KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK!..

Korkuyorlar, hem de çok korkuyorlar...


Bu güzelim ülke için biçtikleri “deli gömleğinin” kendi başlarına geçirilme olasılığının ne kadar yüksek olduğunu gördükleri için korkuyorlar... İnceden inceye yaptıkları “siyaset kurgusunun”, ülkenin ve halkın geleceğine el koyma hesaplarının nasıl da paramparça olabileceğini anladıkları için titriyorlar...


Bir halkın, üstelik pek çok yazımda özellikle belirttiğim gibi, “tevekkülü” haddini aşmış, “vur ensesine, al lokmayı ağzından”özdeyişine uygun biçimde kaderine razı olmuş görüntüsü veren bir halkın  “bıçak kemiği kesmeye başladığında”, tıpkı tarihinde defalarca yaptığı gibi ayağa kalkacağını, kalktığını, bilendiğini bildikleri için dehşete düşüyorlar...


Ayağa kalkan, geleceğini kendi eline almaya kararlı bir milletin polis copuyla, gazıyla, vali emriyle, hukuk cambazlığıyla, perde arkası çirkin ittifaklarla önlenemeyeceğini, o gazabın karşısında tutunamayacaklarını hissettikleri için ne yapacaklarını bilemiyorlar...


Dokunulmazlıkları kaldırıyoruz fetvasıyla “terör yardakçılarını yargılayacağız” türküsü çığırarak, aslında muhalefeti toptan halletmeye, ülkeyi bir “demir mengene” içine hapsetmeye yönelik karanlık planlar yaptıkları milletin önemli çoğunluğu tarafından kavrandığı için telaşlanıyorlar...


-Aslında, o günlerin çok da uzakta olmadığını gördükleri için ölesiye korkuyorlar!..

 


Korkanların kader birliği!..

 


Saray ve iktidar cephesinde korku dağları bekliyor!..


Haziran seçimlerinde iktidarı kaybettikten sonra ülkeyi bir kan ve dehşet cenderesine sokarak, tekrar yapılan seçimi kazanan, ardından“Başkanlık” hesaplarına dalan Saray, yaptığı kurgunun bir türlü işlemediğini, hatta çökmek üzere olduğunu görünce kendi elleriyle partinin başına ve Başbakanlığa getirdiği kişiyi bile azletmekten çekinmedi... Ancak yine yetmiyordu; kontrolünde tuttuğu iktidar partisinin oyları kafasındaki planla uyuşmuyordu...


Bir başka koltuk değneğine muhtaçtı... Ne olursa olsun “başkanlık” için aradığı payanda ise hemen yanı başında, koltuğu deprem sarsıntısıyla sallanan parti lideriydi. Ne de olsa 14 yıllık serüvende ne zaman başı sıkışsa o genel başkan yetişmiş, kurtarmıştı iktidarı!.. Üstelik bu kez, “hukuki destek” çağrısı kılıfında düpedüz anlaşma zemini de yaratmaya çalışıyordu... Öyleyse, bu arkadaşın derin bir nefes alması sağlanmalı, bedeli de tahsil edilmeliydi!..


O ve kurmayları da öyle yaptı zaten; bu yolda her türlü girişim yapıldı, tarihte görülmedik hukuk oyunları ile “şimdilik” o parti yönetiminin yıkılması önlendi!.. Ama nereye kadar? O halde zaman karşı bir yarışla, bu arkadaş henüz koltuğunda otururken, tıkanan yolun açılması sağlanmalıydı... Bunun için de zaten kıskaca alınmış hukuk kurumlarındaki “çatlak sesler” bile  susturulmalıydı. İşte bu nedenle Yargıtay ve Danıştay’da büyük bir tasfiye için düğmeye basılacağı konuşuluyor..


-Şimdilerde muhteremler bunun hesaplarıyla meşgul!..


Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve kurmaylarına gelince... Orada korku artık somutlaşmış halde!.. Bunu Pazar günü Ankara’da, Anadolu Otel’in önünde izledik. Dört aday, 800 civarında delege, 20 bini aşkın ülkücünün “Bahçeli istifa” sloganı her şeyi gayet açık şekilde anlatıyordu!..


Ancak belli ki Bahçeli ve şürekası “her ahval ve şerait altında dahi” yönetimi bırakmamak için her yolu denemeye hatta “şeytanla”bile el sıkışmaya hazır!.. Anlaşılan muhalifleri de birbirine düşürecek, ihraç mekanizmasını da içeren bir plan gündemde... Ancak artık olmaz... Bir kere diş macunu tüpten çıktı geri sokamazsınız; anlaşılmadıysa o güzelim şarkının meşhur dizesiyle anlatmaya çalışayım:


-Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç!..

 


Zorbalık ruhlarında var!..

 


Muhteremi iyi tanırsınız...


Erdoğan Bayraktar... Eski Şehircilik ve Çevre Bakanı... Hani 17/25 yolsuzluk kepazeliğinde ismi piyasaya düşen 4 bakandan biri.. Anımsayamadınız mı?. Hani televizyona çıkıp “istifa olacaksa önce Başbakan istifa etmeli, ben hep onun istediklerini yaptım”mealinde açıklamalar yapıp sonra çark eden muhterem... Hah, hatırladınız...


İşte bu arkadaş önceki gece İstanbul Avrupa Konutları’nda bir güvenlik görevlisini dövdü... Hayır, yanlış anladınız korumaları değil, bizzat kendisi dövdü!.. Korumaları bir, iki tokat attı yalnızca; Bayraktar ise tekme, yumruk, yetmedi copla dövdü görevliyi, inanmazsanız girin Odatv’ye baştan sona izleyin!..


Peki neden dövdü?. Çünkü güvenlik görevlisi “kime geldiğini” sorma gafletinde bulundu... Şoför, arabada bakan olduğunu kapıyı açmasını söyledi. Görevli de bunu yapamayacağını, ancak site sakininin onayı olması durumunda açabileceğini söyledi... Ve dayak faslı başladı, önce korumalar görevliyi kulübenin camından çekerek darp etmeye başladı. Zavallı adam direnmeye çalışınca arabadan inen anlı şanlı (eski) bakan koşarak kulübeye girdi ve görevliye tekme tokat girişti. Yetmedi güvenlik görevlisinin elindeki copu alıp vurmaya başladı. Araya girenler rica minnet Bayraktar’ı dışarı çıkardı. Ama o bu kez kulübenin camından copla vurmayı sürdürdü...


Peki sonra? Sonrası yok, henüz yok!.. ama olacak olan belli; o güvenlik görevlisi işini kaybedecek, o muhterem de hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edecek!.. Pardon, vicdan mı dediniz?..


-Zorbalığın karşısında ne önemi var ki?!.


https://twitter.com/umit_zileli