ÖZETLİYORUM…
Son 1.5 yılda 12 ilde toplam 27 bombalı saldırı olmuş, 410 kişi hayatını kaybetmiş, 2997 kişi de yaralanmış. O nedenle batı dünyası bir yandan her hafta bize başsağlığı diliyor, bir yandan da vatandaşlarına Türkiye’ye gitmeyin uyarısında bulunuyormuş!
Bu acı gerçekten sonra gelelim yıldızı parlayan, örnek alınan, kıskanılan, oyun kurucu olan ülkemizi içte ve dışta teröre karşı koruyan Mehmetçiklerin durumuna! Öncelikle zorlu hava koşullarında, yarı bellerine kadar karlara gömülü sınır boylarında, mayınlı alanlarda, çöllerde vatan nöbeti tutmayı sürdürüyorlar. Günü geldiğinde tabutlar içinde ülkelerine ve memleketlerine dönüyor, yakılan ağıtlar, atılan nutuklar eşliğinde toprağa veriliyorlar. O nedenle bu topraklardan uzun süredir acı, hüzün, keder, gözyaşı, ayrılık ve yas hiç eksilmiyor…
Bu acınası, ağlanası durum neden gelişmiş batının başına değil de bizim gibi ülkelerin başına geliyor? Eller kâğıda- kaleme değmeyip silah kabzasına değince mi böyle oluyor? Gözler kitaba- deftere değmeyip şehitliğe, cennete özendirilince mi böyle oluyor? Araştırılmaya ve üzerinde durulmaya değer bir konudur bu…
Erdoğan’ın; “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözünden yola çıkarsak, takipçilerinden(!) Marmaris Milli Eğitim Müdürünün eğmeden, bükmeden, gizlemeden; “Gözünü kırpmadan ölüme gidecek gençler yetiştirmek istiyoruz” sözünü de fonda tutarsak, bu söz üzerine adı geçen müdüre hiçbir söz söylendiğini de duymadıysak, bu duruma akıl- bilinç- yürek ne yapsın?
Kaldı ki ve ne yazık ki devralınan miras, bu konuda iyimser olmayı zorlaştırıyor. Dış işlerindeki yanlı ve yanlış uygulamaların Türkiye’yi soktuğu riskli zemin giderek kayganlaşıyor. İşsizlik büyük, yoksulluk artmış, gelir eşitsizliği düzelmemiş, geçim sıkıntısı ağırlaşmış, bölgesel uçurum makası iyice açılmış, vergiler ağırlaşmış, zamlar durmuyor, memur kıvranıyor, yönetimse özveriyi halktan bekliyor, varsa yoksa başkanlık diyor…
Bitmedi. Emekçi mutsuz, emekli sıkıntıda, bankalar zorda, işveren önünü göremiyor, özelleştirilecek mal kalmadı, belediyeler borç içinde, devlette harcama tavan yapmış harcama yükselirken üretim düşmüş. THY, tüm zararı işçilerin üstüne yıkıp, 300 uçan aşçıyı işten çıkarıp, ikram kalitesini düşürmüş. Yetkililer halka kemer sıkın diyor…
Bu koşullarda zor biri yılı geride bırakıp daha zor bir yıla girdik demektir. Bütün ağırlığıyla, zulmüyle, kanı ve gözyaşıyla hayatlarımızı karartan 2016’yı dilerim aramayız ama hava soğuk, hava kasvetli, hava kurşun gibi ağır seyrederken işimiz zor gibi görünüyor. Nedenlerine gelince, neden çok! Çünkü biz artık büyük ölçüde akılcılığı, bilimsel düşünceyi, soru soran, düşünen, eleştiren, araştıran, itiraz eden belleğimizi yitirdik. İnancımızı kaybettik, güven duygumuz zedelendi, soru sormayı, hesap sormayı unuttuk. Dağlarımızı, ağaçlarımızı, parklarımızı, derelerimizi kaybettik. Sanatımızı, müziğimizi, heykellerimizi kaybettik. Adalet ve hukuk olmayınca barış ve özgürlük umudumuzu kaybettik. Sağduyumuzu, cesaretimizi kaybettik.
Yetmez ama evet diyerek, “yok canım uzun sürmez büyütmeyin o kadar” diyenlere inanarak, “gün olur devran döner” diyenlere güvenerek, oldubittiye getirilen her şeyi kabullenerek kimliğimizi kaybettik. Daha da acısı “en büyük hayalin nedir” sorusuna “bu ülkeden gitmek” diye yanıt veren gençlerimizin geleceğini, hayallerini, umutlarını ellerinden alarak onları da kaybettik…
Yalan söyleyecek halim yok! Hal böyle iken 2017 ne yapsın? Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan, 2017’nin gelişi 2016’dan belli değil mi? Keşke temel sorunları büyük ölçüde çözülmüş bir ülkeden söz edip, yönetenlere ağız ve sayfalar dolusu teşekkür edebilseydik Keşke umutsuz yazılar yerine özlemini duyduğumuz özgür bir ülkenin ümidini içeren yazılar yazabilseydik…
Bu toz tuman içinde umut Kaf dağının ardında bile görünmüyor!