ANALİZ

Ne oldu da ekonomi birden MGK’nın bildirisine girdi?

Salı akşamı TRT kanallarının tamamı Erdoğan’ın canlı yayınına ayrılmıştı.

Gerçi o yayın gerçekten canlı mıydı, bilmiyoruz.

Bazı dikkatli izleyiciler Erdoğan’ın kolundaki saatin fotoğrafını büyütmüşler ve “O saat 7’ye 5 kalayı gösteriyor, bu nasıl canlı yayın” diye altına not koymuşlardı.

Tabii Erdoğan’ın saati yanlış olabilir, durmuş olabilir, fotoğraf hilesi olabilir.

Ama biliyoruz ki daha önceki bir yayın canlı diye sunulmuştu ama canlı değildi.

Saray danışmanları bir hata yapılmasını önlemeye çalışıyorlarmış, öyle dedikodular var.

Yayın her zamanki gibi çok iyi kurgulanmıştı.

Erdoğan birçok cümlesini promterdan okudu.

Sözde gazeteciler güya soru soruyormuş gibi yaptılar.

Ancak bu kez çıtayı iyice yukarı çıkardılar ve sorularının sonuna “arz ederim efendim” sözcüklerini eklediler.

Yazık bu mesleğe diyeceğim ama bu tür yüzünden meslek de kalmadı ortada, orası da ayrı.

Erdoğan’ın konuşmasından bir bölüm hayli ilgimi çekti.

(Gerçi konuşmanın tamamı çok ilginç, öyle ki Erdoğan konuştukça dolar yükseldi, falan, geçelim oraları..)

AKP genel başkanı ekonomik konuların Milli Güvenlik Kurulu bildirisine girmesini eleştiren CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’na cevap verdi.

MGK bildirisine tarihinde ilk kez ekonomik durum da girmiş “ekonomi politikalarında karşılaşılabilecek tehditler” vurgusunu yapılmıştı.

Kılıçdaroğlu da “Devletin en saygın kurumunu getirip de kendi siyasi ikbalin için nasıl meze yaparsın!” diye eleştirmişti bu durumu.

Erdoğan konu ile ilgili sordurulan soruya cevap verirken, “Milli Güvenlik Kurulu’nda bunları görüşmeyeceğiz de nerede görüşeceğiz? Reel ekonomimiz tehditleri boşa çıkaracak güçtedir. Algı operasyonlarıyla bizi zayıflatmak mümkün değildir” dedi.

Peki ne oldu da ekonomi MGK’nın bildirisine girdi?

Erdoğan buna neden gerek duydu?

Milli Güvenlik Kurulu 27 Mayıs anayasasının getirdiği bir kurul.

Aslında tamamen iyi niyetle kurulmuş, ülkenin en yüksek ulusal güvenlik kurulu olarak oluşturulmuştu.

Ancak geçen yıllarda siyasilerin beceriksizliği ve çapsızlığı nedeniyle kurul sanki askerlerin sivil siyasi otoriteye talimatlar verdiği bir yer haline geldi.

Vatandaş da Milli Güvenlik Kurulu’nu çok önemserdi.

Medyanın katkısı vardı elbette, hükümetleri Milli Güvenlik Kurulu’nda hesap verir gibi gösterirdi her seferinde.

AKP iktidarı doğru bir iş yaptı ve MGK’yı gerçek yerine oturttu.

MGK hayli zamandır kamuoyunda da önemini ve özelliğini kaybetmiş durumda.

Erdoğan da zaten artık bu kurulu ciddiye almıyor.

Türkiye’nin en önemli ulusal güvenlik konuları bu kurulda görüşülmüyor,

Erdoğan’ın saraydaki adamları tarafından alınıyor birçok ulusal güvenlik kararı, ara sıra da Erdoğan ilgili komutanları saraya çağırıp talimatlarını veriyor.

MGK toplantıları da artık prosedür gereği yapılıyor.

Bu kez durum değişti.

Son toplantıda Erdoğan’ın “ekonomik savaş” söylemi MGK bildirisine de girdi.

Amaç çok açık; Erdoğan kamuoyunun büyük bölümünün her ne olursa olsun askere güvendiğini ve inandığını biliyor. Askerin arkasında olduğunu, askerlerin de yarattığı ekonomik sistemi benimsediğini göstermeye çalışıyor.

Tabii bir aktör daha var;

Erdoğan şunu da biliyor; “Israrla söylediği ve dayattığı ekonomik sistemin ancak çok sert ve otoriter bir yönetimle sağlanabilir. Bu konuda sadece polis gücü yetmez. Askeri de işin içine katması gerek. Yarın bir gün gün OHAL ilanı gerekirse askeri de kararlarını uygulatmak için kullanacaktır.

KOMİK

Tamam da what fayda?

Büyüyormuşuz.

Sarayın adına TÜİK denilen istatistik ekibi böyle açıklamış.

Türkiye bütün dünya ülkelerini sollamış ve en büyük büyümeyi yakalamış.

Çok güzel.

Pek güzel

Harika

Mutlu olmamak mümkün mü?

Kaşı çıkılır mı buna?

Hepsi tamam da;

İnsan kendini düşünüyor tabii öncelikle.

Büyümenin bizlere ne faydası var, ya da faydası olacak mı?

Kısacası gençlerin karışık Türkçesiyle sorayım;

What fayda?

Bİ SORALIM BAKALIM

Daha ne bekliyorsunuz hâlâ?

Bu köşede dün sorduğum soruyu tekrarlamak istiyorum.

“Faizler neden düşürülmüyor?”

Soruyu tekrarlamamın nedeni, AKP genel başkanının önceki akşam TRT’nin bütün kanallarının ortak yayınında yine “Faiz sebep enflasyon sonuçtur, faizleri düşüreceğiz” açıklamasını yapması.

Israrla soruyorum; “Eğer faiz düşürme kararı Erdoğan’da değil de Merkez Bankası’nda ise Erdoğan neden hemen her gün faizlerin düşürüleceğini açıklıyor?”

Erdoğan konuştukça belirsizlik daha da artıyor.

Sadece belirsizlik de değil, döviz fiyatları artıyor AKP genel başkanı konuştukça.

Önceki gece de aynısı yaşandı.

Dolar ve Euro tarihi rekorlar kırdı canlı yayın sırasında.

AKP genel başkanı iş dünyasını, tabii kendisine tam biat etmemiş olan iş dünyasını yatırıma çağırıyor “Faizler düşüyor. Düşük faizli krediler alarak neden yatırım yapmıyorsunuz, istihdam yaratmıyorsunuz” diye soruyor.

Tabii iş dünyası korkudan “kardeşim faizlerin daha da düşeceğini söylüyorsun, madem öyle neden şimdiden kredi alalım, neden maliyetimiz daha fazla olsun?” diyemiyor ama kredi almaya da yanaşmayarak tepkisini ortaya koyuyor.

Atrık Erdoğan’ın yapması gereken şudur; İki de bir ortaya çıkıp faizlerin düşeceğini söylemek yerine bu kararı hemen alması ve faizleri nereye kadar düşürmek istiyorsa oraya düşürmelidir.

Böyle yapmadıkça özellikle devletin içinde olan, neler olup biteceğini bilenlerin çok büyük vurgunlar vurduğu dedikodularından asla kurtulamaz.

BUNU YAZMAK GEREK

Birleşik Arap Emirlikleri tamam Mısır işi yürüyor sırada Suudi Arabistan var

Birleşik Arap Emirlikleri şeyhi geldi, muazzam bir ağırlama gördü, para saçacağını söyledi ve gitti.

AKP tarafında bayram var.

Daha önce söylenmiş bütün ağır hakaretler unutuldu.

Madem para gelecek o halde “şerefsiz” denilen birinin önünde eğilmenin bir sakıncası yok.

Erdoğan yakın geçmişi anımsatarak BAE şeyhinin ağırlanmasını eleştirenlere yanıt olarak “Devlet olmanın gereğinin böyle olduğunu, İsrail ve Mısır’la da iyi ilişkilerin kurulmaya başladığını” söylemişti biliyorsunuz.

Gerçi İsrail’le hiç kötü olunmamıştı.

Sadece kamuoyuna sanki İsrail eleştiriliyormuş gibi yapılıyordu.

Mısır’la ise birkaç yıldır alttan alta ilişkiler sürüyor.

Erdoğan bunu “istihbarat örgütleri görüşüyor” diye anlatıyor ama gerçek o değil.

Hiçbir ülke istihbarat örgütleri aracılığı ile görüşmez, bu iş diplomatların işidir, ama “istihbarat örgütleri” deyince işin içine biraz gizem giriyor ya, milletin hoşuna gidiyor diye böyle söylüyorlar.

Siz bakmayın “Biz büyük devletiz, işimize nasıl geliyorsa öyle davranırız” laflarına, Mısır’la da, İsraille de ve Birleşik Arap Emirlikleriyle de yakın temas kurulması Biden’ın isteği.

14 Haziran’daki görüşmede bunlar Erdoğan’a bizzat Amerikan başkanı tarafından söylendi.

Şimdi sırada bir de Suudi Arabistan var.

Çünkü Amerika Çin’e karşı Ortadoğu’da bir güç birliği istiyor.

Özelikle Afrika operasyonlarında Türkiye-BAE-İsrail ve Mısır’ın işbirliği çok önemli Biden yönetimi için.

Yakın bir zamanda “katil” dedikleri Suudi Prensi Selman’ı Türkiye’de görürüz, kimse şaşırmasın.

ÇOK GÜLDÜM

Edirne’de durum aynen bu

Nasip Büke’nin mesajını yayınlamıştım dün hatırlarsanız.

Edirne’de yaşayan Nasip Büke kentin ara sokaklarını bile Bulgarların doldurduğunu anlatıyordu.

Bir Leva 7.4 lira olunca sınıra yakın oturan Bulgarlar akın akın Edirne’ye gelip alışveriş yapıyorlar ve dönüyorlar.

Leman dergisinin kapağını gördüm bu yazıyı yayınladıktan sonra.

Altına uzun uzun bir şey yazmaya gerek yok değil mi?

Her şeyi ne kadar güzel anlatıyor.

Ama olsun Türkiye büyüyor, herkes bizi kıskanıyor, dış güçler Türkiye’ye yok etmek istiyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Sıkılmazlık bu kadar açıktan gösteriliyor artık

İstanbul’un taksi sorununa çare bulunması sarayın memurları tarafından tam 11 defadır engelleniyor biliyorsunuz.

Hiçbir gerekçe de göstermiyor aralarında Türk subaylarının da bulunduğu devlet memurları.

Sadece verilen emri yerine getiriyorlar ve “İstanbul’da taksi sayısı artırılamaz” diye parmak kaldırıyorlar.

Taksicilerin başkanı Eyüp Aksu şimdi kalkmış demiş ki “Devletimiz tarafından ihale yoluyla taksi sayısının artışına karşı değiliz.”

Aksu’nun devlet dediği tabii ki AKP.

Belli ki saray da artık taksi olayında işin suyunu çıkardığını görüyor ve “Madem taksi sayısını artırmak zorunlu bari bizimkiler biraz daha kazansın” diye düşünüyor.

Sıkılmazlık (kelime bulamadım kusura bakmayın) artık bu kadar açıktan gösteriliyor.

Taksicilerin başı hiç sıkılmadan “devletimiz (AKP) yapsın razıyız” diyor, diyebiliyor.

Bu arada; Milli Savunma Bakanı’na, Kara, Deniz ve Jandarma komutanlarına sorumu tekrarlıyorum; “Taksi konusunda subaylarınızın bu kadar kararlı olması ne anlama geliyor?”

https://twitter.com/can_atakli_