MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Sayın Valim, “Yüzde 50’ye düştü” dediğiniz sayı ne kadar acaba?
Türkiye’de başta yöneticiler olmak üzere mülteci konusunun ne kadar tehlikeli boyuta vardığını kaç kişi algılıyor acaba çok merak ediyorum.
Suriyelilerin sayısı 4 milyonu aştı, 6 milyon olduğunu söyleyenler bile var.
En az iki milyon İran, Afganistan, Pakistan’dan gelenler olduğu tahmin ediliyor.
Bir milyona yakın da dünyanın yüz bilmem kaç ülkesinden Türkiye’ye gelenler var.
Bu sayılar Türkiye’nin ulusal güvenliği için tehdittir.
Konu sadece “insancıl duygularla” ele alınacak boyutu çoktan geçmiştir.
Bunu bir kenara yazalım ve unutmayalım.
Son zamanlarda ise garip bir Afgan mülteci saldırısı altındayız.
Biden’in talimatıyla getirildiği artık iyice ortaya çıkan yüzbinlerce Afgan’ın ne olacağı belli değil.
Saray iktidarı, güya Amerika’ya kafa tutar gibi yapıp “Burası geçiş veya geçici konaklama yeri değildir” falan gibi açıklamalar yapıyor ama bunların hepsi boş.
Ne İçişleri Bakanlığı, ne jandarma, ne istihbarat birimleri Türkiye’de hangi ülkeden kaç kişi olduğunu tam bilmiyor.
Hele bunların nitelikleri konusunda ellerinde hiçbir bilgi yok, bu çok belli.
Ama özellikle Afgan konusu tam bir kaos.
Kaç kişi girdi, bunlar nerelere dağıldı, ne yapacaklar, aralarında kimler var, bunlar bilinmiyor.
Bilinmiyor ama en küçük eleştiride hemen tavır almayı pek biliyorlar.
Neredeyse her gün Türkiye’nin birçok noktasından gruplar halinde ülkemize giren ve tamamı genç erkeklerden oluşan Afganların görüntüleri yayınlanıyor.
Son görüntüler Van’dan gelmişti.
Yüzü aşkın genç adam, bir şeyden kaçar gibi koşturuyorlardı.
Görüntülerin çok yayılması üzerine Van Valiliği dün bir açıklama yayınlamış.
“O kadar abartmayın” kıvamında bir açıklama olmuş.
Yeni değilmiş, geçen hafta çekilmiş o video.
Sanki üzerinden bir hafta geçince konu önemsizleşiyor.
Efendim bu göçmenler meğer metruk bir evde saklanıyormuş, güvenlik kuvvetleri baskın yapınca kaçışmaya başlamışlar ama hepsi yakalanmış, geri gönderilmek üzere bir merkezde toplanmışlar.
Peki gönderilmişler mi?
Valilik bildirisine onu yazmayı unutmuşlar galiba, çünkü bu konuda bir bilgi yok.
Ama Afganların saklandığı metruk evlerin yıkıldığını yazmışlar.
Valilik açıklamasının sonunda ise beni çok meraklandıran bir bilgi var.
Diyor ki açıklamada; “Alınan tedbirler neticesinde kentte düzensiz göçmen sayısında yüzde 50’ye yakın düşüş olmuştur. Gerek sınır hattında, gerekse kent genelinde düzensiz göç ve göçmen kaçakçılığı ile mücadeleye tam bir eşgüdüm ve kararlılıkla devam edilecektir.”
Çok güzel de bu yüzde 50’nin sayısal karşılığı ne acaba?
Eskiden 10 kişi geçiyordu, şimdi 5’e mi düştü, yoksa eskiden 100 bin kişi geçiyordu şimdi 50 bine mi düştü?
Sonuçta yüzde 50 düşmesi önemli de bunun sayısal karşılığı daha önemli.
KOMİK
Küçük bir hatırlatma yapmalı ve unutmamalıyız
İster istemez çabuk unutuyoruz.
Bizde de dünyada da böyle aslında.
Ama yine de arşiv diye bir şey var.
Ayrıca şimdi Google da aynı işlevi görüyor ve hata affetmiyor.
Hatta öyle ki bir konuyu ararken o an hiç aklınıza gelmeyen bir başka bilgi de yan unsur olarak hizmetinize sunuluyor.
Yazıları hazırlamak üzere dün çalışırken, “döviz ile ilgili” bir bilgiye bakarken hemen altında AKP Genel Başkanı’nın söylediği bir cümle ayrı bir haber konusuydu.
Hatırlarsınız, Erdoğan 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce iş dünyasının karşısına çıkmış ve “Verin bu kardeşinize yetkiyi işte o zaman göreceksiniz döviz, faiz ne oluyormuş” demişti.
Patronlar da yürekten alkışlamışlardı Erdoğan’ı.
Sonra seçimler yapıldı.
25 Haziran 2018 tarihine göre bir dolar 4.69 TL’den işlem görüyordu.
Bugün ise (yazıyı yazdığım anda) bir Amerikan Doları 8.61 TL.
Yani Erdoğan’ın “Göreceksiniz ne olacağını” dediğinden bu yana dolar fiyatı neredeyse tam iki katına çıkmış.
İyi iş.
Ama biraz komik.
Bİ SORALIM BAKALIM
İSKİ Müdürü Bey, ne oldu verdiğiniz söz?
Üç ay önce Beylerbeyi’ndeki İSKİ çalışmalarını anlamıştım Tele1’de.
İki gün sonra İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu aramıştı.
Boğaz’ın Anadolu yakasındaki çalışmalarını anlatmak istediğini söylemişti.
Hafta sonu Beylerbeyi’nde buluşmuştuk.
Mermutlu, ekibiyle birlikte beni yeraltı tünellerine sokmuş, atık suların nasıl boşaltıldığını, yıllardır yapılmayan altyapıyı nihayet tamamlayacaklarını anlatmıştı.
Beylerbeyi’ndeki ana çalışma alanının üzerinde hepimizin kullandığı otopark vardı.
Bu nedenle, “Aman Raif Bey inşallah burası çabuk biter, pek eziyet çekiyoruz” demiştim.
Mermutlu da “Planlarımıza göre Kurban Bayramı’nda bitmiş olacak” cevabını vermişti.
Kurban Bayramı’ndan sonra neredeyse bir ay geçti, inşaat aynen duruyor.
Bir şey yapılmıyor değil, hummalı bir çalışma var ama oradaki görevlilerin söylediğine göre yılbaşına kadar bile bitmezmiş çalışmalar.
Ne oldu acaba, İSKİ Genel Müdürü sözünü neden tutamadı?
Bu arada bir-iki şikayeti hemen aktarayım.
Bu inşaatların uzaması zaten küçücük olan Beylerbeyi alanını iyice daralttı. Esnaf da buranın sakinleri de çok sıkıntılı, ama elden bir şey gelmiyor.
Bir de derin tünel girişinin başında bir hava kompresörü var. 24 saat çalışıyor. Ama başka yerlerde olduğu gibi üzerinde koruyucu bir kutu olmadığı için gürültüsü her yanı inletiyor.
Öyle ki, tam karşısındaki esnaftan alışveriş yaparken istediğimizi bağırarak söylemek zorunda kalıyoruz.
Tabii bu sesin 24 saat beyinlerde yarattığı tahribat ayrı bir konu.
İSKİ Müdürü’nün dikkatine.
YENİ ÖĞRENDİM
İstanbul’da orduevlerine aşısız girmek yasaklandı
Korona vakaları giderek artıyor.
Yaz tatili rehavetine Kurban Bayramı’nın uzun tatili de eklenince korona yine tehdit edici boyuta doğru tırmanmaya başladı.
Tabii ister istemez herkesi yeni sert önlemlerin alınıp alınmayacağı telaşı sardı.
En çok korkulan, aşı olmayanların bazı haklarının kısıtlanacağı yolundaki haberler.
Buna göre aşısı olmayanların AVM’lere, devlet dairelerine girmeleri, toplu taşıma araçlarını kullanmaları yasaklanabilir.
Bu yönde talepler olduğu kadar, pek çok kişi de doğal olarak karşı çıkıyor.
Ancak bir emekli asker arkadaşımdan öğrendiğime göre İstanbul’daki orduevlerine aşısız girmek yasaklanmış.
Birinci Ordu Komutanlığı’nın aldığı karara göre; her kim olursa olsun aşı olmamış kişilerin orduevlerine alınmaması talimatı verilmiş.
Emekli asker arkadaşım, “Uzun zamandır orduevlerine gitmemiştim, pandemi döneminde pek dışarı da çıkmadım. Kapıya vardığımda görevli subay aşı kartımı görmek istedi. Ben HES kodu sandım. Meğer gerçekten aşı kartıymış. Aşı olmadığımı söyleyince içeri giremeyeceğimi söyledi. Yazılı emri görmek istedim, üzerinde Birinci Ordu anteti olan bir kağıdı gösterdi ancak cep telefonumla fotoğrafını çekmeme izin vermedi. Bu nasıl iş anlamadım” dedi.
Bu arada aşılama oranında da yüzde 34’ü bulduk, bunu de ek bilgi olarak sunayım.
ŞAŞIRDIM
Ertuğrul Özkök Erdoğan’ı bilerek mi hatırlamamış yoksa ima yoluyla mı vuruyor?
Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök’ün ilginç bir yazısı vardı.
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in, başbakanı azledip yönetime fiilen el koyduğu gün, New York Times gazetesinin Kahire bürosundaki gazeteci Vivian Yee gerekli izinleri alıp Tunus’a geçmiş.
Ancak Yee, daha ilk sokak röportajında polis tarafından gözaltına alınmış.
Birkaç saat sonra polisler Vivian Yee’ye “Başkanlık sarayına çağrıldığını” söylemişler.
Meğer Cumhurbaşkanı Kays Said, bu gazeteciye röportaj vermeye karar vermiş.
Yee büyük heyecanla cumhurbaşkanlığı sarayına gitmiş.
Kendisini önce bir odaya alıp cumhurbaşkanı karşısında nasıl davranacağını, hareketlerinin nasıl olması gerektiğini anlatmışlar.
Protokol müdürü, muhabirin kıyafetini beğenmemiş, bunun üzerine çarşıdan hemen yeni bir giysi alınmış.
New York Times muhabiri, tam Kays Said’in yanına girecekken protokol müdürü; “Bu sandaletlerle olmaz, cumhurbaşkanımızın huzuruna böyle çıkamazsın” demiş.
Artık ayakkabı almaya zaman olmayınca oradaki görevli kadınlardan birinin önü kapalı topuklu ayakkabısı muhabire verilmiş.
O da büyük gelmiş ama yapacak bir şey olmadığı için o ayakkabılarla içeri girmiş.
Kays Said’in karşısına oturunca her Amerikalı gibi bacak bacak üstüne atmış, protokol müdürü hemen el kol işaretleriyle uyarmış “Cumhurbaşkanının önünde bacak bacak üstüne atılmaz” diye.
Sonra sorulara geçmek istemiş muhabir, hemen uyarmışlar soru sorulmayacağı yönünde, çünkü cumhurbaşkanı sadece kendi uygun gördüğü konuları konuşacakmış.
Ertuğrul Özkök de bunu Arap adeti, Arap demokrasisi, Arap yaşam biçimi sıfatlarıyla eleştirmiş.
Yazı bitince şaşırdım çünkü Türkiye’den hiç söz etmemiş Özkök.
Oysa Türkiye’de de aynısı oluyor.
Saray gazetecileri de dahil Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıkacak herkes uyarılıyor, ne konuşacağına kadar tembihleniyor, gazetecilere sorular da önceden veriliyor.
Bacak bacak üstüne atmak ise zinhar yasak.
Daha bir ay önce Erdoğan, Beylerbeyi’ndeki Vardar Dondurma’ya girmişti de içeride oturan bir kadın, protokol müdürü tarafından “Cumhurbaşkanının karşısında bacak bacak üstüne atmayın” diye uyarılmamış mıydı?
Ertuğrul Özkök, Tunus’takinin aynısının tıpkısının bizde de olduğunu bilmiyor mu, hatırlamadı mı, yoksa hinlik yapıp imalı bir eleştiride mi bulundu?
Merak işte.
https://twitter.com/can_atakli_