İMAJ BOZULMASI YA DA “EROL TAŞ”laştırma
Klasik Yeşilçam filmlerinde iyiler kötüler, güzeller çirkinler, aşıklar maşuklarıyla hep aynı hikaye tekrarlanır. Zengin kız fakir oğlan, yoksul kız varsıl delikanlı üzerine kurgulanan filmler halkın geleneksel kültür kodlarıyla örtüşen çağdaş birer Keloğlan hikayesidir.
Her filmde tekrarlanan günümüzün “Kerem ile Aslı” sının aşkı, sinema salonlarını lebalep seyirciyle doldurmaya yeter. Anadolu’nun en ücra kasabalarında seyirciyle buluşan filmin hasılatından, yapımcısından oyuncusuna, senaristinden ışıkçısına herkes hissesine düşeni alır.
Beyaz perdenin film icabı aşıklarının sevdası ile sinema salonunu dolduran ahali arasında ilginç bir duygu paydaşlığı oluşur. Erkek seyircilerin hepsi esas oğlan, kadınların, kızların tümü başroldeki kadın oyuncudur. İş o hale varır ki hayal perdesindekiler rol icabı gözyaşı dökerken, seyircilerin tekmili essahtan ağlar. Kötülere öfkesi, sevgiliye tutkusu perdede temaşa ettiğinden kat be kat fazladır.
Yeşilçam’ın gün görmüş, halkın sosyal psikolojisini, duygu frekansını iyi bilen oyuncu sarrafı yönetmen, kimin hangi role uygun olduğunu bir görüşte anlar. Oyuncunun yüz görünümünün, simasının, beden özelliğinin hangi role uygun düşeceğini şaşmaksızın tespit eder.
Yeşilçam piyasasına adım atan artist adayının fizyonomisi, cinsiyeti kadar adı da kaderini belirler. Çoğu kez gerçek adı soyadı nüfus kütüğünde bırakılıp, seyircinin kolay akılda tutabileceği, kafiyeli, akıcı isimler bulunur. Fahrettin Cüreklibatur’dan Cüneyt Arkın, Tarık Üregül’den Tarık Akan çıkarmak yazıya geçmeyen Yeşilçam raconunun icabındandır.
Klasik dönem jönlerinin sinema ömrünün otuzlu yaşlarda sonlanması seyirci algısının onu başrolün dışında görmek istememesindendir. Kötü adamlar her filimde ölseler de sinema ömürleri uzundur.
Klasik dönemin klasikleşmiş kötü adamlarının başında Erol Taş gelir. İyilerin ve iyiliğin karşısında kötünün ve kötülüğün temsilcisidir. Kötü işler yapar, iyilere zarar verir. Köroğlu’nun karşısındaki Bolu Beyi, Keloğlan’ın karşısındaki insan eti yiyen dev gibidir. Bu kötülük sembolüne karşı seyirci esas oğlan kadar sabırlı değildir. Yuh çeker, ıslıklar, belasını bulması için beddua eder. Filmin finalinde esas oğlan tarafından atılacak dayağı, kesilecek cezayı sabırsızca bekler.
Sabrının sonuna gelen, çevirdiği dümenleri anlayan jön tarafından sille tokat dövülürken sinema salonu alkıştan, ıslıktan yıkılacak gibi olur. Hak yerini bulmuş, kötüler yere geçmiş, iyiler kerevete çıkmıştır. Kötü adamın pestilini çıkaran dayağın, hatta ölümünün seyirciyi coşturması, adaletin tecellisiyle kötülüğün cezasız kalmayacağına olan inancın her filimde yenilenmesinden kaynaklanır.
Dünyamız da hem yaşanan gerçeklik, hem de uçsuz bucaksız bir hayal perdesi değil midir? Bu hayal perdesinde bir varmış bir yokmuş misali yitip gitmemenin yolu, demokrasi liginden küme düşüp Erol Taş olarak algılanmamaktan geçiyor. Türkiye’nin siyasi, hukuki ve toplumsal açıdan perdeye yansıyan imajının başrolden kötü adamlığa kaymaya başlamış olması üzerinde düşünülmelidir.
Topyekun ayaklanma için fırsat kollayan etnik ayrılıkçılığa uluslar arası meşruiyet sağlayacak olan akıl tutulması, siyasi iktidarca Türkiye’nin sosyolojik saatinin 500 yıl geriye alınması girişimidir. Türkiye’nin Erol Taş’laştırılmasının, diktatörlüğün tasfiyesi, demokrasinin yeniden ikamesi bahanesiyle yapılacak emperyalist müdahalenin gerekçesi olacak kullanılacağı bilinmelidir.