ANALİZ

“Milli konu” kavramı arkasına sığınıp ülkeyi bir felakete götürmeye hakkınız yok!

İktidar işbaşına geldiği sırada neredeyse sıfır noktasına çekilmiş PKK terörü konusunu “açılım” adı altında sürekli eşeledi, başından itibaren bir sonuç tablosu ortaya koyamadığı için başarısız oldu, 7 Haziran seçiminde iktidarı devretme tehlikesini görerek terör silahını ateşledi, şimdi kontrol edemediği bu terör ülkeyi kan ve ateşe mahkûm etti.
Soruna en son noktadan bakarsak manzara şudur;
PKK’lı teröristler Güneydoğu bölgesindeki bazı kentleri silah ve patlayıcı deposu haline getirmiş, mahalle aralarına tüneller ve hendekler kazarak militanlarını buraya yerleştirmiş, kendilerine müdahale eden güvenlik güçleri ile silahlı bir savaşa girmiştir.
Devlet teröre teslim olamayacağına göre, güvenlik güçleri kentleri tamamen yakıp yıkmak dâhil, son terörist öldürülünceye kadar bu mücadeleyi sürdürecektir.
Konu artık bir “milli konu” olmuştur ve terörle yapılan bu mücadeleye karşı çıkmak, eleştirmek, hatta soru sormak, bilgi almaya çalışmak bile ihanet olarak adlandırılır.
Bu nedenle herkesin bu milli konuya hassasiyetle yaklaşması ve hükümetin yanında olması esastır.
Aksi halde terör de şehitler de bitmez, ülke kaos içinde kalır.
Bize dayatılan görüş bu.
Tabii ilk anda kulağa doğru gibi geliyor.
Oysa doğru değil.
Çünkü bizzat iktidar tarafından yaratılan “milli konu” algısı aslında yine bizzat o iktidar tarafından yaratılan sorunlar yumağının bir sonucudur.
Siz yanlış siyaset uygulayacaksınız, politikanızı ülke için değil partiniz hatta kişisel çıkarlarınız için düzenleyeceksiniz, yarattığınız sorunları çözmekte aciz kalacaksınız, ülkenin başı ciddi anlamda sıkıntıya girecek, sonra ortaya çıkıp “bunlar milli konulardır herkes birlik ve beraberlik içinde olmalıdır” nutukları atarak yeni bir algı uyduracaksınız.
Örneğin sonuçlarını hiç düşünmeden yabancı ülkeye ait bir uçağını vuracaksınız, bu nedenle hem askeri açıdan sıkıntı yaşayacaksınız, hem ekonomik olarak çok ciddi kaybınız olacak sonra “bunu neden yaptın?” diye soranları vatan haini ilan edeceksiniz. Bu olur mu?
Ya da yabancı bir ülkenin yaşadığı iç çatışmalarda taraf olacaksınız, o ülkenin devletine karşı silah sıkanlara her türlü desteği vereceksiniz, tahrikleriniz sonucu yüz binlerce insan sizin topraklarınıza sığınmak zorunda kalacak, oluşan kaosu çözemeyince “bu konu millidir, hükümetin yanında olun” çağrısı yapacaksınız. Olur mu?
Açılım adı altında terör örgütleriyle pazarlık masası kuracaksınız, terör örgütlerinin kentlerdeki silah ve mühimmat yığınağını bilmenize rağmen ses çıkarmayacaksınız, askere ve polise teröriste karışmama talimatı vereceksiniz, sonra işler ters gidince askere ve polise “öldür” emri vereceksiniz ve bunun “milli konu” olduğunu söyleyerek hükümete destek isteyeceksiniz. Olur mu?
Aklı başında, vatanını ve ülkesini seven, insan hak ve özgürlüklerine bağlı, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasiye yürekten bağlı, gerçek vatanseverler yaşadığımız bu sorunları çok kısa sürede çözer.
Bu iktidarın ise artık yapacağı bir şey kalmamıştır. Tek çaresi ve çözümü kaosu daha derinleştirmek, milli konu algısıyla kandırdığı halkın bir bölümünün desteği ile sürekli iktidarda kalmak için politikasına herkesi alıştırmaktır.

ŞAŞIRDIM

Asker, Rasim Ozan Kütahyalı’yı bakan gibi karşılamış

Rus uçağını Fethullahçı bir pilotun düşürdüğünü, F-16 pilotlarının yarısının Fethullahçı olduğunu, bunların ilk Şura’da ordudan atılacağını, Genelkurmay Başkanı’nın buna direnmesi halinde kendisinin de gideceğini yazan Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı önceki gün sürpriz biçimde askeri savcılığa çağrıldı.
Bazı internet siteleri askeri savcıların ifade alacağını illeri sürdüler.
Oysa bu yasaya aykırı bir durumdu. Sivil bir kişiyi askeri mahkeme yargılayamaz. Ki zaten bu kişi hakkında genelkurmay sivil savcılara suç duyurusunda bulunmuştu.
Haberi duyunca ben de durumu tuhaf bulduğumu belirten bir tweet paylaştım, sonra herkes gibi bekledim.
Ancak dün medyada Kütahyalı’nın ifadesi konusunda hiç haber yoktu.
Kendi kaynaklarımı biraz zorladım, askerdeki kontaklarımı aradım, hükümete yakın bazı isimlerle konuştum.
Çok ilginç bilgiler aldım.
Öncelikle askeri savcının Rasim Ozan Kütahyalı’yı “sorguya çekmesi” gibi bir durum yok. Tam tersine askerler Kütahyalı’ya “brifing” vererek Fethullahçı subay ve astsubaylarla yapılan mücadele ile ilgili çalışmalarını anlatmışlar.
Askeri kaynağım “Rasim Ozan Kütahyalı bir bakan gibi karşılandı. Kendisine Fethullahçı ordu mensupları ile ilgili yapılanlar anlatıldı. Kütahyalı bunları ilgiyle dinledi. Daha sonra subaylar fotoğraf çektirmek için sıraya girdiler” dedi.
Daha sonra AKP’deki bazı kaynaklarımı yokladım.
Anlattıkları şu; Rasim Ozan Kütahyalı’nın savcılığa çağrılması sarayda endişe yaratmış. Cumhurbaşkanı iki bakan ve bazı danışmanlarıyla uzun bir toplantı yapmış.
Erdoğan toplantıda endişesini “yeni bir 7 Şubat mı yaratmak istiyorlar?” diye dile getirmiş.
(Bu konuda Cem Küçük önceki gün bir yazı da yazdı ve endişelerini dile getirdi. Şimdi anlıyorum ki bu endişe üzerine Cem Küçük’e bunu yazması söylenmiş.)
Toplantıdan sonra Kütahyalı saraydan aranmış ve “bizden talimat gelene kadar bir şey yapma” denmiş.
Ardından Cumhurbaşkanı Genelkurmay’la bir dizi telefon konuşması yapmış. Rasim Ozan Kütahyalı’nın neden çağrıldığını sormuş.
Sonra artık saray ve asker arasında ne konuşulduysa, Rasim Ozan Kütahyalı’ya adeta bir bakan karşılaması yapılmış ve ifade alınacağı söylenirken tam tersine kendisine bilgi sunulmuş.

ÇOK GÜLDÜM

Yıkarken değil sıkarken öldürmüş

Bilinen fıkradır. Anlatayım sonra nereye bağlayacağımı söyleyeceğim.
Adam yolda giderken bir bakmış köylünün biri kedisini su birikintisine atmış yıkıyor.
“Yahu” demiş yoldan geçen adam “Kedi yıkanır mı, öldüreceksin.” Köylü hiç umursamamış bile yıkamaya devam etmiş.
Birkaç saat sonra adam dönüyormuş, bir bakmış aynı köylü, suyun yanında oturmuş, kedisi de ölmüş yanında yatıyor.
“Ben demedim mi sana” demiş, “Bak işte öldürmüşsün kediyi.”
Köylü kafasını kaldırmış “Yok” demiş “Yıkarken ölmedi, sıkarken öldü.”
Yaşadığımız kaos bana bu fıkrayı anlattı.
Yıllardır iktidarı terörle pazarlık yaptığı, teröristlerin silahlanmasına göz yumduğu, hazırlıkları görmediği için eleştirmiştik. İktidar hiç umursamamıştı.
Şimdi başına gelene bakın. Ama yine üste çıkıyor ve “devlete uzanan el kırılır” diye hepimizi “milli konu” etrafında toplamaya çalışıyor.
Adeta “kediyi yıkarken değil sıkarken öldürdüm” diyor.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Şart mıdır 65 yaş üstü diye anons etmek?

Toplu taşıma araçları ile ilgili yazdıkları doğal olarak bu ulaşımı çok kullanan okurlarımın da ilgisini çekiyor. Bu konudaki görüşlerini, şikâyetlerini bana bildiriyorlar.
Geçen pazar İstanbul’da bazı halk otobüslerinin “bedava” biniyorlar diye ara duraklardaki yaşlı yolcuları görmezden gelip durmadıklarını yazmıştım.
Ankara’dan yazan bir okurum halk otobüslerinin 65 yaş üstünden para aldığını belirterek “Belediye otobüsleri ve metro için kartımız var” dedikten sonra eklemiş; “Ancak bizi beleşçi gibi görmelerinden de rahatsız oluyoruz.”
Bir de şöyle bir şikayet var; Ankara’daki belediye otobüslerinde kartınızı okuttuğunuzda “öğrenci, tam bilet, indirimli” gibi anonslar yapılıyormuş. Bedava kartı olan yaşlılar kartları okuttuklarında ise “65 yaş üstü” anonsu duyuluyormuş. Okurum diyor ki “65 yaş üstü diye anonsa ne gerek var. Hem yaşımızdan kime ne, hem de bizi beleşçi diye tanımlayanların bakışlarından rahatsız oluyoruz.”
Bunu İstanbul’da iki yaşlıya anlattım. Kadın olan “Doğru, kime ne bizim yaşımızdan” dedi. Erkek olan ise “Fena fikir değil, anonsu duyanlardan kalkıp yer verenler olur” diye konuştu.

YENİ ÖĞRENDİM

Pilot istifalarının çoğu cemaatçiler nedeniyle olmuş

Hava Kuvvetleri’nden son beş yılda 563 pilot istifa etmiş.
Demek ki yılda yaklaşık 100 pilot istifa ederek sivil hayata geçiyor.
Aslında özellikle pilotlar arasında bu yaygın bir uygulama. Çünkü zorunlu görevi tamamlayan pilotların bir kısmı daha çok kazanacakları sivil havacılığı tercih ediyor.
Ancak geçenlerde konuştuğum bir eski F-16 pilotunun anlattıkları beni hem şaşırttı hem üzdü.
Çünkü söylediğine göre son yıllardaki istifaların altında Fethullahçı yapılanmanın ve baskıların etkisi büyükmüş.
Örneğin bu pilot Malatya Erhaç 7. Ana Jet Üssü’ndeki bir albaydan söz etti.
Pilotların imamı olarak bilinen bu albay döneminde Fethullahçı örgütlenme çok gelişmiş.
Fethullahçı pilotlar, olmayanlara karşı çok ciddi “mobbing” uygulamışlar.
Bu albay daha sonra Konya’ya atanmış ve bu kez aynı şeyler orada yaşanmaya başlamış.
Bunları anlatan F-16 pilotu “Ben ayrılmayı düşünüyordum zaten ama Fethullahçıların baskısı ve ordunun buna kayıtsızlığı kararımın ne kadar doğru olduğunu bana gösterdi” dedi.


https://twitter.com/can_atakli_