ŞAŞIRDIM

SARAYA HAYAL KIRIKLIĞINI ŞİRKET Mİ YOKSA BEYAZ SARAY MI YAŞATTI?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın alel acele karar alarak Muhammed Ali'nin cenazesine gitmesi hayal kırıklığı ile sona erdi biliyorsunuz.
Erdoğan gezisini cami töreninden sonra iptal ederek geri döndü.
Geri dönüş gerekçesi olarak “dini vecibeler yerine getirildi, diğer törenlere gerek duyulmadı” açıklaması yapıldı.
Oysa durum gerçekten bu mu?
Erdoğan'ın “cenaze gezisi” daha ilk andan skandalla başladı.
Yapılan ilk açıklamada Erdoğan'ın cenaze töreninde bir konuşma yapacağı açıklanmıştı. Ancak daha Erdoğan'ı taşıyan uçak Ankara'dan havalanmamıştı ki, Muhammed Ali ailesinin bu konuşmaya izin vermeyeceği duyuruldu.
Erdoğan'ın Amerika'daki karşılanması da çok sönüktü. Cenaze töreni sırasındaki yeri de bir ülke Cumhurbaşkanına yakışmayacak yerdeydi. Erdoğan yanında götürdüğü Diyanet İşleri Başkanı'nın Kuran okumasını istedi bu istek de reddedildi. En son olarak da tabutun üzerine Kâbe Örtüsü'nden bir parça koymak isteyen Erdoğan'a “hayır, siz bize verin sonra koyarız” dendi.
Bütün bunların üstüne bir de her zaman tanık olduğumuz “koruma kavgası” eklendi.
Kısacası Erdoğan sadece hayal kırıklığı yaşamakla kalmadı, Türkiye'nin gurur ve onurunun da ayaklar altına alınmasına neden oldu.
Ama saraya ve yandaşlarına sorarsanız her şey mükemmeldi, Erdoğan dini görevini yerine getirip hiçbir şey olmamış gibi geri dönmüştü.
Hürriyet'in Amerika muhabiri Tolga Tanış yandaş medyada hiç yer almayan bu ayrıntıları dün köşesinde yazarken sorumlunun Muhammed Ali'nin tüm haklarını satın alan şirketin olduğunu anlattı.
CKX adlı bir şirket bundan 10 yıl önce Muhammed Ali'nin isim haklarının yüzde 80'ini 50 milyon dolara satın almış. Şirket 2.5 yıl önce de Autentic Barnds Group'a lisans haklarını devretmiş. Bu şirket Muhammed Ali adına çıkacak bütün ürünleri pazarlama imtiyazına sahip.
Cenaze töreni de bu şirketin yönetiminde ve tabi ki “maddi çıkar kaygısıyla” yapılmış.
Şirket atılan her adımdan para kazanmak için organizasyonu üstlenirken Erdoğan'a yer vermeyi ticari açıdan yararlı görmemiş.
Yani Tanış'ın yazısına göre Erdoğan'ın “istiskale uğraması” bir şirketin ticari kaygılarından ötürü gibi görülüyor.
Konuyu dün çok uzun yıllar Türk Dışişleri'nde en tepe noktalara kadar gelen bir büyükelçiye sordum.
“Amerika'da söz konusu para olunca bütün kuralların çiğnendiği bir gerçek” dedi.
Sonra da “ama” diye ekledi büyükelçi ve devam etti:
“Her şey para bile olsa Tayyip Erdoğan Amerika'nın da önemli müttefiki olan bir büyük ülkenin cumhurbaşkanı. Törene onun düzeyinde katılan başka biri yok. Böyle bir durumda hiçbir şirket bir ülkenin cumhurbaşkanına karşı bu kadar terbiyesizce hareket etme gücünü ve cesaretini kendinde bulamaz.”
Bunun üzerine “Yani?” diye sordum.
Büyükelçi “Elbette kanıtlayamam, ama bunca yılın deneyimine dayanarak şunu söyleyebilirim. Bu şirket Beyaz Saray'a sormadan ve oradan aksi bir cevap gelmeden böyle bir işe kalkışamaz. Sanıyorum Beyaz Saray Erdoğan'ın emri vaki ziyaretine tepkisini bu şekilde göstermiş olabilir. Hatta şirket sormadan bu yolu göstermiş olması bile şaşırtıcı değildir” karşılığını verdi.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

O HAHAM SADECE “KÜRTLERİ ÖLDÜRMEYİN” DEMİYOR

Erdoğan'ın skandala dönüşen cenaze gezisini erken kesip dönmesinden yapılan “bahane” açıklamalarından biri de “Haham Michael Lerner'in Türkiye aleyhine bir konuşma yapacağının” öğrenilmesiydi.
Nitekim haham Lerner gerçekten Türkiye'yi üzecek bir konuşma yaptı.
Dedi ki “Türkiye'nin yöneticilerine söyleyin Kürtler'i öldürmesinler.”
Bu sözlerin Erdoğan'ın olduğu bir törende söylenmesi elbette hoş olmazdı.
Ancak şunu da söylemeliyim.
Bu haham daha önce Başbakanlığın himayesinde düzenlenen bir konferans için Türkiye'ye geldi ve konuştu. Ama o sırada iktidarın PKK terörü diye bir sorunu yoktu, hayli içli dışlıydılar ve konuşmalardan rahatsız olmadılar
İkincisi haham Lerner o konuşmasında bir Yahudi din adamı olmasına rağmen İsrail'e de ağır suçlamalarda bulundu ve tıpkı Türkiye için söylediği gibi “Netenyahu'ya söyleyin iç güvenliği sağlamanın yolu Batı Şeria'yı işgal etmekten ve Filistinlileri öldürmekten geçmez” diye konuştu.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

OFLAZ AYNI ÖNERİYİ ERDOĞAN'A GÖTÜREBİLİR Mİ?

Star'ın yeni yazarı Lütfü Oflaz'la uzun yıllar önce birlikte çalışmıştık, çok da sohbetimiz olmuştu.
Gerçek bir entelektüel, demokrasi aşığı, hukuk sistemine saygılı, insan hak ve özgürlüklerinin yılmaz bir savaşçısı olarak her dönem saygı duydum Oflaz'a.
Yeniden yazı hayatına döndüğüne de çok sevindim ama bunun iktidar tetikçisi bir gazetede olması biraz içimi burktu.
Oflaz dün kan- kin üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini çok güzel anlatan bir yazı kaleme almış köşesinde.
12 Eylül darbesinden hemen öncesini anlatan bir anısını da anlatıyor.
O tarihlerde de çok ciddi bir kutuplaşma vardı. Herkes AP-CHP ortaklığının sorunu çözeceğine inanıyordu ama Demirel ve Ecevit bir türlü uzlaşmıyordu.
O tarihlerde iki liderin de güvendiği isim olan Lütfü Oflaz ricalar üzerine “makul öneride” bulunmak için iki lideri ziyaret kararı almış.
Önce Demirel'e gitmiş. Demirel Oflaz'ı dinledikten sonra sinirlenerek “Bana siyaseti öğretme” diye azarlamış.
Oflaz “Bundan birkaç ay sonra darbe oldu ve bir araya gelmekten kaçan liderler Hamzakoy'da beraber yaşadılar” diyor.
Tabii ilginç bir gönderme.
Oflaz acaba aynı “makul öneriyi” sunmak üzere Erdoğan'a gidebilir mi?
Giderse Demirel'den aldığından farklı bir cevap alır mı?

Bİ SORALIM BAKALIM

ALMANYA DA GELDİ, ÇİZGİ FALAN KALMADI ARTIK

Amerika PYD ile iş tutuyor, güya tepki gösteriyoruz, esip gürlüyoruz, ama değişen bir şey yok.
Adamlar çatır çatır operasyon yapıyor. Üstelik bunun için Türkiye topraklarını kullanıyor.
Almanya Ermeni soykırım tasarısını onaylıyor. Yine tepki gösteriyoruz, esip gürlüyoruz.
Sonra bir bakıyoruz Almanlar da Türkiye topraklarını kullanmak üzere asker gönderiyor.
Eee, ne oluyor yani?
Nerede o kırmızı çizgiler, Türkiye'nin onuru, saray için söylenen”ilk defa dik duran bir liderimiz var” lafları?
Şimdi anlıyorsunuz değil mi, bunca olumsuzluğa rağmen batı ülkeleri neden hala Erdoğan'ın arkasında.
Çünkü onların her istediğini yerine getiriyor.
İçeriye ise tam tersini söylüyor. Bütün medya elinde olduğu için de halkımızın yarısı bunların doğru olduğuna inanıyor.

BUNU YAZMAK GEREK

BU MİLLET MUHAMMED ALİ'NİN “ASIL MÜCADELESİNİ” BİLMEZ

Sarayın cenaze şovu skandalının etkilerini en aza indirmeye çabalayan yandaş yalaka medya, Muhammed Ali güzellemeleri yaparak gözleri başka yere çeviriyor.
Tabii bunu yaparken Erdoğan'ı yüceltmeyi de ihmal etmiyorlar.
Bir iki gündür yandaş yazarlar Muhammed Ali'nin sadece Müslüman kimliğinin önemini vurgulamaktan öte büyük boksörün zulme ve zalimlere baş kaldıran ezilen sömürülen ülkelerin ve halkların yanında durmasından söz ederek “Tıpkı Erdoğan. Dünyada Muhammed Ali neden seviliyorsa, Türkiye'de Erdoğan bu nedenle seviliyor” diyorlar.
Kimse palavra sıkmasın ve hafızamızla da dalga geçmesin.
Muhammed Ali'nin Türkiye'de sevilmesinin tek nedeni, Hristiyan dinini bırakıp İslamiyeti seçmesidir.
70'li yıllarda bu nedenle yüz binlerce kişi sabaha karşı yatağından kalkar ve Muhammed Ali'yi izlerdi.
Bir Müslümanın dünya şampiyonu olması, bütün Hristiyanları yenmesi bizlere gurur ve mutluluk verirdi.
Muhammed Ali'nin Vietnam savaşına karşı çıkması Türkiye'de o tarihlerde çok etki yapmadı.
Asıl etki Amerikan yönetiminin Muhammed Ali'ye davalar açması, unvanlarını iptal etmesi üzerine geldi.
Bu tepkide de “Zulme başkaldırı, ezilenlerin yanında olma” duyguları yoktu. Bizler Amerikan yönetiminin sırf Müslüman olduğu için Muhammed Ali'ye baskı yaptığına inanıyorduk ve öfkemiz de bu yüzdendi.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

CHP PROTESTOCULARA SALDIRIYORMUŞ, YOK YA…

Şehit cenazelerini bahane ederek CHP'ye karşı dört koldan saldırı başladı.
Sarayın zaten dilinin kemiği yok, “o zat” diye başlayan konuşmalarında CHP'yi karalıyor.
Hükümet zaten duyarsız ve organizenin içinde.
Yandaşları söylemeye gerek yok, utanmazlık sınırının bile rekorunu kırıyorlar.
Organize ettikler üç beş provokatörü salıyorlar cenazelere, küplere sığmayan paraları da olunca her tarafı afişlerle de donatıyorlar ondan sonra al sana “CHP şehit cenazelerinde istenmiyor” yaygarası.
Son numaraları da “CHP provokasyon yapmak için protestoculara saldırıyor, onları dövüyor” propagandası.
CHP'li gençler haklı olarak bir cenaze törenine giden başkanlarının çevresini sarıyor, çünkü polisin koruma kaygısı yok. Bir saldırı olursa da doğal olarak karşı tepki veriyorlar.
İktidar ve yandaşları buna çok öfkeli.
Eee, alışmışlar tabii, bu işleri devletin güvenlik güçleri yapıyor onlar için.
Denemesi bedava, biri Cumhurbaşkanının, başbakanın, bir bakanın hatta bırakın devlet kadrosunu bir AKP'linin önüne mermi bırakmaya kalksın, bakalım ne oluyor.
7'nci kattan ayakkabı kutusu sallayan kadını bile yaka paça aşağı indiren polis acaba o mermi bırakanı haşat etmeden oradan çıkarır mı?
Bugüne kadar en masum protestoda bile, hatta bu yurtdışında olsa bile, polislerin ağız burun kırmasına ses çıkarmayan hatta alkış tutanların, CHP'li gençlerin genel başkanlarını koruma refleksine söz etmeye hakları olamaz.

TEŞEKKÜRLER

Bu köşe dün ilk kez izin günüm olmamasına rağmen boş kaldı. Çünkü sabah bir tv programına katıldıktan sonra hayli uzun süren bir diş ameliyatına girdim. Bu nedenle hoşgörünüze sığınarak bir gün sizden ayrı kaldım. Gösterdiğiniz anlayış, ilgi, destek ve geçmiş olsun mesajlarınız için çok teşekkür ederim. Hayli zor ameliyatımı başarı ile geçekleştiren sevgili doktorlarım Profesör Dr. Çetin Sevük, ağzımda sihirbaz gibi dolaşan ve en küçük bir acı bile hissettirmeyen kızı Zeynep Sevük'e, artık diş hekimliğini bırakmasına rağmen bu ameliyatta her an başımda durup moral veren eşi Lamia Sevük'e binlerce teşekkür ederim.


https://twitter.com/can_atakli_