MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

O askeri kaynaklar 10 Kasım’daki rezaletten de rahatsız oldular mı?

Ekrem İmamoğlu, 31 Mart seçimlerinden sonra yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığını görünce Anıtkabir’e gitmiş ve “Atatürk’e şükran ziyareti” yapmıştı.

İmamoğlu, Anıtkabir Özel Defteri’ne attığı imzanın altına “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı” unvanını eklemişti.

Bunun üzerine AKP ve yandaş medya kıyameti koparmıştı.

İmamoğlu, henüz mazbatasını almamışmış, nasıl olur da Büyükşehir Belediye Başkanı yazarmışmış.

Milli Savunma Bakanlığı hemen harekete geçmişti.

Bakanlıktan yazılı açıklama yapılmış ve “Bugün Anıtkabir’de icra edilen törende, katılım sağlayanların tören usul ve esaslarına uygun olmayan şekilde hareket etmedikleri görülmüş, konuya ilişkin ilgili personele uyarıda bulunulmuştur” denilmişti.

Zaten kısa süre sonra da Anıtkabir Komutanı olan Albay Cüneyt Rakunt görevinden alınarak Genelkurmay Karargahı’nda görevlendirilmişti.

Milli Savunma Bakanı, henüz resmen belediye başkanı olmamış bir kişinin Anıtkabir Özel Defteri’ne böyle bir unvan yazmasını kabul etmemiş, sorumluları da anında cezalandırmıştı.

Ardından yandaş medyada “kim oldukları bilinmeyen” askerlerin tepkisi yayınlanmıştı.

Yandaş medyada şöyle bir haber yayınlanmıştı; “Konuya ilişkin açıklama yapan askeri kaynaklar, ziyaretin Anıtkabir Hizmetleri Yönergesi’ne uygun gerçekleşmediğini söyledi. Askeri kaynaklar, bu ziyaretin huzursuzluk yarattığını da vurguladı.”

İnsanın gözleri yaşarıyor haliyle.

Askerimizin Atatürk sevgisi ve duyarlılığının bu düzeyde olması elbette hepimizin içini rahatlatıyor.

Bu olaydan sonra aradan zaman geçti, geldik 10 Kasım gününe.

Ata’nın vefat ettiği saatte düzenlenen törende o güne kadar hiç olmamış bir şey yaşandı.

Alana özel olarak alınan bir grup, AKP Genel Başkanı Erdoğan lehine tezahürata başladı.

Şimdi çok merak ediyor ve şu soruları sormak istiyorum:

– Milli Savunma Bakanlığı hiçbir açıklama yapmadığına göre, bu çirkin eylemi Anıtkabir Hizmetleri Yönergesi’ne uygun mu buluyor?

– Askeri kaynaklar bu konuda herhangi bir rahatsızlık duydular mı?

– 10 Kasım ve diğer önemli günlerde Anıtkabir meydanına girme protokolü nasıl çalışır?

– Bu 10 Kasım günü, Ankara’nın bütün yolları kesilmiş halde halkın Anıtkabir’e gitmesi engellenirken, slogan atanlar hangi sıfatla alana girebilmişti?

– Milli Savunma Bakanlığı bu olayda da Anıtkabir Komutanı’nı görevden almayı düşünüyor mu?

Tabii tepkiler üzerine Milli Savunma Bakanlığı’ndan bir açıklama yapılabilir, çirkin olayla ilgili bir soruşturma da açılabilir.

Ama en azından ben bunları yazarken henüz bu konuda hiçbir haber gelmemişti.

Oysa İmamoğlu konusunda, bakanlık anında harekete geçerek “Bugün yaşanan olay” şeklinde açıklama yapmıştı.

Bakanlık en azından olay günü olan 10 Kasım’da hiçbir açıklama yapmadı.

Muhalefetin bu işin peşini bırakmaması gerek bence.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bu hurafelerle halkı kandırmak isterken, galiba kendileri de inanıyorlar

Birtakım CHP’li isimlerin, genel başkanlık hatta cumhurbaşkanlığı için aday gösterdiği ama bu ilgi nedeniyle kibir sarhoşu olan, savrula savrula sonunda sarayın hizmetine giren Metin Feyzioğlu akılalmaz iddialarda bulunmuş.

Anadolu Yayıncılar Birliği’nin kahvaltılı sohbetinde konuşan Feyzioğlu, “Türkiye’nin 15 Temmuz’da bir iç savaştan döndüğünü” söylemiş.

Şu sözlerine çok şaşırdım Barolar Birliği Başkanı’nın; “PKK, 15 Temmuz öncesinde, istihbarat raporları yavaş yavaş açıklanıyor, Amanos Dağları’ndaki silahlı gücünü tam 10 katına çıkardı. Eğer Türkiye bir iç savaşa sürüklenseydi, Maçka’dan İskenderun’a hattın doğusu, uçuşa yasak bölge ilan edilecekti ve Türkiye’den Sevr Anlaşması’nın sözde büyük Ermenistan’ı, sözde büyük Kürdistan’ı koparılacaktı. Bunu dinlediklerinde gözü iktidar nefretiyle kararmış birileri yine inanmayacak. Ama çok inandıkları bir kaynak söyleyeceğim, iki hafta önceki İngilizlerin en prestijli dergisi Ekonomist’i açmalarını rica ediyorum. Benim her söylediğime, ‘Sen iktidarı destekliyorsun’ diyenler, ben devleti destekliyorum.”

Bana göre bu kişinin bütün dengesi bozulmuş artık.

CHP’nin başına geçmek için bir ara çırpınıyor ve “tek adam rejimine karşı” ülkeyi geziyordu.

Olamayacağını anlaşınca şimdi rotayı saraya çevirdi, akılalmaz teoriler ortaya sürüyor ve doğruluğunu kanıtlamak için de “Erdoğan nefreti nedeniyle yine kendisine inanılmayacağını” söylüyor.

Allah akıl fikir ihsan etsin.

Ama bu hızla Adalet Bakanı olursa da hiç şaşırmayın.

YENİ ÖĞRENDİM

İstanbul Trafik Vakfı’nın, araç çekme yetkisi elinden alınmış

Yıllardır kaç kere yazdığımı ben bile bilmiyorum artık.

İstanbul’da güya trafiğe katkısı olsun diye kurulan İstanbul Trafik Vakfı’nın “canı istediği biçimde” araç çekmek ve can yakmak dışında hiçbir şey yapmadığını defalarca anlattım.

Vakfın yönetiminde çok önemli kişiler var.

Bu isimlerin çoğu ba-na tepki gösterdiler hep.

Hâlâ da gösteriyorlar.

Gerçi eleştirilere falan baktıkları yok hiç.

Dertleri, “Araba çekilmelerinden sağlanan paradan hiç yararlanmadıklarını” anlatmak.

Oysa ben hep ironi yapıyorum bu konuda.

Diyorum ki, “Hepsi çok zengin olan bu insanlar, bu araç çekmelerinden ne kazanıyorlar?”

Biraz zekası olan burada kastettiğimi anlar ama ne çare, yeni Türkiye böyle bir yer oldu.

Şimdi öğrendim ki İçişleri Bakanlığı, İstanbul Trafik Vakfı’na daha önce verilmiş olan “araç çekme yetkisini” iptal etmiş.

Yılbaşından sonra Trafik Vakfı çekicileri araç çekemeyecekmiş.

İyi mi, kötü mü bilemiyorum.

AKP bir kararı boşuna almaz.

Vardır altında bir şey.

Önemli olan bundan sonra kimin araç çekebileceği konusudur.

Trafik Vakfı üyeleri, bundan bir para kazanmıyorlardı elbette ama yeni düzende kim ne yapar bilemem.

GİTTİM GÖRDÜM

Atatürk Havalimanı “metruk” hale gelmişti

Hâlâ yeni havaalanına neden ihtiyaç duyduğumuzu anlamıyorum.

Üstelik Sabiha Gökçen Havalimanı’nı geliştirmek için milyonlarca dolar harcanırken, Atatürk Havalimanı, uluslararası değerlendirmede “yılın en iyisi” seçilirken, 20 milyar Euro harcanarak devasa bir liman yapılmasının mantığını çözmek çok zor.

Geçen hafta Atatürk Havalimanı’nın öteki ucuna gittim.

Pek çok uçak şirketine catering hizmeti veren Sancak Catering’in sahibi Mustafa Bayrak’la küçük bir öğle yemeği yedik.

Mustafa Sancak ortak doktor dostumuz Metin Ağcaoğlu ile birlikte, bize Lufthansa’nın “business class yolcuları için sunduğu yemek menüsünü” ikram etti.

Sancak Catering, havalimanının batı tarafındaki özel havayolu şirketlerinin bulunduğu bölgede.

Binanın önünde büyük bir teras var. Bu terasa çıkınca Atatürk Havalimanı’nın hemen her tarafı görünüyor.

Kısa bir süre öncesine kadar müthiş hareketli olan burayı metruk görmekten çok üzüldüm.

Alana sadece kargo uçakları ile bazı özel uçaklar ve tabii bir de Erdoğan’ın uçakları iniyormuş.

Şu ana kadar bu dev alanın nasıl değerlendirileceğine karar verilmedi. Sanıyorum “nasıl kazanırız?” diye düşünüyorlardır ilgililer.

Bu arada uçaklarda yemek yiyoruz ama bunların nasıl hazırlandığını bilen kişi sayısı çok azdır.

İnanılmaz bir sektör, yüzlerce uçaktaki binlerce kişiye yemek yetiştirmek muazzam bir organizasyonla oluyor.

Yemeklerin yapıldığı yerleri gezdirdiler, çok şaşırtıcı doğrusu.

ŞAŞIRDIM

Anadolu Ajansı çarpıtamıyor artık kendince yol gösteriyor

Anadolu Ajansı kuruluşu taaa Kurtuluş Savaşı’na dayanan devletin milli haber ajansı.

Ama bu ajans, AKP iktidarıyla birlikte devletin olmaktan ziyade, sanki bir partinin organı.

Üstelik propaganda organı gibi çalışıyor.

Hatırlayın, yerel seçimlerden önce Abdullah Öcalan’a gönderilen adamın haberini sadece Anadolu Ajansı yapmıştı. Örnekler sayısız tabii.

Hafta sonunda yine bir AA haberi dikkatimi çekti.

Ajans, Trump’ın bir açıklamasını “kendince tercüme edip” duyurmuş abonelerine.

AKP Genel Başkanı’nın yarın yapacağı ziyaretle ilgili, Başkan Trump’ın yaptığı açıklamalarının içine parantez açarak, Başkan’ın ne kastettiğini belirtmiş.

Örneğin, Trump’ın şu açıklamasını koymuş haberine AA; “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile iyi ilişkilerimiz var. (ABD ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda yaptığı anlaşma) Ateşkes çok iyi uygulandı.”

Dikkat ettiyseniz neyin kastedildiğinin anlaşılması için AA’nın bilgilendirme notu paratez içinde verilmiş.

Trump’ın açıklaması şöyle devam ediyor AA haberinde; “Trump, Suriye’deki ABD askerlerinin evlerine dönmesini istediğini vurgulayarak, ‘(Türkiye-Suriye sınırı) Sınırı başkaları kontrol etsin. Biz petrolü güvence altına aldık. Petrolü seviyorum. Kürtler (YPG/PKK) ile çalışıyoruz. Türkiye ile çalıyoruz. Birçok ülke ile çalışıyoruz’ ifadesini kullandı.”

Anlıyoruz ki AA’ya göre Trump, “Kürtler” diyorsa bu aslında PKK-YPG’dir.

Bu yazım biçimi habere konu olan kişilere tercüme edilse acaba tepkileri ne olur?

https://twitter.com/can_atakli_