ANALİZ

IŞİD SALDIRDIKÇA TÜRKİYE'DE BİR TABAN OLUŞTURUYOR

Herkesin cevaplamakta zorluk çektiği bir soru var; IŞİD neden Türkiye'ye saldırıyor?
İlk bakışta gerçekten IŞİD'in Türkiye'ye saldırmasının hiçbir anlamı ve mantığı yok.
IŞİD'e Türkiye'den çok ciddi silah, mühimmat, gıda, sağlık ve diğer ihtiyaçlar için yardım yapıldığı artık bilinmeyen bir gerçek değil.
Binlerce IŞİD militanının Türkiye'ye çok rahat girip çıktıkları, Türkiye'de eğitim yaptıkları, örgüte adam toplamayı bile aleni hale getirdikleri de biliniyor.
Bunlara rağmen IŞİD niye saldırıyor?
O halde şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki IŞİD saldırıları asla tesadüf değil ve asla kontrolsüz de değil.
IŞİD'in her saldırısından sonra Türkiye'deki IŞİD tabanı ve özellikle radikal İslamcı kesimdeki gönüldaşlarında büyüme görülüyor.
Bombalar patladıktan sonra bütün Türkiye ayağa kalkmış gibi görünebilir.
İktidar ve sözcüleri IŞİD'e yönelik çok ağır suçlamalarda bulunabilir.
Medya, üstelik yandaş medya IŞİD'i lanetleyen haber ve yorumlarla dolu olabilir.
Hatta güvenlik güçleri IŞİD'e yönelik çok ciddi operasyonlar yapabilir.
Toplumun önemli kesimi bu kanlı teröre karşı birlik ve beraberlik ruhu sergileyebilir.
Ancak bunların hiçbiri IŞİD'in Türkiye'de zaten oluşmuş tabanını dağıtmadığı gibi yeni katılımlara da neden oluyor.
Çünkü radikal islamı benimseyenler Türkiye'de İslam'ın yaşanmadığına, herkesin gerçekten inançlı Müslüman oluncaya kadar savaşa devam edilmesi gerektiğine inanıyorlar.
Ve bu uğurda yaşanan ölümlerin kaçınılmaz olduğunu hatta bu konuda fedakârlık yapılması gerektiğine inanıyorlar.
Bombalar patlıyor, masum insanlar katlediliyor ama “kendini herkesten fazla Müslüman gören” sayıları azımsanmayacak ölçüdeki dinci kesimlerde “başka türlü nasıl olacak” fikri yerleşiyor ve yayılıyor.
Bu noktada gelelim iktidarın nerede durduğuna.
Elbette bugünkü iktidar bütün İslamcı görünümüne rağmen IŞİD türü kanlı bir yönetim anlayışını benimsemiş değildir.
Buna karşın, Türkiye'yi bir din devleti gibi yönetmek, başına bir halife oturtmak isteyen zihniyetin IŞİD türü bir radikal kesime de ihtiyacı vardır.
Bu, hedefe varana dek kullanılacak unsurdur.
IŞİD sayesinde sayısı ilk bakışta ürkütmeyecek oranda olsa bile “ölümü göze alacak” militan bir kesim tüm Türkiye'yi esir alabilecektir.
Bu iklimin yaratılmasından sonra hedefe giden yoldaki engeller kamuoyunda fazla dikkat çekmeden, çekse bile fazla bir direnişle karşılaşmadan ortadan kaldırılabilir.
Dikkat edin; her bombalamadan sonra eş zamanlı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerleri, Atatürk ilke ve devrimleri, laiklik konusunda toplumun sinir uçlarını tahrik eden başka gelişmeler de oluyor.
Örneğin Atatürk Havalimanı'nda bomba patlatıldıktan sonra Ayasofya'da ezan okunuyor, yandaş kesim bunu “85 yıl sonra gelen özgürlük” çığlıkları ile karşılıyor.
Bomba patlıyor 10'uncu Yıl Marşı'na yasaklama geliyor.
Bomba patlıyor Atatürk'ün gençliğe hitabesini okuyan öğrenciler gözaltına alınıyor.
Bomba patlıyor “Allah'a inanın, buyruklarını uygulayın” diyen tebliğciler ortalığa saçılıyor.
Bir yandan IŞİD ortalığı kana bularken diğer taraftan toplumun mütedeyyin kesimlerinde “İşte Müslümanlığın gerçek anlamda yaşandığı yeni yönetime doğru gidiyoruz” propagandasıyla algı oluşturuluyor.
Kısaca bu zihniyet Türkiye'de bir “iç savaş” macerasına bile girebilecek kadar gözünü karartmış durumdadır.
Herkesin artık çok uyanık olması gerek.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İSTİFA EDEN YOK ÇÜNKÜ SORUMLULUĞU KABUL ETMİŞ OLACAKLAR

Yandaşlar için zaten sorun yok. İsterse terör olaylarında binlerce kişi ölsün.
Yeter ki saraydakine bir şey olmasın.
Hükümet yerli yerinde dursun
Zaten bir kişi istifa ederse terör duracak mı?
Tam tersine korkmadığımızı, yılmayacağımızı göstermek için kimsenin istifa etmemesi gerek.
Mantıkları böyle.
Oysa medeni bir ülkede yöneticilerin demokratik saygıları vardır halka karşı.
Elbette terörü bir bakan, bir emniyet müdürü tek başına engelleyecek değildir.
Ancak bu kişiler millet adına yetki almışlardır ve görevlerini yapma sorumluluğu altındadırlar.
Bu sorumluluk sırasında istenmeyen bir olay yaşandığında demokratik saygı istifayı gerektirir.
Oysa örneğin 17 bombalı kanlı saldırıya ve 300'ün üzerinde can kaybına rağmen içişleri bakanı hiçbir şey olmamış gibi yerinde durabiliyor.
Çeşitli illerdeki terör olaylarında onlarca kişi ölürken, çok sayıda şehit verilirken ne valiler ne emniyet müdürleri kıllarını bile kıpırdatmıyor.
Bana göre isteseler bile istifa edemezler.
Bu iktidar böyle bir şey yaptırmaz.
Nedeni çok basit; çünkü istifa etmek, bir hata, bir kusur olduğunu kabul etmek anlamındadır.
Oysa başta saray olmak üzere bu iktidar hiçbir konuda hatayı, kusuru kabul etmiyor.
Etmediği için de istifa mekanizmasının çalışmasına asla izin vermiyor.
Yani sorun sadece sorumlu kişilerde değil.

ŞAŞIRDIM

“SEN AYKIRISIN, ÇARŞAFLI NORMAL”

İnternet üzerinden yayın yapan bir haber ajansında çalışan genç bir kadın muhabir geçtiğimiz hafta Pazar günü LGBTİ yürüyüşünü izlemek üzere Taksim'e gidiyor.
Muhabir kadın ama saçları bir numara kesilmiş. Altında bir şort üzerinde de tişört var.
Taksim'e çıkar çıkmaz sivil polisler tarafından durduruluyor, kimliği soruluyor, şort ve tişörtten başka bir şey olmadığı için üst araması yapılmıyor.
Muhabir İstiklal Caddesi'ne girip Galatasaray'a doğru yürürken polis yine durduruyor.
100 metre sonra bir daha.
Galatasaray'a gelene kadar tam 4 kez durduruluyor ve hüviyet kontrolünden geçiyor.
Galatasaray Meydanı'nda bir daha durdurulup bu kez bir de GBT'sine bakılınca muhabir dayanamayıp “Bu beşinci oldu, niye hep beni durduruyorsunuz?” diye soruyor.
Polis cevaplıyor; “Sen marjinalsin.”
Muhabir tam o sırada yanlarından geçmekte olan biri türbanlı biri çarşaflı iki kişiyi göstererek “Ben marjinalsem bunlar marjinal değil mi?” diye sorunca polis öfkeli biçimde “Hayır onlar normal olan” diyor.
Muhabir uzaklaşırken polisin telsizden “Aykırı olanları mutlaka durdurun GBT'lerine bakın” diye anons yaptığını duyuyor.
NOT: Analiz yazıma bir daha bakın lütfen. IŞİD zihniyeti işte böyle taban oluşturuyor. “Aykırı” gördüğüne “inancı gereği” öfkelenenler bir süre sonra kendilerine yakın gördüklerinin hiçbir hatasına aldırmaz.

ÇOK GÜLDÜM

İNANMIYORSAN EĞİL SEN DE BAK

Yıldırım Tuna'dan bir pazar fıkrası:
Vahşi Batı'da bir kalenin saldırıya uğramasını beklerlerken kale komutanı en güvendiği yerli iz sürücüyü kalenin avlusuna getirtmiş; “Senden şimdi 30 yıllık tecrübeni kullanıp ne tür bir kuvvetle karşı karşıya olabileceğimizi tahmin etmeni istiyorum” demiş.
Yerli dizlerini, ellerinin içini daha sonra da kulağını yere yapıştırmış, “Offf, büyük bir savaşçı grubu” demiş “En az 300 savaşçı var, 4 kabile reisi, 2'si beyaz, 2'si de siyah ata binmiş, büyücüleri de aralarında.”
Komutan “Sallıyorsun” diye karşılık vermiş, “Bütün bunları kulağını yere dayayıp da mı anladın?”
Yerli “Yok” demiş, “Eğilirseniz ana kapının altından anlattıklarımın hepsi çok rahat görünüyor!”

BUNU YAZMAK GEREK

BİRLİK BERABERLİK ÇAĞRILARI İKTİDARI RAHATLATMAK İÇİN YAPILIYOR

Ne zaman bir terör olayı yaşasak ortalıkta bir “birlik beraberlik çağrıları” lafları dolaşmaya başlıyor.
Ağızlarını açıyorlar “Böyle günde siyaseti bir kenara bırakmak gerek, milletçe tek vücut olduğumuzu göstermeliyiz” nutukları atılıyor.
Tabii bir de kendini ciddiye aldırmak ve ne kadar sağduyulu olduğunu göstermek isteyenler “birlik çağrısı” yapıyor.
Kimileri de safiyane duygularla bu koroya katılıyor.
Sanıyor ki teröre karşı birlik beraberlik mesajı verildiğinde terör gerileyecek.
Bu çağrıların tek amacı var; o da iktidarı sorumluluktan olabildiğince uzak tutmak.
Teröre karşı birlik beraberlik nutukları atıldığından vatandaş sorumlu aramayı bir kenara bırakıp heyecanla milliyetçi duygularını öne çıkarır.
Bu çağrıları yapanlar kurnazca muhalefeti de paralize ederek “Böyle günde bırakın eleştiriyi, gelin yan yana duralım” diyerek saf halkı kandırmaya çalışıyor.
Oysa tam tersine, bir yılda 17 bombalı/kanlı terör olayına sahne olan bir ülkede sorumluları bulup ortaya çıkarmamız gerek.
“Birlik beraberlik” derken bu işte ihmali olanları, hatta bunların olacağını bilmesine rağmen hiçbir önlem almayanları unutup gidiyoruz.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

SOSYAL MEDYADA “NEDEN KINAMADIN?” TERÖRÜ

Sosyal medyadaki trollerden, saygısızlardan, kendini bir şey sananlardan bıkmış usanmıştık şimdi bir de yeni “sosyal medya linççileri” türedi.
Yandaşların en iri gazetesinde yazanlardan biri sanat dünyasına sarmış kafayı.
Efendim Atatürk havalimanında kanlı terör eyleminden sonra bazı sanatçılar duyarsız kalmışlar.
Ne yapmışlar?
Sosyal medya üzerinden kınama mesajı yayınlamamışlar.
Yandaş yazar üşenmemiş oturup kınama mesajı yayınlayanların çetelesini tutmuş.
Onları överken ismi olmayanları da hakaretler ederek suçluyor.
Yahu kardeşim sana ne? Kime ne?
Herkes sosyal medya üzerinden kınama mesajı yayınlamak zorunda mı?
Yayınlayanı takdir etmek tamam da, yayınlamayanı lince tabii tutmak da neyin nesi oluyor.
Bu çığır bir açılırsa yarın aklına esen sağa sola saldırmaya başlar.
Bugün sanatçıları lince tabii tutan yarın futbolcuları, öbür gün gazetecileri, daha sonra işadamlarını, derken doktorlar, avukatlar, mühendisler.
Sonra bir bakmışsınız “Kandili kutlamayanlar” yok “Bayramı kutlamayanlar” sonunda “Cumaya gitmeyenler.”
Saçmalamakta üstüne yok bunların.


https://twitter.com/can_atakli_