OKUYUNCA SUSTUM ve YUTKUNDUM!

Duyunca gönül tellerinizi sızlatan, okuyunca yutkunup durduğunuz, mesajı anlamlı sözler vardır ya! O anda sözcükler ilerlemez, kelimeler boğazınıza dizilir, bilmem söylesem mi söylemesem mi diye kıvranıp durursunuz ya! Bu gizemli girişten sonra nereye varmak istediğimi merak ediyorsanız, okuyun göreceksiniz varacağım menzili…

Darüşşafaka Başkanı Tayfun Öktem diyor ki; “Ailem 12 yaşında beni kuruma teslim etti. Yaşıtım pek çok çocuk vardı, aramızda ağlayan, annesinden ayrılmak istemeyen de çoktu. Ama ben ağlamadım. Çünkü ailemin beni okutacak gücü yoktu. O gün oradan içeri girince küçük dünyama büyük bir kapı açıldığını hissetim. Tek çocuktum binlerce kardeşim oldu. Darüşşafaka bizim baba ocağımızdır. Çünkü Türk milleti en kıymetli varlığını bizi emanet eder.

Başkan Öktem sözlerine şöyle devam ediyor; “100 yıl önce Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım; “Kadir gecesi mevlit okutulsun, öğrencilere taze meyve dağıtılsın” şartıyla cemiyete bağış yapmış. Başımıza taş yağmazsa sonsuza kadar taze meyveyi her gün dağıtacağız.”

Cumhuriyet Gazetesi’nde Figen Atalay imzalı haberi okuyunca duyan var duymayan var, okuyan var, okumayan var diyerek; yazar, yurttaş, eğitimci sorumluluğum gereği, gerek Zübeyde Hanımın vasiyetini, gerek Tayfun Öktem’in sözlerini paylaşmak istedim…

Gelelim iç acıtan, boğaz yırtan başka yaralarımıza…

2 milyonu bulan çocuk işçimiz var. 2019 yılında 14 yaşın altında 29, 15-17 yaş arası 38 çocuk işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş. Mevsimlik tarım işçisi olarak tarlada çalışan 14 yaşındaki Ayşe diyor ki; “Oyun oynamıyorum, oynayacak bir şey yok ki, burada sadece çamur ve toprak var neyle oynayacağız. Okula da gitmiyorum.”

Ayşe’nin ağzından çıkanlar, işverenin varlığına varlık katmak için, yokluğa ve yoksulluğa mahkûm olan çocukların dramıdır. İşte burada “Bu durumu içinize sindirebiliyor musunuz?” şeklindeki asıl soruyu çocuk işçilerin durumuna kayıtsız kalarak, kayıt altına almayanlara sormak gerekir. (Çünkü bu konuyla ilgilendiklerini görmedim, duymadım, okumadım.)

Bakış açısının ne olduğunu bilmediğimiz yetkililerin, ama hayallerinin hayal kırıklığına dönüştüğünü çok iyi bildiğimiz çocukların bu durumu yönetime bir şey ifade eder mi uykularını kaçırır mı? Görünen köy kılavuz istemez! Ama ekranların önünde elden bir şey gelmediği için üzülmek yetmez, çare aramak gerekir. Umudum yok ama belki ve ola ki bir ders çıkaran çıkar diye paylaşmak istedim. Yorum sizin…

Sırada yüz güldüren, insanın ayağını yerden kesen haberler de var!

CB diyor ki; “Türkiye’nin ihtiyacı kavga değil, laf değil, polemik değil eser siyasetidir.” Kime diyor, muhatabı kim, kastettiği kimdir anlamasak da; bu tedirginlik, kargaşa, güvensizlik ortamında bu sözler karşısında içiniz açılıyor, nefes almaya başlıyorsunuz…

CB diyor ki; “Trump’la görüştüm, bizdeki rakamları verince  “oooo!” dedi. Putin’le görüştüm vatandaşlarınız bize gelmeyi özledi, önlerini açın gelsinler dedim. İngiltere başbakanına da aynısını söyledim. Almanya direniyor, ama Merkel’le görüşeceğim.” Bu diploması trafiği karşısında işte dünya liderliği budur deyip derdi tasayı unutuyorsunuz.

CB diyor ki; “Krizden çıkmanın tek yolu İslami iktisattır. Kendi ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamanın dışında 125 ülkeye de sağlık yardımında bulunduk” derken içiniz açılıyor ve tüm dertleri unutup, çocuk işçiymiş, iş kazasıymış, Ayşe’lerin feryadıymış hemencecik unutuyorsunuz!

CB diyor ki; “Eğer bir gün bizden daha iyi hizmet edecek birileri gelir ve milletimiz de onu tercih ederse inanın bundan sadece memnuniyet duyarız. Yarışmak isteyen varsa gelsin.” Bu duygusal vedamsı açıklama üzerine yarışa katılacaklara koloy gelsin diyorsunuz!

CB teşbihleri seviyor. Belediye seçimlerinde “Gönül Belediyeciliği”, yardım kampanyasında “Gönül Seferberliği”, 65 yaşı bağlayan; “Yat! Kalk! Yürü! Otur! İçeri gir, dışarı çık, bu saatte çık, bu saatte gir, dolaşma, parka gitme!” komutlarıyla yürütülen ev hapsi için “Gönlüm razı olmadı” diyerek gönül esaslı kapıları açınca gurur gözyaşlarına boğuluyorsunuz.

125 ülkeye yardım yollayan bir devlet çocuk işçilerine mi sahip çıkmayacak?