KOMİK
Tam bir “olsa dükkan senin” durumu
Emeklilikte Yaşa Takılanlar konusunu yıllardır tartışıyoruz.
Konu yine gündemde.
Çünkü hem bu konu yüzünden mağdur olanların sayısı çok fazla ve sürekli eylem halindeler hem de siyasi iktidar zaman zaman sanki konuyu çözmek istiyormuş gibi bir tutum takınıyor, bu da beklentiyi yükseltiyor.
Artık kısaca EYT olarak andığımız Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın sorunu 20 yıl önce başladı.
Dönemin iktidarı, muhtemelen seçimlerde avantaj yakalayacağını, çalışılan gün sayısını düşürerek bazı çalışanların çok genç yaşta emekli olabilmesine yeşil ışık yaktı.
Bu süreçte on binlerce kişi çok genç yaşta emeklilik hakkı kazandı.
Ancak AKP iktidara gelince, bu uygulamadan vazgeçti.
Yeni iktidar uygulamadan vazgeçmekle kalmadı, bu haktan yararlanmış olanların hakkını da gasp etti.
Mağdur edilenler haklarını aramaya çalışınca da “Durumu biliyoruz, en kısa sürede durum düzeltilecek haksızlıklar giderilecek” dendi.
Buna karşı geçen yıllar içinde hiçbir şey yapılmadı.
EYT’liler her seçim öncesi umutlandılar ama her seferinde bu umutlar suya düştü.
Dünyadaki örneklerine bakınca, çok genç yaşta emeklilik devletin sosyal güvenlik politikalarını zora sokan bir unsur.
Bu kesin.
Ama devlette kanunlar geriye doğru işletilmez ve bu yolla mağdur oluşturulmaz.
Devlet yaptığı bir yanlışı, kendi halkının haklarını gasp ederek düzeltemez.
Sorunu uzun süredir tartıştığımız için uzun uzadıya tekrarlamayacağım.
Konun yeniden alevlenmesine, Erdoğan’ın geçen hafta söylediği sözler neden oldu.
Çünkü Erdoğan, EYT konusunda hiçbir şey yapmayacağını belirterek, “Bu nedenle sakın beni etkilemeye kalkmasınlar. Milletimin çıkarı öndedir, EYT konusunda hiçbir şey yapılmayacak” dedi.
Bunu bir kararlılık gösterisi gibi ele alabiliriz.
Hatta “Cumhurbaşkanı oy kaybetmeyi bile göze alarak devleti sıkıntıya sokabilecek bir uygulamayı reddediyor, yaptığı çok kahramanca” bile diyenler çıkabilir ki, çıktı bile zaten.
Ancak önceki gün yapılan AKP toplantısından sonra açıklamalar yapan Ömer Çelik’in sözleri “şaka gibi” geldi bana.
Çelik bu konuda gelen eleştirilere dikkat çekerek, “Duyarlıyız ama maliyeti var” dedi.
Kısaca EYT’lilerin haklı olduğunu kabul ediyor.
Argoda bir işi yapmamak için kullanılan “Valla olsa dükkan senin” tekerlemesindeki gibi bir durum bu.
Aslında Ömer Çelik’in sözleri şu anlama geliyor; “Bu konuyu yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Beceremedik. Yeteneğimiz kafi gelmedi. Aslında biz de biliyoruz EYT’lilerin haklı olduğunu ama reisimiz bir kere söyledi artık, bunun dönüşü yok.”
Söyleyince kızıyorlar ama yine tekrarlayacağım; “Çadır devleti gibiyiz.”
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Çok komik savunmalar bunlar
Aslında herkes merak ediyor.
Ama galiba biz sorabiliyoruz ancak.
Erdoğan, Trump’ın yazdığı o rezil mektubu iade edeceğini söylemişti.
Sonra kalktı gitti Amerika’ya.
Beraberinde götürdüğü yandaş gazeteciler “Mektubu masaya koydu” diye haberler yaptılar.
Gerçi mektubun ne zaman, hangi koşullarda verildiği hakkında en küçük bir bilgimiz bile yok.
Sadece “Mektup Trump’a takdim edildi” şeklinde bir açıklamayı biliyoruz.
Trump, yazdığı mektubu önünde bulunca ne yaptı? Alıp sakladı mı, yırtıp attı mı, bunlar muamma.
Ayrıca mektup verilmesine verildi belki ama bunun neden iade edildiğini de tam anlamadık.
Belli ki bu mektup bir amaçla götürüldü Beyaz Saray’a.
Özür mü bekleniyordu?
Herhalde beklenmiyordu, çünkü bu konuda da hiçbir açıklama yapılmadı.
Yandaşlar ise sormadılar bile.
Muhtemelen biz ısrarla sorunca, AKP adına konuşan Ömer Çelik konuya açıklık getirdi.
Tabii buna açıklık getirmek denirse.
Çünkü şöyle dedi Çelik; “Trump’ın gönderdiği mektup iade edilmiştir. Cumhurbaşkanımız Türkiye Cumhuriyeti’nin ve milletimizin çıkarlarını garanti altına alan ve bunları korumaya yönelik bir siyaset gütmektedir. Herhangi bir çevrenin, dar siyasi grubun tatmin edilmesi gibi bir siyaset hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Batı’da kara propaganda merkezlerinde gördüğümüz kirli dilin, zaman zaman bazı çevrelerde dile getirildiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanımız istenmediği yerde bulunuyor gibisinden, başkalarının diliyle konuşan birtakım yayınlara ülkemizde rastlamamız üzüntü vericidir. Sahada olduğu kadar masada, masada olduğu kadar sahada olmaktan taviz verilmeyecektir.”
Allah aşkına ne anladınız siz bu sözlerden?
Ben şunu anladım; Mektup iade edilmiş edilmesine de ciddiye bile alınmamış. Ne bir cevap vermiş Trump, ne de özür dilemiş.
Suç yine bu mektubu soranlarda, çünkü onlar Erdoğan’ı sanki istenmediği bir yere gitmiş gibi gösteriyorlarmış. Oysa Erdoğan, Türkiye’nin çıkarını korumaya çalışıyormuş.
Ne diyeyim? “Çok komik bu savunmalar” demekten başka aklıma bir şey gelmiyor.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Üç kadın “makus kaderi değiştirmek” için yollarda
Bu isimlere dikkat edin; Nilgün Bakkaloğlu, Özden Sevim, Necla Akbaytuğ.
Bu üç kadın, sayısız kadının yaşadığı gibi çocuk gelin, psikolojik ve fiziksel şiddete bizzat maruz kalmış, bu acıları bilen kadınlarımız.
Diyorlar ki, “Bizim gibi şehirlerde modern aile yapıları içinde büyümüş kişiler, bu acıları çekiyorsa başkalarının neler çektiğini varın siz düşünün.”
Bu amaçla yollara düşmüşler.
Şehir şehir, kasaba kasaba geziyorlar.
Amaçlarını şöyle tarif ediyorlar;
– Türk aile yapısını korumak,
– Anne ve babaların çocuk istismarı konusunda bilgilendirilerek önlem almalarını sağlamak.
– Aile içi şiddeti önlemek için iletişim kuralları ve kazaları konusunda bilgilendirmek.
– Toplumun huzur bulmasına katkı sağlamak.
Üç kadın, ayda bir gün aralarından Nilgün Bakkaloğlu’nun Cem TV’de cumartesi-pazar sunduğu “Yaşamın İçinden” programında da bir araya gelerek bu konularda farkındalık yaratmaya çalışıyorlar.
Nilgün Bakkaloğlu ayrıca kadın hikayelerinden oluşan “Çünkü Kadın” isimli kitabının tüm gelirini ‘Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na bağışlamış.
Üç kadın, sadece Türkiye’de değil, yurt dışındaki Türk kadınlarına da ulaşıp onlarla da toplantılar düzenliyorlar.
Bu arada sponsorları varmış. Reis Gıda, üç kadına çalışmaları için maddi destek sağlıyormuş.
Yine konu hakkında yaptıkları kısa filme, Ariş Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Güzeliş sponsor olmuş.
Bu dönemde çok cesaretli bir şey buna da şaşırdım açıkçası.
YENİ ÖĞRENDİM
Amerika’nın, Ermeni Tasarısı’nı kabul etmesi için Senato’ya ihtiyacı yok
Yandaş tetikçi medya bile Erdoğan’ın, Amerika gezisinin çok kötü olduğunu kabullenmiş durumda.
Siz bakmayın “Ziyaret çok olumlu geçti, Türkiye tezlerini tüm dünyaya anlatma olanağı buldu” türü haberlere.
Bunun onda biri bile doğru olsa, yandaş medya “zafer” çığlıkları ile yeri göğü inletirdi.
Amerika gezisinin zorlama ile olsa da tek olumlu yanının Ermeni Tasarısı’nın Senato’da bloke edilmesi olduğunu söylemiştim ben de.
Ancak şimdi öğreniyorum ki aslında bu da doğru değilmiş.
Çünkü büyük ihtimalle Senato kararına bile gerek kalmayacakmış.
Amerika’nın 50 eyaleti var ve bunların her biri aslında bir devlet gibi.
Bu 50 eyaletten 49’u bugün itibariyle kendi eyalet yönetimlerinin verdiği yetki çerçevesinde, Ermeni soykırımını resmen kabul etmişler zaten.
Ermeni soykırımı tasarısını en son Alabama eyaleti bu yılın mart ayında kabul etmiş.
Şu ana kadar tasarıyı kabul etmeyen tek eyalet Mississippi imiş.
Eğer Mississippi eyaleti de bu tasarıyı kabul ederse Amerika yasalarına göre tasarı Senato’da kabul edilmek zorundaymış.
Yani aslında, Senato’yu bloke etmenin yanında, son kalan eyalet Mississippi’nin böyle karar almasını engellemek için de çaba harcamak gerekiyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
O kadın, “türbanlı olduğu için” tepki çekmiyor
Son günlerde zenginliği; görgüsüzlük, kibir ve sınıf atlama şımarıklığı ile herkese gösteren bir aile, çok konuşuluyor.
Yeni doğan bebekleri için mevlit okutmuşlar.
Yine kadın, bebeğin doğumunu kadın arkadaşlarıyla çalgılı dansözlü bir eğlence ile kutlamış.
Gerçekten çok sakil görüntüler var.
Sadece Arap şeyhlerinin saraylarında görülen bir ihtişam, görgüsüz yemek sofrası, rakkaselerin göbek salladığı eğlenceler hemen her kesimde tepki çekti.
Yandaş medyanın en irisinin ana haber bülteni ise bu aileye koruma kalkanı oldu.
Dedikleri şu; “Tepkiler sırf kadın başörtülü olduğu için. Ayrıca bebeğin babasının devlet memuru olmasını da dile doluyorlar ama zengin olan kadının ailesi, yani bu ihtişamda devletten alınan paranın etkisi yok.”
Vallahi pes demek bile yetmez bu garip savunmaya.
Bu görüntüler, ailenin özel hayatına girilerek gizlice çekilmiş görüntüler değil.
Aile, pek çok kişinin görgüsüzlük ve kibir olarak nitelediği davranışları profesyonel kişilere çektirtmiş ve kamuya açık alanda, Instagram’da paylaşmışlar.
Yoksa elbette kimin ne harcayacağına, nasıl bir kutlama yapacağına ve burada nasıl giyineceğine kimse karışamaz, bu kimsenin haddi de değil.
Zaten aileden de kendilerine yönelik eleştirilere karşı hiçbir tepki gelmedi. Belli ki durumdan çok memnunlar.
Hal böyleyken, yandaşların en irisinin ortaya atılıp da “Bu kadın başörtüsü üzerinden eleştiriliyor, Kimsenin zenginliğini yaşama hakkına eleştiri getirilemez” demesi, hem insanın kafasını bozuyor hem de çok güldürüyor.
https://twitter.com/can_atakli_