ANALİZ
“Söke söke” hafazanallah, “hesabı sorulurdu” bölümü ise çok anlamsız
Erdoğan her gün şaşırtıyor.
Sık sık söylüyorum, bir kere daha tekrarlayayım, muhalefetin anlamadığı şu; Erdoğan’ı demokrasi ve hukuk çerçevesinde bir siyasi parti lideri sanıyorlar. Bu nedenle söylem, tutum ve davranışlarını bu açıdan değerlendiriyorlar. Oysa Erdoğan bu tanıma uymuyor. Ne demokrasi ne hukuk ne devlet adamlığı ne de siyasetle ilgisi var. Böyle olunca şaşırıp kalıyorlar ve Erdoğan’ın yaptıklarına, söylediklerine doğru teşhis koyamıyor, mücadele edemiyorlar.
AKP Genel Başkanı, cumartesi günü “asrın projesi” dediği Kanal İstanbul’un “güya” temelini attı.
Atılan temel aslında Kuzey Otoyolu’nun bir köprüsünün temeli ki, eğer Kanal İstanbul yapılırsa o da kapsama alanı içinde olacak, işin aslı bu.
Erdoğan bu açılışta da esti gürledi.
Olmadık sözler söyledi.
Örneğin Kanal İstanbul’un, İstanbul’un geleceğini kurtarma projesi olduğunu söyledi.
Projenin her aşamasının hukuka ve bilime uygun olduğunu ileri sürdü.
Her zamanki gibi sanki tek muhalefet partisi CHP gibi davrandı ve kendince Cehape zihniyetini yine yerden yere vurdu.
“Bu ülkede şu ana kadar Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü yaptık, bugün Kanal İstanbul için nasıl çıldırıyorsanız orada da öyle çıldırdınız. Marmaray’ı yaptık, yine aynı şekilde önümüzü kesmeye çalıştınız. Çılgınlar gibi, ama yaptık. Avrasya Tüneli’ni yaptık. Onun da önünü kesmek istediniz. Osmangazi’yi, İstanbul-İzmir yolunu yaptık, onların da önünü kesmeye çalıştınız” dedi.
Sonra çok ilginç bir cümle sarf etti.
Dedi ki, “Bu hususlarda en küçük bir eksiklik, usulsüzlük olsaydı çoktan ortaya çıkardı.”
Buraya bir nokta koyalım ve AKP Genel Başkanı’nın törende yaptığı konuşmanın olabilecek en absürt bölümüne geçelim.
“Yatırımcıları tehdit ediyorlar” diye başladı cümleye Erdoğan ve şöyle devam etti;
“CHP, ‘Biz geliyoruz, geldiğimizde size ödeme yapmayacağız, bu yatırımları elinizden alacağız’ diyor. Bankaları tehdit ediyorlar, hızlarını alamayıp projeye ilgi duyan ülkeleri tehdit ediyorlar. Bu ne terbiyesizliktir! Devletlerde devamlılık esastır, bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Sizler nasıl devlet yönetimine talipsiniz ya? Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar. Bunları da öğren. Bunlar tam manasıyla çaylak. Devlet yönetimi nedir haberleri yok.”
Erdoğan tam coşmuş durumda.
“Söke söke” gibi argoda pek ayıp biçimde kullanılan bir sözü söylemesi siyasette düzeyin nasıl dibe vurduğunun da bir göstergesi.
Biraz önceye dönelim şimdi.
“Söke söke” gibi tanımlamayı kullanan Erdoğan’ın, yaptıkları inşaat hizmetlerini anlattıktan sonra, “Bu hususlarda en küçük bir eksiklik, usulsüzlük olsaydı çoktan ortaya çıkardı” sözleri ise gerçekten çok komik.
Çünkü birincisi, buralarla ilgili neler çıktı neler de dinleyen yok.
İkincisi, bütün yolsuzluklar ortaya çıksa bile bunları soruşturacak yargı yok.
BUNU YAZMAK GEREK
Devletten maaş almak ayıp bir şeymiş
Sedat Peker’in de radarına takılan eski CHP’li, yeni saray görevlisi Korkmaz Karaca, hakkında çıkan “çift maaş alıyor” iddialarını yalanlamış.
Ancak yalanlarken bir gafa da imza atmış.
Korkmaz Karaca şöyle bir tweet atmış; “Çift maaş vesair haberleri dönüyor televizyonlarda. Meraklıları bilsin. Devletten 2018 Ekim ayında atandığım kurul üyeliği görevimin ilk gününden itibaren, tek bir lira maaş almadım. Devletin aracına binmedim. Benzinini kullanmadım. Devlete ve ilgili kurumlara tek fatura kesmedim.”
Güzel.
Sonra da şunu elemiş; “Bu millete hizmet etmekten daha büyük onur olmaz. Olamaz. Devlete ve millete hizmetin bedeli yoktur. Bu onur ve şereften daha değerli bir varlık icat edilmedi. 2023 hedeflerine varmak için var gücümüz ile çalışmaya devam edeceğiz.”
Bu da güzel de anlamadığım şu:
Devletten hizmet karşılığı maaş almak ayıp bir şey mi?
Bunca maaş alan devlet memuru (tabii tek ve mütevazı maaş alanları kastediyorum) ayıp bir şey yapıyor olamaz değil mi?
Ayrıca önce Baykal’ın sonra da Erdoğan’ın prensi olan Korkmaz Karaca aslında ne iş yapıyor ki, emsallerinin çuvalla aldığı maaşa tenezzül bile etmiyor.
Ayrıca birlikte çalıştığı arkadaşları maaşlarını hayır kurumlarına bağışlıyorlar, Korkmaz Karaca’nın ruhunda yardımseverlik yok mu?
KOMİK
Soru zaten “Yeteri kadarı ne kadar?” şeklinde
Erdoğan, itibarına çok düşkün olduğu için biliyorsunuz hiçbir masraftan kaçınmıyor.
Halk inim inim inlese bile Erdoğan lüks ve şatafat içinde yaşıyor, çünkü aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancılar karşısında küçük düşeceğine inanıyor.
Bu itibar konusuna koruma da giriyor.
Erdoğan’ın sayısız koruması var.
Bir yerden bir yere gideceği zaman dev bir koruma ordusu da harekete geçiyor.
Öyle ki bazen Erdoğan’ın koruma konvoyunu çekmek isteyenlerin cep telefonlarının şarjı bile bitiyormuş. (Şaka şaka, ama gerçeğe de yakın aslında)
CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a “Erdoğan’ın koruma personeli sayısı kaç?” diye sormuş.
Fuat Oktay çok net bir yanıt vermiş.
“Koruma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görev alanına giren hususlar, herhangi bir güvenlik zafiyeti oluşturulmayacak şekilde, yeteri kadar personel ve teçhizatla yerine getirilmektedir.”.
Ne güzel değil mi?
Cumhurbaşkanı’nın yeteri sayıda koruması varmış.
İyi de soru zaten “Yeteri kadar olan sayı kaç?” şeklinde.
Milletle dalga geçerken nasıl komik duruma düştüklerini hiç düşünüyorlar mı acaba?
ÇOK GÜLDÜM
Haftaya güzel bir fıkra ile gülümseyerek başlayalım
Amerikalı bir adam, Londra’da bir restorana girdi. İçeri girer girmez köşede oturan bir Kızılderili’yi fark etti.
Tezgaha doğru yürüdü, cüzdanını çıkardı ve bağırdı, “Garson! Bu restorandaki herkes için yiyecek alıyorum, şuradaki Kızıldereli adam hariç!”
Böylece garson, adamdan parayı topladı ve restoranda Kızılderili hariç herkese bedava yemek sunmaya başladı.
Bununla birlikte, Kızılderili üzülmek yerine basitçe Amerikalıya baktı ve “Teşekkür ederim!” diye bağırdı.
Bu, adamı çileden çıkardı. Amerikalı bir kez daha cüzdanını çıkardı ve “Garson! Bu sefer köşede oturan Kızılderili dışında bu bardaki herkes için şişe şarap ve ek yiyecek alıyorum!” diye bağırdı. Böylece garson, adamdan parayı topladı ve ücretsiz yiyecek ve şarap ikram etmeye başladı Kızıldereli hariç bardaki herkese.
Garson yiyecek ve içecek servisini bitirdiğinde, bir kez daha kızmak yerine Kızılderili, Amerikalı adama gülümsedi ve “Teşekkürler!” dedi.
Bu Amerikalıyı iyice öfkelendirdi.
Böylece tezgâhın üzerine eğildi ve bekçiye, “O Kızıldereli adamın nesi var? Bu bardaki kendisi hariç herkes için yiyecek ve içecek aldım, ama kızmak yerine orada oturup bana gülümsüyor ve ‘Teşekkürler’ diye bağırıyor. Deli mi bu? “
Garson Amerikalıya gülümsedi ve dedi ki, “Hayır, deli değil. Bu restoranın sahibi o…”
Bu fıkrayı bana gönderen okurum altına şöyle bir not düşmüş.
Akıllı olursanız düşmanlarınız bilmeden sizin lehinize çalışır…
Öfkeden uzak durun.. Acıtır..
Eğer haklıysan kızmana gerek yok.
Ve eğer yanılıyorsan sinirlenmeye hakkın yok.
Bunu hayatınızdaki tüm iyi insanlarla paylaşın.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Boğaz için tehlike olan tankerler Kanal İstanbul için neden tehlike olmuyor?
Erdoğan, Kanal İstanbul’u müthiş bir hararetle savunuyor.
Tabii amaç çok büyük rant sağlamak ama bunu ne kendisi ne de adamları hiç dile getirmiyor.
Sanki müthiş bilimsel çalışmalar yapılmış gibi hep teknik konulardan söz ediyorlar.
Örneğin Erdoğan, “Boğaz’dan 1930’lu yıllarda yılda ortalama 3 bin gemi geçiş yapıyordu. Günümüzde bu rakam 45 bine ulaştı” diyor. Sonra ekliyor; “Her büyük geminin Boğaz geçişi, şehir için ciddi risk anlamına geliyor. Boğaz’da hem kuzey hem güney hem doğu-batı istikametinde her sınıftan ve kapasiteden çok yoğun bir gemi trafiği yaşanıyor. Kanal İstanbul’a, İstanbul’un geleceğini kurtarma projesi olarak bakıyoruz.”
Buraya kadar doğru diyelim.
Ardından çok önemli bir şey söylüyor; “Yapılan projeksiyonlar 2050 yılında Boğaz’dan geçecek gemi sayısının 78 bini bulacağını gösteriyor. Hesaplamalara göre, İstanbul Boğazı’nın güvenli gemi geçiş kapasitesi 25 bindir.”
Demek ki, Kanal İstanbul açıldıktan sonra İstanbul Boğazı’nı güvenli geçiş yolu yapmak için yılda 25 bin gemi geçişine izin verilecek.
Kalan 53 bin gemi ise Kanal İstanbul’u kullanacak.
Hesap bizzat Erdoğan’ın ağzından çıktı.
En dar yeri 698 metre, derinliği ise ortalama 100 metrenin üzerinde olan İstanbul Boğazı’ndan yılda ancak 25 bini geçerken; genişliği 280, derinliği 25 metre olan Kanal İstanbul’dan 53 bin gemi geçecek.
Bunun neresi akıllıca, neresi bilimsel ve neresi İstanbul’u kurtarıyor?
NOT: Erdoğan’a kim bilgi veriyorsa yine yanlış yapmış. Boğaz’dan geçen gemi sayısı artmıyor, hızla azalıyor. 2006’da 56 bin 606 olan ve 2019’da 41 bin 112’ye kadar gerileyen İstanbul Boğazı’ndan geçiş yapan gemi sayısı, 2020’de 38 bin 404’e gerilemişti. Yani bu durumda 2050’de 25 binin altına düşer ki, Kanal İstanbul’a hiç gerek olmadığı zaten ortada.
https://twitter.com/can_atakli_