SİYANÜR
Hidrosiyanik asidin tuzu olarak bilinen çok güçlü bir zehirdir…
Bilinen adı siyanür-cyanide… Gaz ya da katı halde muhafaza edilebilir…. 0.2 gram siyanür, 70 kilo ağırlığında bir insanı yalnızca birkaç dakika içinde öldürebilir. Siyanür ile zehirlenmenin ilk belirtisi hızlı ve derin nefes alma ihtiyacı olarak ortaya çıkar, diğer bir deyişle solunum yetmezliği meydana gelir… Ardından çırpınma ve zihin kaybı meydana gelir. Belirtilerin görülme süresi ve şiddeti, alınan zehir miktarına göre değişir…
Siyanür nasıl alınmış olursa olsun (solunum, temas) belirtiler büyük oranda aynıdır; deri teması söz konusu ise trend kaşıntı, tahriş ve yaralar oluşur…
–Kısaca söylemek gerekirse siyanür kanın oksijen taşıma özelliğini yok ederek, acılı ve kesin bir ölüme götürür…
Bir insanı siyanürle yaşamını feda etmeye götürecek denli büyük bir trajedi ne olabilir acaba? Büyük bir umutsuzluk? Tarif edilemez bir yoksulluk? Ölümü özlemek?
Peki, dört kardeşi aynı anda, elektrikleri bile kesilmiş bir evde ölüme yatmaya götüren neydi?
–Hepsi!..
Dayanılması çok zor bir yaşam!
Dört kardeştiler…
İstanbul Fatih’te kirasını, faturalarını bile ödeyemedikleri bir eve sığınmışlardı… 48 yaşındaki Cüneyt Yetişkin sara hastasıydı, çalışamıyordu… 54 yaşındaki Oya Yetişkin evin temel direği olan kardeşti; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde model olarak çalışıyordu… 56 yaşındaki Yaşar Yetişkin günlük işlerde çalışıyor, motorlu kuryelik yapıyordu… En büyükleri 60 yaşındaki Kamuran Yetişkin’in sağlığı da çalışmaya elverişli değildi…
Annelerini üç yıl kadar önce kaybeden kardeşlerin en büyük derdi ondan kalan yüklü bir borcu ödeme zorunluluğu idi. Oya, evin bütün yükünü sırtlanmıştı ancak yetmiyordu; üzüntü, sağlıksız beslenme neticesinde 130 kiloya çıkmıştı… 35 yıllık arkadaşı Serpil Alkan’a dert yanıyor, şöyle diyordu:
–Resmimi yapan öğrenciler bana gülüyordu, gücüme gidiyor!
Ev sahibi kirayı artırmak istiyordu, bu yüzden mahkemelik olacaklardı… 15 yıldır oturdukları evin altındaki bakkal “Günde 6-7 hatta bazen 10 ekmek birden alıyorlardı. Genellikle ay başında borçlarını öderlerdi. Ancak son birkaç aydır ödeme yapamıyorlardı” diyordu…
Bu kadar zor durumdalardı ancak Serpil Alkan şunu anlatıyordu:
–Ramazan ayında erzak yardımı yapanlardan toplayıp onlara veriyordum. Bu sene Kamuran “Ben almayacağım, durumu daha kötü olanlara ver” demişti. Yeşil kart çıkarsınlar diye çok yalvardım, kabul etmediler… Çok onurlu insanlardı!..
Son darbe elektriklerin kesilmesiydi. Daha önce 311 liraya ulaşan elektrik borcu sonuçta 600 küsur liraya kadar yükselmiş, BEDAŞ gelip elektriği kesmişti…
–Umutsuzluğun karanlık yüzündeydiler artık…
Ölüme yatmak!
Evin temel direğinin psikolojisi iyice bozulmuştu artık…
Oya, çoktan yaşamından vazgeçmişti ama arkadaşına “Ben ölürsem ablam, abim, kardeşim perişan olurlar” diyordu… Ancak son darbe çok ağır gelmişti; arkadaşı Serpil Hanım, “Ölüme yatmaya karar verdiğini, onsuz perişan olacak kardeşlerini de ardından sürüklediğini” tahmin ediyordu…
Önceki gece o evin kapısında şöyle bir not gördü komşular:
–Dikkat siyanür var, polis çağırın!
Ölüme giderken dahi hiç kimseye zarar vermek istememişlerdi!..
Bu acı hikaye dün manşetlerde, TV ana haber bültenlerindeydi… Bugün muhtemelen gazetelerin birinci sayfa dibinde ya da iç sayfalarında bir yerde, TV’lerde de sonlarda yer alır… Yarın ise unutulur gider! Ta’ki yeni bir siyanür vakası, daha fazla ölüm hikayesi ortaya çıkana kadar!..
Kimin utanacağı, bu yoksulluktan, bu çaresizlikten kimin sorumlu tutulacağı, ülkenin bu duruma mahkum edilmesinin kime fatura edilmesi gerektiği ise her zamanki gibi yine bir başka bahara kalır! Bu olaydaki en bahtsız, en suçsuz olan kim sorusu da tabii ki havada kalır, belleklerden bile silinir gider; halbuki yanıt bellidir:
–Tıpkı diğer trajedi kurbanları gibi o dört zavallı kardeş!..
https://twitter.com/umit_zileli