YENİ ÖĞRENDİM

Sorular kolay ama cevap yok

Rus uçağını düşürmemizin bir komediye dönmesinden sonra CHP Milletvekili Aytun Çıray Başbakan'dan cevaplanması isteği ile bir dizi soru sordu.
Çıray olaydan sonra gerek Cumhurbaşkanı'nın gerekse Başbakan'ın “kararı kendilerinin verdiğini” belirten açıklamalarına dikkat çekerek “Şimdi pilot hata yaptı diyorlar, o zamanki açıklamaları şimdi ne yapacağız” dedi.
CHP milletvekili “pilot hatası” açıklamasının vahim bir itirafa da yol açtığını belirtiyor. “Çünkü eğer hata yapan Türk pilotuysa Rus pilotun bir sorumluluğunun olmadığını da kabul etmiş oluyoruz.”

Aytun Çıray'ın “basit” soruları şöyle; bakalım bu sorulara cevap verebilecekler mi?

1. Rusya ile ilişkilerimizin derin bir şekilde sarsılmasına yol açan olaydaki hata pilot hatası mıdır? Öyleyse hatanın sorumlusu Rus pilotu mudur yoksa Türk pilotu mudur?
2. Bu Cumhurbaşkanı'nın söylediği gibi “bir pilot hatası” ise olay günü yapılan açıklamalarda Rus uçağının düşürülmesi hem Cumhurbaşkanı hem de dönemin Başbakanı sayın Davutoğlu tarafından neden üstlenilmiştir?
3. Rus uçağının düşürülmesi ile ilgili olarak dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu “emri bizzat ben verdim” dediğine ve Cumhurbaşkanı tarafından da sahiplenildiğine göre, bugün olayın sorumlusu olarak nasıl olup da “bir pilot” ilan edilebiliyor?
4. Olayın Cumhurbaşkanı tarafından “bir pilot hatası” olarak açıklanması Genelkurmay Başkanlığının olaya ilişkin ulaştığı yeni bilgilere mi dayanmaktadır?
5. Eğer bu bir pilot hatası ise uçağın düşürülmesi emrini Sayın Davutoğlu'nun bizzat verdiğine dair sözleri doğru değil midir? Sayın Davutoğlu Genelkurmay Başkanlığının hatasını üstlenmek zorunda mı kalmıştır?
6. Olay bir pilot hatası olarak nitelendirildiğine göre, Türk hava sahasının ihlalinde Rusya'nın özel bir sorumluluğunun olmadığı kabul ediliyor demektir. Bu durumda Rusya ile uygulanan gerginlik siyasetinin dış politik ve ekonomik maliyetinin sorumlusu kimdir? Neden belli uzlaşmalara gidilmesi için harekete geçilmekten kaçınılmıştır?
7. Eğer bu bir pilot hatası ise Genelkurmay Başkanlığı pilot hatasını ortaya koyan resmi araştırma yürütmüş müdür? Yürütmüşse bu araştırma raporunu Türk milletine açıklamayı düşünür müsünüz? Hatayı yapan ve ülkeyi belki de savaşın eşiğine getiren pilot hakkında bir işlem yapılmış mıdır?
8. Sayın Cumhurbaşkanının ‘Rusya'ya ilişkileri farklı noktaya taşımaya gayret etmeliyiz.' açıklamasındaki gayret ibaresi, Rönesans Holding'in arabuluculuk çalışmalarını içeriyor mu?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Katar Digitürk'ün tamamını aldı, ama biz Katar'da bir şirketin tamamını alamıyoruz

Türkiye'nin ilk dijital televizyon platformu Digitürk, uzun süre hükümetin elinde kaldıktan sonra nihayet satıldı. Digitürk'ün tüm hisselerini Katarlı bir şirket aldı.
Kesin açıklanmasa da fiyatın bir milyar dolar olduğu söyleniyor
Şimdi buna özelleştirme diyorlar.
Digitürk tamamı Türk sermayeli bir yatırımdı. Ancak hükümet “beğenmediği” her işadamını yerle bir ettiği gibi Digitürk'ün patronunu da zora soktu, diğer şirketlerle birlikte Dijitürk'ü de ele geçirdi, uzun süre kendi kontrolünde tuttuktan sonra gitti tamamını yabancılara sattı.
4 telefon şirketimizden sonra dijital televizyon platformumuz da yabancıların eline geçmiş oldu.
Şimdi bunu bir özelleştirme başarısı olarak sunanlara şunu sormak isterim; Katarlılar dev bir Türk şirketinin tamamını alabiliyorlar. Peki bir Türk girişimci Katar'da bir şirketin tamamını satın alabiliyor mu? Ya da tamamı Türk hisseli bir şirketi Katar'da kurabiliyor mu?
Hayır. Katar kanunlarına göre yabancı bir kişi ya da şirket Katar'da iş yapacaksa kurulacak ya da satın alınacak şirketin en fazla yüzde 49'una sahip olabiliyor.
Gerçi son 10 yıldır bu kural yumuşatılmış ve bazı alanlarda yabancılara yüzde 100 sahiplik hakkı getirilmiş ama bizim Ekonomi Bakanlığı'nın resmi sitesine baktım, diyor ki; “Katar'da artık her ne kadar yüzde 100 sahiplik olsa da bunu başarmak çok zor. Bu karar kâğıt üzerindeki bir karardır.”
Yorum sizin.

ŞAŞIRDIM

“Diploma gerçek” açıklaması yaptılar da hiç gerçekçi değil

Tayyip Erdoğan'ın yüksek okul diploması konusuna Marmara Üniversitesi “son noktayı” koydu.
Koymasına koydu da, açıkçası hiç inandırıcı değil.
Üniversite “Erdoğan'ın diploması gerçek” açıklamasını yapmak için çok uzun bir metin hazırlamış. Bu metnin neredeyse yüzde 90'i okulu anlatan ve öve öve bitiremeyen bir tanıtım.
Daha sonra kısaca “Bu kişi öğrencimizdir ve mezun olmuştur” deniliyor.
Kuşkularım şundan dolayı sürüyor:
Bu üniversite ısrarlı sorulara bugüne kadar hiç cevap vermedi.
Bilgi edinme hakkı kapsamında kendisine başvuranları “gizli bilgi” diyerek geri çevirdi.
Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında verdiği diploma ile şu anda elde bulunan diplomanın neden farklı olduğunu açıklayamadı.
İnternet sitesinin mezunlar bölümüne erişim engeli koydu.
Bunlardan sonra neden şimdi açıklama yapma ihtiyacı duyuldu?
Çok basit, ilk kez bir hukukçu, Ömer Faruk Eminağaoğlu, “diploma sahte, incelensin” diyerek Yüksek Seçim Kurulu'na suç duyurusu yaptı.
Yüksek Seçim Kurulu suç duyurusunu işleme koymak zorunda. Bu durumda Marmara Üniversitesi'nden diploma olduğu kadar bu diplomaya kanıt teşkil edecek, kayıt tarihi, mezuniyet tarihi, alınan dersler ve hatta bu derslerin sınav kâğıtları ve notları da istenecek.
Yani Yüksek Seçim Kurulu “diploma doğrudur” sözüne güvenemezdi.
Üniversite bu fiili durum karşısında apar topar açıklama yapmak zorunda kaldı. Sanıyorum umudu Yüksek Seçim Kurulu'nun “Üniversite açıklama yaptı, araştırmak gereksiz” demesidir.
Ama bildiğim Eminağaoğlu “tamam açıkladılar işte daha ne istiyorsun” açıklamasıyla yetinmeyecek kadar tutarlı ve inatçı bir hukukçudur. Peşini yine bırakmaz.

ÇOK GÜLDÜM

Top gibi bumburuşuk 75 bin lira

Biraz da gülelim değil mi? Yıldırım Tuna'dan bir pazar fıkrası;
Karım beni kapıda karşılayıp “Hiç iyice buruşturulmuş bir 20 lira gördün mü?” diye sordu.
“Hayır” dedim. Çapkınca bir gülüş attı, yavaşça sutyeninin arasından buruşmuş bir 20 lira çıkarıp gösterdi.
“Pekii “ dedi, “Hiç bumburuşuk 50 lira gördün mü?”
“Yoo” dedim, yine seksi bir gülüşle jartiyerinin kenarından buruşmaktan top gibi olmuş bir ellilik çıkartıp gösterdi.
“Şimdiii” dedi, “Tamamen buruşup tipini kaybetmiş , top haline getirdiğim 75.000 lirayı görmek ister misin?”
“Yok artık. Na..Nasıl?” diye cevap verdim şaşkınlıkla karışık bir merakla heyecanlanarak.
“Hadi koş o zaman” dedi, “Garajımıza koş bak ve ne yaptım gör.”

BUNU YAZMAK GEREK

Ayasofya'yı şantaj aracı olarak kullanmak istiyorlar

Almanya'nın soykırımı kabul eden kararından sonra AKP milletvekillerinden biri çıktı “Biz de Ayasofya'yı cami yapalım” dedi.
Mantığa bakar mısınız?
Ayasofya, dünya tarihinin göz bebeği eserlerinden biri..
Bu tuhaf milletvekili içinde hem ilk Hristiyan kültürünü hem de İslam kültürü ve Osmanlı mimarisini barındıran bir müzeyi bir şantaj aracı olarak kullanabileceğini sanıyor.
Cahil olunca böyle olur tabii.
Bu kişi Ayasofya'nın ibadete açılmasını istese anlarım.
Çünkü onun siyasi bir tarafı var. Yanlış da olsa böyle düşünenler olabilir. Nitekim birkaç gün önce sanki Türkiye'de imam kalmamış gibi Mekke'den imam getirip Ayasofya önünde namaz şovu yapan bir grup “Ayasofya ibadete açılsın” demişti.
Ama bu cahil milletvekilinin derdi ibadet falan değil, Ayasofya'yı cami yaparsak Almanya'nın buna çok kızacağını sanıyor.
İşte “seçilmiş” diye “kutsanan” milletvekillerimiz bunlar. Halk bunları seçince “milli irade” oluyormuş, öyle mi?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Korku ve beceriksizlik yüzünden Beylerbeyi hala eziyet çekiyor

İnsanın yaşadığı yer olunca ister istemez daha çok dikkat ediyor.
Birkaç kere Beylerbeyi'nde “güya” trafik akışını hızlandırmak için otobüs durağının kaldırıldığını yazmıştım.
Ancak siz ne kadar yazarsanız yazın, halk ne kadar eziyet çekiyorsa çeksin, ne kadar şikâyet ediyorsa etsin, korku ve beceriksizlik kemiklerine kadar işlemiş yöneticiler hiçbir şey yapmıyorlar.
Oysa herkes biliyor ki Beylerbeyi'nde trafiği sıkıştıran otobüs durağı değil.
Asıl sorun Kirazlıtepe'den gelen kavşaktaki trafik ışıkları ve dar alanda dönüş manevrası yapan araçlar.
Durağı kaldırırken önlem olarak bu geri dönüşleri olanaksız kılan dubalar yerleştirildi ama o dubalar anında dibinden kesilerek yol açıldı.
Bunu bile koruyamayan belediye yaşlı, hamile, bebekli, bebek arabalı, tekerlekli sandalyeli, eli kolu dolu vatandaşları 300 metre yürütmekten çekinmiyor.
Herkes şikâyetçi olduğu halde durak neden yerine konamıyor?
Çünkü Beylerbeyi'ni mesken tutan “şehzade efendiler” kendilerine gelen ziyaretçilerin trafiğe takılmalarından rahatsız olmuşlar ve belediyeye “şunu çözün” talimatı vermişler.
Belediye de o bölgede trafiği sıkıştıran onca etken varken, en az etkileyen otobüs durağını kaldırdı.
Şimdi bir tane yürekli yetkili şehzadelere gidip “Efendim çok şikâyet var, durağı yeniden koysak mı?” diye sormaya cesaret edemiyor.
Şehzadelerden biri “koyun kardeşim” dese halk da belediye de rahatlayacak ama halkı düşünen, vicdanlı, ahlaklı, medeni yönetici nerde?


https://twitter.com/can_atakli_