SEÇİM TAKLİTLERİ

Başbakan Binali Yıldırım, 30 Nisan Pazartesi günü CHP’nin 2015 yılındaki seçim bildirgesinin kısaltılmış, fakat gözden geçirilmemiş bir taslağını hükümetinin kararı diye açıkladı. Eksiği vardı, fazlası yoktu. İkinci kez dinlediğimiz bir metin gibiydi adeta. Başbakanın önümüzdeki günlerde yasalaşması için meclise sunacağı hükümet kararları kısaca ve özetle şöyleydi.

Emeklilere her yıl Ramazan ve Kurban Bayramı öncesi 1000’er liralık ikramiye.

Yedi yılda üniversiteyi bitiremeyen öğrencilere yeniden üniversiteye kayıt olma, devam etme hakkı.

İmarsız yapılar için af.

Yaşlılık aylığının 500 lira olması.

Vergi prim borçlarının, trafik cezalarının yapılandırılması.

Başbakanın hiçbir gerekçe gösterip yorum yapmadan, herkesçe bilinen metni rahatça okumasının arkasından, biz de rahatsız olduğumuz başlıkları yazalım istedik.  

Örneğin; metinde taşeron işçilerin durumuna değinilmemişti.

Örneğin; 70 bin öğrenci hapishanelerde. Yüzlerce bilim insanının işine son verilmiş. Uluslararası kongrelere katılacak, ders verecek, seminerler düzenleyecek değerli hocalara yurt dışına çıkış yasağı getirilmiş. Keza, sıcağı sıcağına günümüzde uluslararası değerler yetiştiren saygın üniversitelerimiz bölünmek isteniyor. Bu yolda meclise sunulan yasa var. Keza, ilk ve orta dereceli okullarda eğitim, sınav, üniversitelere giriş halen açıklığa kavuşmuş değil.

Başbakanın açıklamalarında yargı bağımsızlığına hiç değinilmemiş. Bu konu Türkiye’den taşmış, uluslararası bir sorun haline gelmiş. Uygar ülkeler hergün ülkemizi sorgulamaktalar.

Keza, hapishanelerde gazeteciler var. Hapishanelerde milletvekilleri var. Sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri var. Siyasi parti lideri var. Keza başbakan o basın toplantısında işsizlik, hayat pahalılığı, sokak cinayetleri, kadına yönelik şiddet konusunda hiçbir şey söylemedi.

Keza, geçen hafta bedelli askerliğe sıcak baktığını söyledi, kâr – zarar dengesini yorumladı. Bu kez es geçti, hiç oralı olmadı.

Avrupa’da, başta Avusturya, ardından Hollanda, derken Almanya, bazı Türk bakanların, ülkelerinde yapacakları seçim konuşmalarını yasakladılar. Hatta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bir anma toplantısına katılmasına Almanya engel oldu.

Başbakan, yaş çay fiyatlarını artırdıklarını keyifle açıkladı. Ama şeker fabrikalarının satışına, fındık, üzüm, zeytin fiyatlarına temas etmedi. Merak ettik, Şeker Bayramı’nda zam var, ama nişasta bazlı şekerlemelerden haber yok.

Keza, Kurban Bayramı’nda keseceğimiz kurbanların adresi, kimliği belli değil. Arjantin’den gelenleri mi, Rusya’dan gelenleri mi yatıracağız bıçağın altına. Yoksa Bosna Hersek’ten gelen et, Arnavutluk’tan gelen kıyma ile mi geçireceğiz mübarek bayramı. Aksi halde Somali’den gelen koyunları, Bulgaristan’dan ithal ettiğimiz samanla besleyip, idare edeceğiz anlaşılan.

Binali Yıldırım, vergi affına da değindi, müjdeli bir haber gibi. Ne var ki, bu aflar AKP iktidarında çok sık görülür. İktisatçılardan geçtik, küçük esnaf bile bu afların bir ekonomik dengesizlik sonucu olduğunu söylüyor, ısrarla ve ittifakla.

Tarım ve hayvancılığa hiç değinmedi başbakan.

İntihar eden, halka açık meydanlarda kendini yakan, çırılçıplak soyunan işsizlerimiz var. Keza, iş akdi sona erdiği için, muayene olamayan sigortalı hastalar var. Başbakanın bu olayları utanç verici bulduğu için açıklamadığın düşünmek istiyorum.

Sonuçta, günümüzde AKP iktidarı, 7 Haziran 2015 seçimleri öncesindeki CHP Seçim Bildirgesi’ni, 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde bir kurtarıcı reçete gibi sunmaya bakıyor.

Geçmişte bir halk tekerlemesi vardı. Şöyleydi:

“Musul vilayet oldu. Tahir Efendi vali.

Vaveylet-ül vilaye, vaveylet-ül ahali”.