BUNU YAZMAK GEREK

Saldıran MHP, suçlanan muhalefet

Artık her şeyin çivisi çıktı.

Saray medyası için adeta bir ölüm kalım savaşı sürüyor.

Hepsi biliyor ki bu iktidar gittiği gün hiçbiri olmayacak.

Durum böyle olunca var güçleriyle iktidara sarılıyorlar.

Artık hak hukuk, ar, haya, namus ahlak, vicdan adalet hak getire.

Bu nedenle her türlü yalanı, dolanı, çarpıtmayı, abartmayı, hedef göstermeyi, karalamayı, kirletmeyi, linç etmeyi mübah görüyorlar.

Ankara Altındağ’da çok tatsız olaylar yaşandı.

Suriyeli bir grubun kavga ettiği iki Türk gencini bıçaklaması, bunlardan birinin ölümü üzerine olaylar yaşandı.

Evler basıldı, dükkanlar taşlandı, insanların önü kesildi, dövüldüler, linç edildiler.

Saray medyası ertesi gün muhalefeti suçlayan manşetlerle çıktı.

CHP yol göstermiş.

İYİ Parti kışkırtmış.

PKK ile bile işbirliği yapılmış.

Yalan, yalan, yalan.

Oysa normal zekadaki biri bile bu olayları başlatanların evleri basanların, dükkanları taşlayanların, insanları linç etmeye kalkanların kim olduğunu biliyor.

Bilmesi için birinden bilgi almasına, birilerinin tahrikine, yalanına falan ihtiyaç yok.

Çünkü Ankara Altındağ’da yollara dökülenler “Ya Allah Bismillah, Allahuekber” sloganları atıyordu.

Yani saray iktidarının ortakları.

Önlerinde güya polis vardı.

Ama iktidarın göstericilerine polis ne yapsın?

Engel olmaya kalkıp da başına iş mi alsın?

Sanki önlüyormuş gibi yaparak önlerini açtılar, evlerin ve dükkanların saldırıya uğramasına ses çıkarmadılar, ne zaman olayların çığrından çıkacağı görüldü işte o zaman önleme görevi yaptılar.

Peki; olayları başlatanlar, saldıranlar, bildik sloganı atanlar, yani işin özeti MHP’liler olduğu halde nasıl oluyor da muhalefet suçlanıyor?

Hiç fark etmez.

Çünkü korku imparatorluğunun baskısı altında beyinleri yıkanan toplumun önemli bölümü kendisine söyleneni kabul ediyor.

Hele eğer görüntüleri izlememişse, sloganları duymamışsa saray medyasının manşetlerine, haberlerine kolaylıkla inanıyor.

Ancak tabii bu tür çarpıtmaların bir başka zararı da var.

Kim yapmış olursa olsun, saray medyası muhalefeti suçlamaya kalkarken olayı o kadar abartıyor ki, bu tür saldırıların toplumda çok ciddi bir tahrik unsunu oluyor.

Zaten yapılmak istenen de bu galiba.

Kan dökülmesine neden olacak olayları muhalefet üzerinden kışkırtmanın başka bir anlamı yok.

Anlamadığım, buradan çıkacak sonucun iktidara yarayacağını nasıl düşündükleri.

Ne tuhaftır ki bu tahriklerin altına kalabileceklerini ve iktidardan gitmelerini kolaylaştırabileceklerini hiç düşünmüyorlar.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Suriyeliler mülteci ise neden ev ve iş yerleri var?

Daha önce de yazmıştım, mülteci ile göçmen arasındaki farkı.

Ancak toplumun büyük bölümü olduğu gibi sözde gazeteciler ve akademisyenler bu farkı bilmiyor.

Bu nedenle Suriye’den gelen milyonlarca kişiye yönelik bakış açısı bu nedenle çarpık ve yanlış.

Göçmenlik bir statüdür.

Bir halk çeşitli nedenlerle yurdunu terk eder ve bir başka yeri yurt bellemek üzere yerleşir.

Devletler göçmen statüsünde olanlara özel uygulamalar yapar, belirli haklar tanır.

Göçmenler belli sınırlar içinde ev ve iş sahibi olurlar, oturma ve çalışma izinleri olur ve yine önceden belirlenmiş süreç ve kurallar yerine getirildikten sonra kalıcı vatandaşlığa geçerler.

Mültecilik ise ayrı bir statüdür.

Ülkelerinden zorunlu ve geçici olarak kaçanlar bir başka ülke topraklarına sığınır.

Devletlerarası hukuka göre buna engel olunamaz.

Mülteciler için kamplar kurulur, temel ihtiyaçları karşılanır ve yaşadıkları ülkedeki sorunların sona ermesi beklenir.

Suriye’den gelenler göçmen değil mültecidir.

Türkiye’de ev sahibi olmaları, iş yeri açmaları,  herhangi bir işte çalışmaları yasaktır.

Aynı şekilde Afganlar da, Afrika’daki çeşitli ülkelerden gelenler de göçmen değil mülteci statüsündedir.

Oysa Türkiye’de bu kurala hiç uyulmuyor.

Devletin en tepesindeki bir kişi hiçbir sakınca görmeden “Suriyelilerin evlerine, iş yerlerine saldırı yapıldığını” söylemektedir.

Aslıda bu devlet görevlileri suç işlemektedir.

Suriye’den gelenler en kısa süre içinde gerçek statülerine döndürülmeli, mülteci kamplarına alınmalı ve Türk vatandaşlarıyla eşit statüdeymiş gibi ülkenin her yanına yayılmaları önlenmelidir.

İşte bu yapıldığında, “bayramda akrabaları görmek” gibi zevzeklikler sona erecek, milyonlarca Suriyeli de gönüllü olarak evlerine dönecektir.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bırakın palavrayı, ne kadarını engelleyemediniz onu açıklayın

İkisi de sarayın adamı.

Biri daha yukarıda.

Daha yukarıda olan Fahrettin Altun hafta içinde bir açıklama yaptı Twitter üzerinden.

Şunu yazdı; “Bu yıl itibarıyla 267.638 yabancının ülkemize yasa dışı yollarla girişi engellenmiştir.”

Oysa tam bir ay önce İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı aynı konuda şu açıklamayı yapmıştı: “Sınırlarımızda yakalamalar da olmaktadır. 2021 yılında bugüne kadar 62.687 düzensiz göçmen yakalanmıştır.”

Aradaki fark neredeyse 200 bin.

Demek devletin birimleri arasında yeterli koordinasyon yok.

Özellikle sarayın propaganda işlerini yapanlar işlerine nasıl geliyorsa o tür açıklamalar yapıyor.

Bu hem ayıp, hem de suç.

Ama kime anlatacağız.

Tabii devletin yukarılarına oturtulmuş bu iki kişinin bu tür saçma açıklamaları beni hiç ilgilendirmiyor.

Bana lazım olan kaç kişinin sınırları geçtiği.

“Şu kadarını yakaladık” demek marifet değil.

Yakalayamadıklarınızın sayısı kaç, onu söylesenize.

Ayrıca bunlar yakalayamadıkları hakkında hiçbir şey bilmiyorlar.

Aralarında hastalık taşıyan var mı, terörist var mı, canlı bomba var mı, bunlardan haberleri bile yok.

İşleri güçleri sarayı güçlü göstermek için abuk sabuk bilgileri sanki çok önemliymiş gibi kamuoyuna açıklamak.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

İleri yaş andı

Bu yazı bundan önce pek çok yerde yayınlandı.

Eğer yanılmıyorsam kendi köşesinde ilk kullanan kişi Zeynep Oral olmuş, hatta Oral bu yazıyı o gün dinlediği bir konuşmadan alıntıladığını belirtmiş.

Yazıyı kaleme alan ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman.

Olağanüstü entelektüel sohbetleriyle herkesi büyüleyen Talat Halman’ın “İleri yaş andı” adını verdiği yazısı benim de çok hoşuma gittiği için sizler için tekrar yayınlamak istedim.

Talat Halman gibi Türkiye’nin yüz akı insanlarının yazıları yüzlerce kez paylaşılsa bile sanki ilk kez okunuyormuş gibi keyfi verir insana.

Bu nedenle tekrarlamakta hiçbir sanınca yok.

Buyrun okuyalım birlikte.

1. Yaşama dört elle, bin yürekle sarılacağım.

2. Aklımı ve aşkımı taptaze tutacağım.

3. Düne inanacağım, bugünü seveceğim, yarına güveneceğim.

4. Aynalara küsmeyeceğim.

5. Varlığımı yararlılığa, yaratıcılığa adayacağım.

6. Hastalığa direneceğim, yorgunluğa teslim olmayacağım.

7. Topluma, insanlığa, doğaya hizmeti sürdüreceğim.

8. Âtıldan ve bâtıldan uzak duracağım.

9. Zevki ve şevki baş tacı edeceğim.

10. Zamanı etkenlikle, üretkenlikle değerlendireceğim.

11. Karanlığa ve karamsarlığa yenik düşmeyeceğim; keyif ve kahkahadan vazgeçmeyeceğim.

12. Son ana kadar sevgiyle, inançla, haysiyetle, iyimserlikle, umutla genç ve dinç yaşayacağım.

ÇOK GÜLDÜM

Bu hafta üç pazar fıkramız var

Değerli Yıldırım Tuna “Elimde çok sayıda sel, yangın, kurtarma ile ilgili fıkra var.

Ancak şu sıralar hepimiz  çok hassas durumdayız, bu nedenle bunları daha sonraya bırakıyorum” demiş.

Haklı.

Ama bu pazarı, fıkrasız bırakmak da olmaz.

O halde üç fıkra ile şu kötü günlerin havasını biraz atlatmaya çalışalım;

911

Adamın evinde yangın başlayınca hemen “Acele yardım edin..! Evimde yangın başladı..!” diye telaşlı bir sesle 911’i aramış…

“Tamam da bir sakinleşin..” demiş telefondaki yetkili, “Bakalım önce size yardımcı olabilecek miyiz, onu görelim.. Yangını söndürmek için bir şeyler yaptınız mı?..”

Adam “Evet.. Üzerine  su döktüm, ama sönmüyor” diye cevap vermiş heyecanlı bir ses tonuyla.

Görevli yatıştırıcı bir ses tonuyla konuşmaya devam etmiş; “Tamam.. Bak işte gördünüz mü? Şayet bu işe yaramadıysa bizim de gelmemize gerek yok ki. Biz de aynı şeyi deneyecektik!”

NİZAMİYEDEKİ BANK

Yeni tayin olduğu Alayı denetleyen Albay, nizamiyedeki bankın başında nöbet tutan iki eri görüp “Neden orada nöbet tuttuklarını”
sormuş…

“Bilmiyoruz komutanım, eski komutanımızın emri ile sürekli bu banka nöbet yazılır” diye cevap vermiş askerler..

Merakını yenemeyen Albay bir önceki Alay komutanını telefonla aramış ve sormuş, “Valla bilemiyorum” demiş eski komutan, “Epey önceden konulmuş bu nöbet geleneğini biz de devam ettirdik.”

Israrla üç komutan geriye giderek bu nöbeti ilk koyan 80 yaşındaki Emekli General’e ulaşılmış.

“Affedersiniz efendim, ben sizin 30 yıl önce başında olduğunuz Alayın yeni komutanıyım” diye kendini tanıtmış Albay, “Nizamiyedeki bir bahçe bankının başında iki tane nöbetçi buldum.. Bu nöbeti ilk siz koydurmuşsunuz.. Bu bankın özelliği hakkında bilgi lütfeder misiniz?..

Emekli General “Nasıl olur?” demiş, “Boyası hâlâ kurumamış mı?”

POLİS KONTROL

Polis, cumartesi gecesi kontrolünde nedense bakışlarımdan şüphelenerek arabamı durdurdu, “Dışarı çıkar mısınız?” dedi, çıktım, “Bakalım alfabedeki L harfinden geriye doğru okuyabiliyor musunuz?” dedi,
“Musunuz okuyabiliyor doğru geriye harfinden L alfabedeki bakalım..” dedim, polis bir an durdu, mendilini çıkartıp alnını sildi, “Öff, lütfen gidin..!” dedi…  “Ama bir an önce buradan gidin..!”

https://twitter.com/can_atakli_