne fark eder. AKP teflon tava gibi nasıl olsa, üzerine bir şey yapışmıyor ki ya da onlar yapışmadığına inanarak, “İyi yutturuyoruz valla” diye yollarına devam ediyor.

https://twitter.com/can_atakli_