İYİ Kİ İSTİKRAR VAR! YA OLMAYAYDI? 

Mumla aranan hukuk, günden güne artan şiddet,  gece gündüz dayatılan başkanlık, çare bulunamayan işsizlik, aklanan taciz ve tecavüz davaları, yağmur gibi yağan kadın cinayetleri yaza yaza yorulduk da ne işe yarıyor? Yönetim katından çıkıp yazdıklarımızdan yararlanan ya da kopya çeken mi oluyor? Altını çizerek üstünde durduklarımız bir işe mi yarıyor?  Nokta koyarak bitirdiklerimizin sonu mu geliyor? Virgül koyarak ilerlediklerimiz mi azalıyor? Ünlem koyarak sayfalarca yazının anlatamayacağını vurgulamak ders içerip mesaj mı veriyor? Özetle bilinçaltını bilinç üstüne çıkarmaya çalışmak neye yarıyor, ya da niye yaramıyor?

Kişisel ve toplumsal belleğimize ışık tutanlardan sokaktaki aklıselime kadar derdimiz barışken, ülkemiz ve dünya savaş alanına dönmüş. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey şefkat, hoşgörü, anlayışken bazıları fıtratından ezmeyi ve nefret dilini bir türlü çıkaramamış! Yazsan ne olur, konuşsan ne değişir?

İçeride ve dışarıda büyük sorunlarımız var; Devam eden Musul Operasyonu, Suriye’de Fırat kalkanı Harekâtı, 15 Temmuz’un artçı şokları, soruşturmalar, görevden almalar, ekonomide yaşananlar, Cumhuriyet Gazetesi’nin başına gelenler, doların önlenemez yükselişi…

Liste uzayıp giderken önümüze konulan ve alışmamız istenen “cinsel istismar suçlarına yönelik sınırlı af düzenlemesi.” Ülke güllük gülistanlık, iç ve dış sorunlar bitmiş, ekonomik kriz yok, işsizlik sıfırlanmış sıra tecavüzcüyle evlenmeye gelmiş. Sıra ceza almış birinin evlenerek cezaevinden çıkmasına gelmiş. Üstelik 18 yaş altı evlilikler yüzde 32’ye dayanmışken. Pes doğrusu! Üstelik çocuk gelin, çocuk anne oranında rekora gidiyorken. Hayret doğrusu!

Kadın ve çocukların temel hak ve özgürlüklerini böylesi tırpanlamak niye? İntiharları teşvik etmek için mi? Önce öldürüp sonra intihar süsü vermek için mi? Küçük yaşta evliliği özendirmek için mi? O dar ve karanlık evlerde yaşam mücadelesi verirken ne anne, ne çocuk, ne gelin, ne kadın olabilen gencecik çocukları bir an önce hayattan kopup gitmeye zorlamak için mi? 

Mahalle baskısı, cinsiyet ayrımı, aile meclisi kararı gibi dayatmalarla baskı oranını artırıp sokakta, tarlada, dağda, bayırda, evde, caddede, kısaca ölümün kol gezdiği her yerde; “ben sana haddini bildiririm” demek için mi?

İyi ki derdimiz tasamız yok! İyi ki efelenen ve her şey benden sorulur, her şeyi ben bilirim diyen büyüklerimiz var! İyi ki ülkemizde istikrar var! Ya olmayaydı!

“Yalnız siz öğretmenler! Ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp neden öldürdüğünü anlatan ikinci bir ordunun mensuplarısınız!” diyor 1928 yılında Başöğretmen Atatürk.

Cumhuriyet’e kol kanat geren tüm öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bu muhteşem sözlerle kutlamak istedim...