Vatan toprağı ilk kez dış saldırıya uğruyor, saray hâlâ ölü sayısı kıyaslama peşinde
Kilis'te yaşananları defalarca yazdım.
Kilis'e dönüp bakılması için daha kaç kişinin ölmesi gerektiğini sordum.
Kilis'te yaşananları başta saray olmak üzere hükümet yetkililerinin hiç ağızlarına almadığına da dikkat çektim.
Kimse bana mısın demiyor?
Oysa şu acı gerçeği hepimizin görmesi gerek.
Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana Türkiye toprakları ilk kez yabancı unsurların silahlı saldırısına uğruyor.
Bugüne kadar hiçbir dış güç Türkiye'ye saldırmaya cesaret edememişti.
Oysa bir avuç IŞİD'li terörist son üç haftadır aralıksız her gün Kilis'e roket yağdırıyor.
Şu ana kadar 21 kişi bu saldırılarda can verdi. Yaralı sayısı iki yüzün üzerinde. Çok sayıda ev ve işyeri hasar gördü, bazıları hiç kullanılamaz hale geldi.
Kilis halkının yarıdan fazlası kenti terk etmek zorunda kaldı.
Kilis'e sığınan 100 binin üzerindeki Suriyeli de artık çareyi başka yerlere kaçmakta buluyor.
Bütün bunlar olurken, her konuda her gün beynimizi yıkarcasına konuşanlar Kilis'i dilden dudağa getirmiyor.
Kilis'le ilgili hiçbir yetkili konuşmuyor, bir önlem almıyor ama vali olayları protesto etmek isteyenleri anında susturuyor, ilk anda bunu beceremezse halkın üzerine gaz bombaları atıp tazyikli su sıkıyor.
Yerel yetkililer IŞİD saldırılarına karşı pencere kenarlarında durulmamasını, bir patlama duyulduğunda yere yatılmasını öneriyor.
Valinin halka bir tavsiyesi ise dua etmek ve abdestsiz dolaşmamak.
Peki, bu sessizlik, bu aymazlık neden?
Bu bilinmiyor işte. Vatan toprağı saldırıya uğrarken ne “sabrımızı test etmesinler” sözünü ne “Türkiye'nin gücünü kimse sınayamaz” efelenmesini ne de “Ülkemizi kimse yıkamaz” laflarını duymadık.
IŞİD'li teröristlere karşı da hiçbir şey yapılmıyor.
Gerçi Genelkurmay'a sorarsanız her atılan rokete karşılık verildiğini söylüyorlar da, nasıl inanalım.
Saray ise Kilis'i hiç ağzına almadan, bir Cumhurbaşkanı'na yakışmayacak biçimde yine “ölü sayısı kıyaslaması” ile halkın duygularını okşamayı tercih ediyor.
IŞİD ile mücadele eden tek ülkenin Türkiye olduğunu ileri süren Erdoğan “Biz de bedel ödüyoruz, kayıplarımız var, ama bilin ki onlara daha büyük hasar veriyoruz” dedi dün katıldığı Genelkurmay Başkanları toplantısında.
Böyle bir söylem yürekleri soğutabilir mi?
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletine bir avuç dinci terörist her gün saldırıyor, insanlarımızın canını alıyor, saray ise “Biz onlardan daha fazla öldürdük” diye övünüyor.
Benim insanlarım öldükten sonra, o teröristlerden daha fazlasını öldürmüşüz, ne fark eder?
Bu tür açıklamalar aslında çaresizliğin yansımasıdır.
İktidar IŞİD'le uğraşmak istemiyor, gönül bağları var, çeşitli alanlarda işbirlikleri var, bunların bozulmasından korkuyor belki de.
Suriye krizinin ilk gününden beri izlenen yanlış politikalar işte bugün elimiz kolumuz bağlı hiçbir şey yapamaz hale getirdi ülkemizi.
Güney'de uçak bile havalandıramıyoruz. Varın anlayın artık.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
AKP'ye oy veren sıradan vatandaş gelişmeleri şaşkınlıkla izliyor
Her gün çok geziyorum ya, çok kişiyle de konuşuyorum.
Biraz tanındığım için nereye gitsem her partiden ve görüşten insanlarla sohbet etme, onları dinleme, gözleme olanağım oluyor.
Son günlerde rastladığım AKP'lilerin neredeyse hepsinin kafası karışık, gelişmeleri şaşkınlıkla izliyorlar.
En çok duyduğum “Can Bey tamam Tayyip Erdoğan başkan olmak istiyor da Davutoğlu ne yaptı da apar topar attılar” sorusu.
Bunu soranların hepsi AKP'li inanın.
AKP'lilerin de diğerlerinin de en büyük merakı “Başbakan kim olacak?” Bana “Sizce kim olur?” diye sorduklarında “Fark eder mi?” diye cevap veriyorum ve “Sonuçta daha başından ‘Ben kendimi başbakan zannetmeyeceğim, 23 Nisan başbakanı gibi olacağım' diyen biri oturacak o koltuğa. Ciddiyeti olmayacağına göre başbakanın ismi de çok lazım değil” diyorum.
“Başbakan düşük profilli olacak” sözünün AKP'li seçmenlerde rahatsızlık yarattığını da gözlüyorum. Kim bilir kaç tanesi “Tamam başbakan Erdoğan'a bağlı olacak ama daha baştan haysiyet kırıcı ifade kullanmanın alemi var mı?” diyorlar.
Ama en önemlisi damat Berat Bey'in başbakan olma ihtimaline karşı AKP tabanında tepki olduğunu söylemeliyim.
Şu ana kadar Berat Bey için olumlu konuşan kimse görmedim. Tabii kimse Berat Bey'in şahsına bir şey demiyor hatta “İyi okumuş çocuk, bilgili, tecrübeli” demeyi ihmal etmiyor da sonunda “Artık damat da başbakan olmasın, bunu anlatamayız” diye yakınıyorlar.
Ben de “Yok canım” diyorum “En iyi seçim, devlet de artık aile devleti olmuş olur” diye gülüyorum.
Biliyor musunuz, kızmıyorlar.
YENİ ÖĞRENDİM
Kapatılan Alpullu Şeker Fabrikası'na yeniden açılma şansı çıktı
Türkiye'nin en büyük kooperatiflerinden Alpullu Pancar Kooperatifi 63'üncü Genel Kurulu'na hazırlanıyor.
21 Mayıs'ta yapılacak kongre öncesi adaylar son hazırlıklarını yapıyorlar.
Adaylardan Kırklareli Büyükmandıra Belde Belediye Başkanı Sertaç Balyemez, seçimi kazanmaları halinde “kapatılan Alpullu Şeker Fabrikası'nı yeniden açacaklarını” söyledi.
Balyemez kooperatifin gelir artırıcı çalışmaları uzun yıllardır ihmal ettiğini belirterek “Ticaret çiftçinin gelirini artırmak için yapılır. Malı ucuza temin edersin, piyasa koşullarından daha uygun fiyatlara çiftçiye ulaştırırsın. 20 yıl önceye baktığımız zaman, Konya şeker fabrikaları üreticileri ile aynı ölçekte olan Alpullu Pancar Üreticileri Birliği, bugün geldiğimiz noktada can çekişmektedir. Oysa ki Konya mucizeyi başarmış, çiftçisine destek olmuş, çöl olma aşamasındaki Konya'yı yeşilden bir vaha yapmıştır” dedi.
Trakya'da oluşan karamsar havayı değiştireceklerini söyleyen Balyemez Alpullu Şeker Fabrikasını çalıştıracakları ve pancar çiftçisinin yüzünü tekrar güldürecekleri sözünü vererek kooperatif üyelerinden destek istedi.
BAŞIMDAN GEÇENLER
İki S'den Dolar'ı andıran sembol çıkmış
Her konuda “en büyük” olmakla övünen Erdoğan, kızı Sümeyye için de “en büyük” düğüne hazırlanıyor.
Son yıllarda beyinlere zerkedilen tanımda olduğu gibi bu düğüne de “asrın düğünü” diyebiliriz.
Çünkü bu düğün 35 bin kişinin katılımıyla yapılacak.
Sümeyye Hanım'ın davetiyeleri dağıtılmış. Düğünde “son Başbakan” Davutoğlu'na da bir jest yapıldığını öğrendik. Mutluluğa yelken açan çiftin nikah şahitlerinden biri Davutoğlu olacakmış.
Diğer şahitleri ise belli değil, ama 10 tane olması bekleniyormuş. Yabancı devlet adamı gelecek mi; şahitlik koltuğunda oturacak mı, onlar da şu anda belli değil.
Düğün davetiyelerini gazetelerde gördüm. Davetiyeye bakarken yanımdaki kişiye “Gelin Sümeyye, damat Selçuk olunca iki S'yi sarmal biçimde amblem haline getirmişler. İlginç olmuş ama” dedim. Yanımdaki de davetiyenin fotoğrafına baktıktan sonra “İyi olmuş da abi de dolara benzemiş” dedi. Sonra da bir kahkaha atıp “Asrın düğününün sembolünün dolar gibi olması daha ilginç değil mi abi” demez mi?
Vallahi sokak böyle işte.
ÇOK GÜLDÜM
Böyle kuyruklu yalan söylediğine göre
Sevimli bir politik fıkra; Yıldırım Tuna'dan
İstemediği halde jüri üyesi yapılan adam, bundan kurtulmak için mahkemede ayağa kalkıp “Sayın hâkim, jüri üyeliğimden affımı rica ediyorum” demiş.
“Neden ayrılmak istiyorsunuz?” diye sormuş hâkim.
Üye, “Birinden 500 dolar borç almıştım efendim, kendisi birkaç saat sonra şehrimizden ayrılıyor, hayli uzağa gidecek, dönmesi yıllar alabilir, o gitmeden bulup borcumu ödemeliyim, bu benim son ödeme şansım olabilir” diye cevaplamış.
Hakim “Siz ‘xxx' partisinden misiniz?” diye sorunca jüri üyesi “Evet ama nereden bildiniz” demiş. Hakim “Böyle kuyruklu yalan söyleyebildiğinize göre” diye lafı yapıştırıvermiş.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Suç değil tabii de Allahaşkına Panama'da ne işiniz var?
Bir ay kadar önce Panama belgeleri ortalığa saçıldığında Türkiye ile ilgili kayda değer bir bilgi yoktu.
Gerçi belgeleri sızdıran ve yayınlayanlar “Türkiye ile ilgili belgelere de sıra gelecek” demişlerdi zamanında ama fazla ses çıkmamıştı.
Üç gün önce yeni sızıntılar yayınlandı. Ve gördük ki bu belgelerde çok sayıda ünlü, etkili Türk ismi ve şirketi de var.
Gazetecilerden, medya patronlarına, müteahhitlerden siyasetçilere herkesin Panama'da parası olduğu ortaya çıktı.
Panama belgelerinde öyle isimler var ki ucu taaa saraya kadar gidiyor örneğin. Ya da Türkiye'nin en saygın isimlerine de rastlıyoruz.
Medya bu nedenle konuya biraz temkinli yanaşıyor.
Gazete haberlerine ve ekranlardaki yorumlara bakıyorum hepsi söze “Şunu bilmeliyiz ki Panama'da parası olmak demek yasadışı bir iş yapmış olmak anlamına gelmez” diye başlıyorlar.
Tabii ki doğru bu söz, ama adı geçenlere de sormak isterim “Allahaşkınıza, çoğunuz bu ülkenin önemli isimlerisiniz, servetleriniz dünyalar kadar, Panama'da ne işiniz var?”
Panama hesapta normal bir ülke ama özellikle kayıt dışı paraların ve kazançların vergi cenneti bir ülke.
Yani siz ananızın ak sütü gibi helal bir parayı bile Panama'ya gönderseniz herkesin aklına “bu da mı?” sorusu takılır ister istemez.
Panama belgelerinde adı geçenlerin bir bölümü muhtemelen şimdi “Hay aksi, keşke üç kuruş vergi eksiği için bunları yapmasaydım” diye hayıflanıyordur.
https://twitter.com/can_atakli_