YANITIMIZ BELLİDİR…

Paramızın değerli, hayatın ucuz, zamların uçuşa geçmediği yıllarda özellikle et lokantalarında ve kebapçılarda ortaya karışık sipariş verilirdi. Artık hayal olan o günlerden hareketle bugün ortaya karışık bir yazı hazırlayayım dedim!

Düşünüyordum da! Kaptan köşkünde oturup hiçbir şey görmeyenlerin, duymayanların sayısının arttığı ülkemizde, gerçeklerle yüzleşmenin ağır bedelini madden ve manen öderken, özlediğimiz, burnumuzda tüten, derin ahlar çekerek andığımız ne çok şey birikti hayatımızda…

Sırayla giderken pozitif ayrımcılık hakkımı kullanarak ilk bölümü bize ayırdım. Varlığı da bilen, yokluğu da anlayan, yoksulluğu da yaşayan, biz Cumhuriyet kadınları gölgede kalmayı, yok sayılmayı, görmezden gelinmeyi hak etmiyoruz. Bize dayatılanlara, bize biçilenlere adına kader de deseler razı olmuyoruz.

Kadınların başta şiddet olmak üzere, işsizlik, eğitimsizlik, taciz, aile, çevre, mahalle, sokak baskısı, kadın- erkek eşitsizliği gibi sorunlarına acilen ve kalıcı çözümler bulunmasını talep ediyoruz. Ha bu arada erkeklerin hakkını teslim ederek; “Çok seviyordum öldürdüm!” mantığıyla bir yere varılamayacağını da hatırlatıyoruz.

10 kadından 9’unun çalışmak istediğini, 2 kadından birinin işsiz olduğunu, kadınların kendilerine yazılan ve dayatılan hikâyeleri değil, kendi hikâyelerini yaratmayı ve yazmayı yeğlediğini bir kez daha dosta düşmana duyuruyoruz…

Duygusal olarak, düşünsel olarak, düşsel olarak yalnız bırakılan kadınların yeri geldiğinde renkleri, yaşları ayrı ayrı da olsa tek nefes olabildiklerini, bizler için önce hayal etmenin, hedef belirlemenin ve onu hayata geçirmenin çok önemli olduğunun unutulmamasını istiyoruz…

“Kadın evlenmeyi kabul etseydi,  katil cinayeti işlemeyecekti” şeklindeki ceza indirimine hükmeden Yargıtay genel kurulu kararı, iyi hal indirimi, haksız tahrik indirimi gibi hükümlerin, indirimli cezaların, kısa süre sonra da tahliyelerin teşvik edici olumsuz sonuçlar doğurduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz…

Kol kırılır yen içinde diye diye bizi etkileyerek ve etiketleyerek; Hayatlarımızı, kararlarımızı, kaderlerimizi değiştirenleri unutmuyor, ilişkilerde iki anahtar sözcük olan sevgi ve ilginin önemine dikkat çekiyor, yarı açık cezaevine benzeyen, ya da çevrilen evlerde, değil saniye salise kadar bir bağ kurmak amacıyla ömür tüketenler unutulmasın istiyoruz…

Özellikle de! Afganistan’da Taliban yönetiminin kadınların yanlarında erkek refakatçi olmadan ülke içinde ve dışında uçak yolcuğu yapmasını yasakladığını, yetinmeyip, ilkokullar hariç kız çocuklarının eğitim almasını engellediğini dehşetle izliyoruz…

Günü geceye, bugünü yarına bağlamadan önce gelelim diğer başlıklara…

Özel hayatımızda ve genel yaşantımızda çok katmanlı, çok boyutlu pek çok sorun varken! Gerçeklerle yüzleşmek insanı derinden incitirken! Bazen olup biteni unutmak zorunlu bir tercihken! Kimi zaman omuzdaki yükten kurtulmak için, gündelik yaşamın zorlayan yanlarından kaçmak için, tüm gerçekliğiyle sırıtan sorunlardan arınmak için unutmak tek yolken! Yazmayıp da ne yapacaksın?

Konular artıp, sorunlar hep diri ve iri kaldıkça, üzerine alınan, elini taşın altına koyan çıkmadıkça, en azından duymayanları, görmeyenleri uyarmak için gerçekleri paylaşmayıp ne yapacaksın?

Şehit olan özel hareket polisinin 3 yaşındaki oğlu Metehan’ın annesine; “Babamın tabutu açılmıyor!” şeklindeki sözü üzerine duygulanmayıp ne yapacaksın?

Covid’e yakalanmayan ama pandeminin stresini kaldıramayanlar ardı ardına göçüp gittikçe, sınır tanımayan sorunlar nedeniyle insanlar evlerinden barklarından, yurtlarından oldukça, her türlü yoklukta her türlü varlıkla gelen düşmana karşı direnen yurtseverler sırlarıyla çekip gittikçe üzülmeyip ne yapacaksın?

Rus işgalinin sürdüğü Ukrayna’da savaşa karşı sanata sığınanlar, müzikle özgürleşmeyi hayal edenler, hayata sarılmak için sığınıklarda müzikal oyunlar sahneleyenler ayakta alkışlanırken sanatın koruyucu kanatlarının büyüklüğünü görmezden gelenleri nereye koyacaksın?

Evrensel sorunlara yerel kodlarla bakmaya kalkanların, incelikli, esprili dilden anlamayanların, halden dilden anlamaktan giderek uzaklaşanların, itirazlarımızı yok sayanların, her türlü kararı yüksek ölçüde kabul görenlerin giderek arttığı, itibarı yüksek(!) ülkemizde sözü şuraya getireceğim. Say sayabildiğin kadar uzun olan bu soruların cevabı sert ve nettir. Ayrıca biz kadınların da itiraz hakkımızı fonda tutarak yargılamadan ve yadırgamadan yanıtımız bellidir…

Unutmayalım! İnsanların yaşamsal ilkeleri, aşılmaz ve aşınmaz sınırları, kırmızıçizgileri vardır. Büyük Atatürk’ün devrimci dehasının varlığından ve yansımalarından uzaklaşıp, bugünün yorulan, yıpranan, hırpalanan, yalnızlaşan, önyargılarda boğulan ülkesiyle karşılaştığımızda, sorular sorarak satırları doldurmak istemezdim ama yazı öyle ilerledi. Yazımı öneri mi, teklif mi, temenni mi, dilek mi sayarsınız? Yorum sizin…