KÜÇÜKLERİN BÜYÜK BAYRAMI…

“Küçük Hanımlar, Küçük Beyler!

Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü, bir yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız. Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizlersiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunu düşünerek çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz.” 23 Nisan 1920’de küçüklere böyle hitap etmiş Büyük Atatürk!

100 yıl sonra düş ve düşünce gücümü zorlayarak, iş başa, bana, bize düştü, çorbada bizim de tuzumuz olsun diyerek küçük hanımlara ve küçük beylere şunları söylemek isterim!

Sevgili Çocuklar!

Atatürk’ü sevmek, özlemek, unutmamak, unutturmamak için çok nedenimiz var. Aydınlanma ateşini tutuşturan Cumhuriyet kuşağını anmak ve anlatmak;  Sarıkamış’ta donarak ölenleri, Çanakkale’de gömdüğümüz yüz binleri, Yemen’de, Galiçya’da, Trablusgarp’ta, Bingazi’de şehit düşenleri anmak, anlatmak, hatırlamak için çok nedenimiz var.

Süngü yapan demirciyi, fişek dolduran anayı, sargı bezi çamaşır diken Türk kadınını, sırtında cephane taşıyan adsız kahramanları anmak için çok nedenimiz var. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayıp, 23 Nisan 1920’de TBMM’yle taçlanan, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilanıyla sonuçlanan o zorlu yolun adsız kahramanlarını alkışlamak için çok nedenimiz var.

Atatürk ve yol arkadaşlarının yaktığı aydınlanma ateşini söndürmemek, ülkemizin dününü okuyarak, gününü yaşayarak, yarınlarını da tahmin ederek görmenin, dile getirmenin, anmanın zorluğu kadar sorumluluğu ve zorunluluğu var…

Sevgili Çocuklar!

Bir coğrafyayı vatan yapmanın kolay olmadığını, bedel ödemek gerektiğini, o bedelin kanla, canla, kahramanlıkla, yiğitlikle ödendiğini unutabilir miyiz? Yolu olmayan memleketin, aşı- ekmeği olmayan köylünün, silahı- cephanesi olmayan askerin alın terini görmezden gelebilir miyiz?  Kolu, bacağı, eli kopan, yüzü parçalanan, yırtık postallarıyla cepheden cepheye koşan Mehmetçiğin özverisini göz ardı edebilir miyiz?

Tüm bunların başarılmasındaki ilk ve tek adresin; Yaşamının 20 yılını savaş meydanlarında ölümle göz göze diz dize geçiren Atatürk ve yol arkadaşları olduğunu inkâr edebilir miyiz?

Yolun, suyun, elektriğin olmadığı bir ülkede, savaş sonrasının bilinen- beklenen tüm görüntülerinin egemen olduğu bir ülkede, eğitimden sağlığa, toplu iğneden kefen bezine kadar her alanda yokluk ve yoksulluğun olduğu bir ülkede kadını, eğitimi, gençleri cumhuriyet projelerinin temeline oturtan bir lideri unutabilir miyiz?

Yetişmiş insan gücünü savaş meydanlarında bırakan bir ülkenin o zorlu koşullarında 4 bin kitap okuyup, 12 bin sayfa not çıkarmış bir lideri göz ardı edebilir miyiz? Cephede kendi içme suyunu, abdest alması için Mehmetçiğe veren, dayanılmaz boyutlardaki böbrek sancılarını pelerinine sarılarak hafifletmeye çalışan; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” diyen bir önderi unutabilir miyiz?

Yolculuk yaptığı trende, gece yarısı askerleri uyandırmamak için kolunu yastık yapıp uyuyan, siroz tanısı konulduğunda “akciğerleriniz su topluyor, yatarak tedavi gerekir” diyen doktorlara “sırada bekleyen devlet işleri için zaten az kalan zamanımı tedavilerde harcayamam” diyen eşsiz Atamızı unutabilir miyiz?

Sevgili Çocuklar!

Cumhuriyetin coşkulu yıllarını, Gazi Mustafa Kemal’in yaptıklarını, Şam’dan Bingazi’ye, Çanakkale’den Afyon’a savaşlarda yorulmuş, cepheden cepheye devrimden devrime koşmuş ve yaşamını bu uğurda 57 yaşında noktalamış büyük önderi, yıllardan beri her sorunumuzda, her dara düştüğümüzde sırtımızı bir kaya gibi dayadığımız Atatürk’ü ve yaptıklarını unutabilir miyiz?

Bazı sevgiler benzersizdir, eşsizdir ve karşılıksızdır. Yurt sevgisi, ulus sevgisi, evlat sevgisi, ana –baba sevgisi ve Atatürk sevgisi gibi.  Şimdi küçük hanımlardan ve küçük beylerden gelen iletilere bakalım!

Can Arıkal diyor ki: “Canım Atam! Can atam! 23 Nisan için çok heyecanlıyım. Bayrağımı elime alıp, Atatürk baskılı tişörtümü giyinip balkona çıkacağım, sana el sallayacağım. Senin resmini yaptım.”

Asya Aküzüm diyor ki; “Atatürk çocukları çok seviyordu. Ben de onu çok seviyorum. Çünkü bütün dünya çocuklarına bayram hediye eden tek lider o’dur.”

Kanada’dan Mina Turanlı diyor ki: “Sevgili Atatürk! Şu anda yaşasaydın, tüm savaşları durdurmanı ve barış getirmeni isterdim. Ülkemizde olsaydım, babaannem Anıtkabir’e seni ziyarete getirecekti beni. Seni çok seviyorum.”

Montreal’den Leyla Ergin diyor ki: “Ben okuma yazma bilmiyorum. Ama annem ve babam seni bana anlattılar, babaannem video çekip yolladı. Seni çok sevdim.”

Minnet Notu: 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramıyla çocukluk günlerimi coşkuya, mutluluğa, gurura dönüştüren büyük Atatürk’e! Sevgiyle, saygıyla, minnetle…

Kutlama Notu: Gazi Mustafa Kemal’e ve Cumhuriyet’imize sımsıkı sarılarak, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızı kutluyorum…