MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Kanal İstanbul için 20 soru

Umut Oran, Kanal İstanbul’la ilgili ÇED raporunu en küçük detayına kadar inceledikten sonra çok ciddi bir “karşı rapor” hazırlayarak itirazda bulunmuş.

Çok kapsamlı olan bu itiraz dilekçesinden çıkardığım 20 soruyu sizlerle paylaşmak istedim.

Bu soruların cevapları verilmeden, bu projenin başlaması bana göre cinayetten de öte katliamdır.

1- Dünyada, mevcut doğal ve işleyen bir Boğaz var iken; buna paralel, insan yapısı alternatif bir kanal örneği var mıdır?

2- Montrö konusunda neden Dışişleri, Milli Savunma bakanlıklarından görüş alınması yerine, sadece bir uzmanın görüşlerine başvuruldu?

3- Kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemileri, Kanal İstanbul yoluyla Karadeniz’e çıkabilecek mi?

4- Rapora göre kamulaştırma bedellerinin ne olacağı henüz bilinemezken, toplam maliyet için 75 milyar TL açıklanması kamuoyunu yanıltıcı olmayacak mıdır?
5- İnşaatta kullanılacak 66.6 milyon metreküp beton ile İstanbul’a 148 bin yeni bina yani 1 milyon 480 bin adet bağımsız bölüm, daire yapılamaz mıydı? Bu kadar betonla Fatih’ten Avcılar’a kadar kent yeni baştan inşa edilerek, depreme karşı hazırlık yapılamaz mıydı?

6- Kanal İstanbul’un hafriyat işleri sırasında, İstanbul’un 30 yıllık molozu çıkarılarak taşınacağı hesabı doğru mudur?

7- Arnavutköy ve Kemerburgaz’da açılacak taş ocakları, ormanlık alana zarar vermeyecek mi?

8- Hafriyat sırasında kullanılacak kamyonların trafiğe etkisi ne olacaktır?

9- Raporda, gemilerin ücretli geçişe zorlanmasının uluslararası yasalara aykırı olduğu vurgulanıyor. Durum böyleyken gemiler niçin bedava geçiş yerine ücretli geçişi tercih etsin?

10- Kanal, Doğu Trakya’nın ekolojisini ne şekilde değiştirecektir? Kaybedilecek tarım arazisinin yıllık getirisi hesap edilmiş midir? Bu devasa projede altyapı gereksinimleri nedeniyle kaç ağaç kesilecektir?

11- Raporda belirtildiği gibi deprem ve tsunami anında, kanaldan geçiş eşzamanlı olarak nasıl kapatılacaktır? Deprem veya tsunami esnasında kanalda geçiş yapmakta olan gemilerin-yolcuların güvenliği nasıl sağlanacaktır?

12- “Deprem Riskleri Raporu” olarak hazırlanan ÇED raporu Ek-16’nın içeriği nedir, bu rapor neden açıklanmıyor

13- Dar bir kanaldan dev gemiler geçeceğine göre, balıkçı tekneleri, turizm botları, küçük yat tekneleri ve feribotların gezinmesi yasak mı olacak?

14- Tuzluluk nedeniyle Karadeniz’den Marmara’ya doğru oluşacak akıntı zaten kirli olan Marmara’yı daha ne kadar kirletecektir?

15- Genişliği en dar yerinde 275 metre ve 20.75 metre derinliğinde olan kanalda, herhangi bir gemi batması veya 1979’da yaşandığı gibi Independenta benzeri bir süper tankerin günlerce yanması gibi kazada ne olacaktır?

16- Doğal ya da insan eliyle oluşacak bir felakette, bir adaya çevrilmiş olan bölgede halk nasıl tahliye edilecektir?

17- Adanın tüm dış lojistiğinin doğudan ve batıdan birkaç köprüye bağımlı kalmasının yaratacağı zafiyet, neden ÇED raporunda irdelenmedi?

18- Kanal İstanbul Projesi nedeniyle ortalama deniz seviyeleri de değişecektir. Bunun yaratacağı olumsuzluk nasıl giderilecektir?

19- Su seviyesindeki değişiklik Marmara’da ekosisteme, canlılara olumsuz yansımayacak mı?

20- Çanakkale Boğazı’nda artacak su akımının, Ege Denizi’ne ve dolayısıyla Çanakkale, Balıkesir, İzmir’e etkileri ne olacaktır?

BUNU YAZMAK GEREK

Ben de 100 otomobil siparişi vermek istiyorum

Ortada olmayan bir otomobil üzerinden koparılan fırtınayı görüyorsunuz değil mi?

Yandaş yalaka medyanın şişirmelerine bakmayın, AKP’liler de dahil bu işe inanan pek yok.

En iyi niyetlisi “Canım sonuçta bir otomobil fabrikamız olur” diyor. Buna karşı, o iyi niyetliler bile ortada hiçbir şey olmadığını iktidarın “Cambaza bak” numarası ile herkesi kandırdığını açıklıkla söylüyor.

Bu arada “emirle” otomobil siparişleri verenler var. Yandaş tetikçi medyadan aldığım bilgilere göre, sipariş yağıyormuş. İTO söz vermiş “en büyük siparişi” kendileri verecekmiş.

Kendilerine Anadolu Aslanları (ASKON) diyen iş adamları, 5 bin tane alacaklarını söylemişler.

MÜSİAD, en az 30 bin sipariş vereceğini açıklamış.

TİM, ilk etapta 300 otomobil alacaklarını bildirmiş.

ATO’daki 181 meclis üyesinin tamamı birer tane almak istediklerini söylemişler.

ASO da ilk etapta 200 araba alacağını deklare etmiş.

DAP Yapı, 200 otomobili hemen alabileceklerini açıklamış.

Ankaralı taksicilerin talebi zaten 17 bin taneydi. AKP Genel Başkanı, beş patrona otomobil yapma talimatı verdiği gün de verilmiş siparişler vardı. Burada bilemediğim şey şu: Sipariş vermek bu kadar kolay mı

Yani “Sipariş verdim” deyince her şey tamam mı oluyor?

Yoksa siparişler için bir kaparo verilmesi gerekiyor mu, gerekiyorsa bu para hangi şirket adına, nereye yatırılacak?

Daha sonra vazgeçilmesi halinde, kaparolar iade edilecek mi, yoksa yanacak mı?

Hayır, yani iş bu kadar kolaysa ben de 100 araba siparişi vermek istiyorum şimdiden.

KOMİK 

Ahmet Bey’le aynı gün birbirimize çakmışız

Bu köşede dün Ahmet Hakan’ın yazısından alıntı yapmıştım.

Ahmet Hakan, Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporuna itiraz dilekçesi verenleri, “Kanal İstanbul’u istemiyoruz” diyenler olarak tanımlamış ve “Kanal İstanbul’u istiyoruz” diye dilekçe vereceklerin de aynı demokratik hakkı kullanmış olacaklarını yazmıştı.

Ben de Ahmet Hakan’ın bilgi eksikliğini dile getirerek, “Dilekçelerin ÇED raporuna itiraz dilekçesi olduğunu, ÇED raporu için destek dilekçesinin zaten yazılamayacağını” belirtmiştim.

Şansa bakın ki, aynı gün Ahmet Hakan da köşesinde “benim yerli otomobile karşı öfke içinde olduğumu, bu öfkenin Alman otomotiv sektörü patronlarında bile olmadığını” ileri sürmüş.

Ahmet Bey, hem yazarlık hem genel yayın yönetmenliği arasında mekik dokurken sıkıntı yaşıyor anlaşılan. Bu yerli denilen otomobille ilgili yazılmış tek yazım var, o da öfkeli değil, soran soruşturan bir yazı.

Tabii artık Ahmet Bey gibiler soru sormayı unuttukları için, benim gibi mesleği gereği soru soran gazetecileri öfke içinde zannediyor.

Ayrıca Alman otomotiv sektörünün patronlarının öfkeli olduğunu da nereden çıkardınız Ahmet Beyciğim?

Tam tersine adamlar ellerini ovuşturuyorlar. Bu, güya “yüzde yüz yerli otomobil” için dünyanın malını satacaklar.

(NOT: Hürriyet’in ekonomi sayfasında, yerli denilen otomobilin başındaki kişi yüzde 52 yerli olacağını, sürecin sonuna doğru bunun yüzde 68’e çıkacağını anlatıyor. Türkiye’deki diğer otomobil fabrikalarındaki yerli oranı yüzde 68’den aşağı değil ki zaten.)

Daha ne istesinler.

Ayrıca Ahmet Beyciğim, deyin ki bu otomobil sizin de sandığınız gibi yapıldı. Hangi Alman markasına rakip olacak ve onu sıkıntıya sokacaktır, bunu da elinizdeki verilerle açıklar mısınız Allah aşkına?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

İmdada koşan biri mutlaka çıkıyor işte

Geçen hafta cuma günü, maddi geliri pek iyi durumda olmayan bir dostumun dizine yapılacak özel bir iğnesi olduğunu ama bunun için devlet hastanesinin kendisine 13 Ocak’a randevu verildiğini yazmıştım.

Yazımda, “Bu kişi 13 Aralık’a kadar ne yapacak?” diye sormuştum.

İşte böyle durumlarda mutlaka iyi bir insan çıkıyor ortaya.

Bana ulaşma olanağı bulamayan doktor Onur Ceyhan, Twitter üzerinden mesaj atmış.

Ben de bu mesaja cevap verdim, ardından direkt mesajlaşma yoluyla telefonunu aldım, kendisi bu iğneyi hemen yapabileceğini söyledi.

Ben de o dostuma haber verdim. Şansa bakın ki doktor Onur Ceyhan’ın Aktif Tıp Merkezi Üsküdar’da, dostum da Göztepe’de olunca uzun bir yola çıkmak da gerekmedi.

İğne yapıldı.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

“İstemezükçü” dinci tayfanın torunları, şimdi “Köprüyü de otomobili de istememişlerdi” demiyor mu bir de

Osmanlı neden çöktü?

Çünkü bilimsel olarak dünyanın gerisinde kaldı, yeniliklere kapılarını kapadı, hurafeleri öne çıkardı.

Sonuç ortada.

“İstemezük” diye bağıran dinci tayfa yüzünden, matbaa 300 yıl sonra geldi bu topraklara örneğin.

Bilimsel her şey dine aykırı bulunduğu için reddedildi, şeytan icadı kabul edildi.

Bilime önem ancak Cumhuriyet’le birlikte Atatürk devrimleri sayesinde verildi.

Şimdi bu dinci tayfanın torunları kalkıp da bu ülkenin uygar insanlarına parmak sallayıp “İyi olan her şeye karşı çıkmak eski adetleridir. Bunlar hiçbir yeniliği kabul etmezler” diye kendilerince alay etmeye kalkmıyorlar mı, nasıl canım sıkılıyor anlatamam.

Neymiş; bugün yerli otomobil diye yutturulmak isteyen şeyi eleştirenler daha önce de Devrim otomobiline karşı çıkmışlar.

Akıl ve mantığı askıya asınca böyle oluyor işte.

Yapılan bir yanlışı ortaya koymakla, karşı çıkmayı ayırt edemiyorlar.

Zamanında Devrim otomobiline “Otomobil yapmayalım” diye karşı çıkmadı kimse.

Gerçek bir sanayi hamlesini gerçekleştirmeden, bu konudaki bilimsel bütünlüğü sağlamadan, bilgi birikimini sağlamadan, deneyimler yaşamadan, gerekli elemanları yetiştirmeden böyle bir hamleye kalkışmanın kötü biteceğini anlattı akıllı insanlar.

Sonuçta ne oldu?

Devrim otomobili, büyük bir başarı ile yapıldı ama oraya kadar.

Şimdiki durum ise çok daha farklı.

Türkiye’de bunca otomobil fabrikası varken, diğerlerinden hiçbir farkı olmayacak. Üstelik dış pazarlama olanağı neredeyse sıfır olan bir otomotiv yatırımının akıllıca olmadığını anlatıyor bu ülkeyi seven insanlar.

https://twitter.com/can_atakli_