ÖZLEDİKLERİMİZ…
O kadar çok ki! Özet geçelim. Her kademede keskin bir zekâyla harmanlanmış mizaha ihtiyacımız var. Yöneticilerimizin bazen kendilerini de tiye alarak halkın tansiyonunu düşürmelerine, arada sırada espri yapmalarına yeri ve zamanı geldiğinde bir fıkra anlatmalarına, zaman zaman seçtikleri şiirle “bu nasıl bir duygu yüküdür!” dedirtmelerine ihtiyacımız var.
Tüm değerlerin alt üst olduğu günümüzde sadece öğrencilere değil, birbirimize, bizi yönetenlere, kan bağımız olanlara, arkadaş ve dostlara karne vermeye de ihtiyacımız var.
Talimatla konuşanlara, ağız arayanlara, nabız ölçenlere değil gülüp geçilecek konu ve çıkışlara ihtiyacımız var. Yine ciddiye alınacak insanlara, adam sende deyip geçemeyeceğimiz açıklamalara ihtiyacımız var.
Ana muhalefet partisinin 1907 kanun teklifinin birini bile görüşmeyen, 33 bin soru önergesinden 27 binine zamanında cevap vermeyen bir TBMM’ye ihtiyacımız var!
Finlandiya’da 9-15 yaş arası çocukların eğitim müfredatında da şunlar yer alan; Düzgün giyinme becerisi, doğru yürüme, iyi konuşma, düzenli olma, şiir, şarkı okuma, güzel yazma, sağlık ve hijyen, takım çalışması, eleştiri, cesaret etme, doğruyu yanlıştan ayırma, doğru beslenme, makas kullanma, bir şeyleri yıkama, zaman yönetimi, öfke kontrolü, araştırma yapma, iyi arkadaş olma, oyun oynama, yemek pişirme, teşekkür etme, iyi düşünme, planlama, sabırlı olma, doğaya saygılı olma, hayvanları sevme, sadık olma, hayal kırıklığına uğramama, bilgisayar kullanma, birlikte düşünme, danışmanlık yapma, nesneleri kullanma gibi becerilerin kazandırıldığı bir eğitim sistemini hayata geçirmeye ihtiyacımız var.
Şuraya varmak istiyorum!
İşe yaramayacağını bile bile ülkemizden insan manzaralarına dikkat çekerek bir kez daha işin görünen ve görünmeyen yanlarını masaya yatıralım ve buraya bir virgül koyalım!
Her emeğin arkasında bolca sabır, çokça çaba, büyük mücadele, sicim gibi gözyaşları, ciddi parasızlık, zaman zaman haddi aşan tehditler, hak edilmeyen eleştiriler vardır.
Prof. Osman Müftüoğlu demiş ki; “7 sözcükle iyi yaşlanmanın yolları için şu maddelere dikkat edin. Durma. Düşme. Üşütme. Üzülme. Öğren. Beslen. Uyu.”
Sn. Müftüoğlu! Kemal Urgenç’e kulak verir misiniz lütfen?
Cumhuriyet Gazetesi çizerlerinden Kemal Urgenç’in çizgilerinde adam diyor ki; “Maaşım düşüyor, tansiyonum yükseliyor. Alım gücüm düşüyor, şekerim yükseliyor. Haklarım azalıyor, kolesterolüm yükseliyor. Bu ülkede kendimi asansörde gibi hissediyorum!”
Hay Allah! Niye yükselmesin ki? Kendini dekan olarak atayan rektörlere bakınca, 850 bin liralık simit yiyen üniversiteleri görünce, inanılmaz boyutlara ulaşan iç ve dış borç miktarını işitince o tansiyon niye çıkmasın, o şeker neden yükselmesin, o kolesterol niye tavan yapmasın ki?
Yine pahalılık dayanılır gibi değil ülkenin durumu meydanda, hayat pahalılığı ve işsizlik insanımızın hayatını karartıyor. Şimdi gel de; “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/ Bilmem söylesem mi söylemesem mi?” diyen Âşık Mahzuni Şerif’e canı gönülden bir selam yollama!
Dolar garantili, geçiş garantili, hasta garantili, öğrenci garantili kurum ve kuruluşlardan sonra ister misiniz okur garantili kitaplar yazılsın ve adına da “daha adil bir dünya mümkün!” denilsin.
CB eşi ve kızıyla yaptığı market alışverişi sonrası; “Gördüğünüz gibi çeşitli ürünler noktasında, kalite noktasında, fiyatlar noktasında gayet uygun. Vatandaşlarımıza kaliteli ürünü ulaştırmanın ve piyasayı balanse etmenin inşallah gayreti içerisinde olacağız!” demiş. Çok doğru, çok yerinde, çok anlaşılabilir bir açıklama doğrusu!
84 milyonluk nüfusun yardıma muhtaç sayısı 30 milyonu geçme noktasında! Genç işsizliği tavan yapma noktasında! Emekli, işçi, dar gelirli geçinememe noktasında! Kadın cinayetleri dur durak bilmeme noktasında toplumu balanse etmenin inşallah gayreti içinde olursunuz…
Meraklısına not: “Balance” denge, dengelemek, muvazene sağlamak demekmiş. (Bu iyiliğimi de unutmayın!) Aslında CB disiplini gereği neden muvazene kullanmadı onu anlamış değilim!