KAÇAK SEÇİM VAR

Eskilerin deyimiyle, seçim sath-ı mailine girdik. İktidar oy peşinde, aday avında, parti tavında. Felaketin de farkında. Geleceğini karanlık görüyor. En sadık anketler, en güvenilir yandaşlar bile ümitsiz. O nedenle gündeme ittifak oturdu. Ne var ki, AKP küçük bir kılçık oyunuyla MHP’yi, kolay bir kafakolla BBP’yi tuşa getirse de, Saadet Partisi’ni bir türlü kündeye getirip pes ettiremedi.  Görünen o ki, üçlü ittifak bile bir iktidar vadetmiyor.

Recep Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım’ı silik, etkisiz, düşük profilli gördüğünden, her gün, sürekli konuşuyor. Bir gün içinde, en az iki farklı ilde, hem partisinin kongrelerinde, hem açık alanlarda konuştuğu oluyor. Geçen ay 11 il ve 3 ilçede 26 kez kürsüye çıkmış, bin 300 dakika konuşmuş.

Diğer yandan Devlet Bahçeli’nin acelesi var. Nitekim geçen hafta grup toplantısında erken seçim tarihi verdi: 26 Ağustos 2018 Pazar.

Belki de siyasi tarihimizde ilk kez Devlet Bahçeli’nin konuşması bu iletişim çağında bir anda Edirne’den Kars’a yayıldı. İktidar kanadında ise hem telaş, hem heyecan yarattı. Ama tam bir saat sonra, AKP Grup Toplantısı’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan aylardan beri söylediklerini tekrarladı. Üstüne basa basa seçimlerin 2019’da yapılacağını söyledi. Kamuoyu haklı olarak ittifakın yıkıldığına hükmetti. Ancak ertesi gün her iki partinin genel başkanları arasında bir görüşme yapılacağı açıklandı. Ve biz de ilk defa Recep Tayyip Erdoğan’ı sesli ve görüntülü izlemek üzere, aynı gün ve saatte ekrana yapıştık. Erdoğan o gün seçim tarihini de, gerekçelerini de 6 dakikada açıkladı: 24 Haziran 2018.

AKP Genel Başkanı, bir gün bile geçmeden seçim tarihini erkenin de erkenine aldı. Kamuoyunu ve muhalefet partilerini şaşırttı adeta. Görünen o ki bu karar, ne kulis, ne kumpas ne de senaryodur. Bu karar, AKP’nin 16 yıllık iktidarının iflasının, perişanlığının bir özetidir. Erkenin erkeni seçim kararı, bir başarısızlığın, giderek bir kaçışın ilanıdır.

AKP’nin 16 yıllık iktidarında ekonomi iflas etti. Üreten Türkiye, büyüyen Türkiye, ihraç eden Türkiye, bir ithalat cennetine döndü. İşsizlik arttı. Dünyadaki 193 ülkenin 126’sından mal alıyoruz. Yurt dışından nohut, saman, et, fasulye, mercimek alacak duruma düştük. Tarım bitti. Hayvancılık sürünüyor.

Dış ülkelerden, özellikle gelişmiş Batı ülkelerinden koptuk, uzaklaştık, dışlandık. Ülkemiz şimdi, Afrika’nın resmi dili İngilizce, Fransızca olan Müslüman kabileleriyle oturup kalkıyor.

Bağımsız olması gereken yargı, siyasallaştı. Bir zamanlar masum vatandaşı ülkeyi yıkmakla suçlayan savcılar, şimdi aynı suçtan aranıyorlar. 2002’de iktidarı sıfır terörle devralan AKP dönemindeki 16 yılda terör arttı.

70 bin öğrenci, yüzlerce gazeteci hapiste. Milletvekilleri parmaklıkların arkasında. Barışı savunan bilim insanlarının, işini isteyen memurların görevine son verildi.

İflaslar, intiharlar arttı. Uyuşturucu kullananımı yaygınlaştı. Kadına yönelik şiddet, sokak cinayetleri, çocuklara yönelik cinsel istismar medyanın günlük haber konuları oldu.     

Spordaki şiddet sahalara, salonlara indi. Mafyanın etkinliği arttı.

İnançlarımız, etnik kökenimiz, yaşam biçimimiz tartışılır oldu. Ülkemiz insanı bölündü, parçalandı, itildi, ötekileştirildi.

Hiçbir aklı başında insan, güzel yurdumuzda nitelikli bir milli eğitim sisteminin varlığından söz edemez. Aklın, bilimin, tartışmanın olmadığı, inancın, mezhepçiliğin, tarikat ve cemaatlerin öne çıktığı, İslam şeriatına dayalı amaçlara yönelik bir sistem yürürlükte.

Silahlı Kuvvetler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.  

Sağlık kurumlarımız her yönüyle denetimden çıktı. Halkçı, toplumcu sağlık anlayışı yerine sağlık sistemi piyasaya tamamen teslim oldu.

Çağdaş, uygar Türkiye’yi yaratanlar, Cumhuriyet’in kurucuları ve Cumhuriyet’in kazanımları inkâr edilerek, 16 yılda Cumhuriyet karşıtlığı bir devlet politikası haline getirildi.

Sözün özü; güzel yurdumuz, aydınlık Türkiye’miz bu karabasandan 24 Haziran 2018 Pazar günü hızla kurtulmalıdır.