ANALİZ

YER SOFRASINA OTURARAK HALKA İNMEK OLMAZ

Ramazan'la birlikte iftar gösterişleri de ardı ardına patladı.
Cumhurbaşkanı her akşam bir iftar toplantısına katılıyor.
Hepsi organize iftarlar, sırf cumhurbaşkanı gelsin diye yapılıyor zaten.
Ancak anlamadığım şu; Ramazan'dan önce Erdoğan şatafatlı iftar sofralarının israf olduğunu, bu tür iftarların yapılmaması gerektiğini ve bu tür iftarlara katılınmaması gerektiğini söylemişti.
Oysa katıldığı bütün iftarlar tam da söylediği gibi şatafatlı iftarlar.
Tabii her birinde konuşma yapıp bunlar da bilmem kaç televizyondan canlı yayınlanınca söylediklerini unutuyor ya da “nasıl olsa bu millet her şeyi unutuyor” diyerek aldırmıyor.
Cumhurbaşkanı bu iftarlarda her gece “başkanlık” propagandası yapar ve kendinden olmayan herkese veryansın ederken, eşi Emine hanım da mütevazı ev iftarlarına gidiyor.
Binali Yıldırım da altta kalır mı, o da ev ziyaretleri yapıyor.
Dün gazetelerde bu “halka inme iftarlarının” fotoğrafları vardı.
Bu iftarların fotoğraflarına bakınca dikkatimi çekti.
Emine Erdoğan da Binali Yıldırım da gittikleri evlerde “yer sofrasında” oturuyorlar.
Yuvarlak tahta bir yer masası. Herkes bağdaş kurmuş oturuyor. Masanın üzerinde yemekler tabaklara konmuş ancak herkesin kendi tabağı yok, ortak tabaktan ortaklaşa yeniyor yemekler.
Üstelik Emine hanımın gittiği evde önce masada oturulurken fotoğraf çekilirken yer sofrası kurulmuş.
Acaba Emine Erdoğan ve Binali Yıldırım kendi evlerinde yer sofrasında mı yemek yiyor?
Ya da Türkiye'deki ailelerin yüzde kaçı hala yer sofrasında aynı tabaktan ya da tencereden kaşık sallıyor?
Yer sofralı masalar belli ki propaganda amaçlı.
AKP'liler “milli irade” diye tanımladıkları kendi oy tabanlarını böyle göstererek “halka inme” propagandası olarak kullanıyor.
Oysa halka inmek halk ne yapıyorsa aynısını “rol gereği” yapmak değildir.
Bu çağda yer sofrası ve aynı tencereden yemek yemek ki kaldı?
Siyasetçi elbette o evlere de gidecektir ama halka gerçekten iniyorsa “Siz de artık masada yemek yiyin, böyle aynı kaptan yemek yemek hem medeni değil hem de sağlığınız için tehlike” demelidir.
Gözlediğim kadarıyla AKP'liler tam tersini yaparak “yer sofrasını özendirme” amacındalar.
Çünkü ilkellik toplumda ne kadar yaygınlaşır ve “yükselen değer” haline gelirse bu iktidara bağımlılık o kadar artar.
Bu iktidarın parlak yatırımlar yapmasına rağmen aslında Ortaçağ zihniyeti taşıdığını boşuna söylemiyoruz herhalde.

YENİ ÖĞRENDİM

MERAL AKŞENER'DEN KILIÇDAROĞLU'NA GEÇMİŞ OLSUN TELEFONU

Siyasette hep kavga gürültü olmuyor, ara sıra da olsa hoş gelişmeler, karşılıklı nezaket gösterilerine de tanık oluyoruz.
İşte bunlardan birini yeni öğrendim.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iktidar organizasyonu altında başta şehit cenazeleri olmak üzere uğradığı “sahte protesto” gösterileri ciddi tepkilere neden oluyor.
İktidar cephesi sanki hiçbir şey yokmuş gibi muhalefeti suçlamaya devam ederken MHP'de başkanlık yarışı yapan Meral Akşener samimi bir siyasetçi tavrı gösterip Kemal Kılıçdaroğlu'nu arayarak geçmiş olsun dileklerini iletmiş.
Kılıçdaroğlu'nu Edirne'de katıldığı cenaze töreni sırasında arayan Meral Akşener “Size gösterilen aşırı tepkilerin organize olduğunu ve provokasyon amaçlı olduğunu bu milletin sağduyusu bilmektedir. Panik halindeki iktidar bu tür komplolarla bir yere varamayacaktır” demiş.

BUNU YAZMAK GEREK

TWİTTER'DAN RESMİ AÇIKLAMA YAPILAMAZ

Son zamanlarda moda oldu. Bazı makam sahipleri önemli açıklamalarını Twitter üzerinden yapıyorlar.
Tamam , Twitter önemli bir iletişim aracıdır, ancak resmi açıklamalar Twitter üzerinden yapılamaz.
Nedeni basit; Twitter çok güçlü bir iletişim ağı olmasına rağmen güvenlik sorunları da yaşıyor. Pek çok kişinin hesabı hacklenebiliyor. Böyle olunca kişiler adına onlarla hiç ilgisi olmayan tweetler atılabiliyor.
Resmi bir açıklama, güvenlik sorunu olan bir medya aracı kullanılarak yapıldığında ortaya beklenmedik sonuçlar da çıkabilir.
En son Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Twitter'i kullanarak CHP'yi suçladı.
Adalet Bakanı Meclis komisyonunun cezaevlerini topluca ziyaret etmediğini, CHP'lilerin özellikle teröristleri seçerek ve bunlarla ilgili izin alarak cezaevlerine gittiğini ileri sürdü.
Peki, Bozdağ neden bir basın toplantısı ya da resmi açıklama yapmak yerine böyle bir bilgiyi 140 karakterlik bir cümle ile duyuruyor?
Sanıyorum ayrıntılı açıklama yapması halinde sorulacak sorulara cevap verme sıkıntısı çekecek. Twitter üzerinden bir şey söyleyip bunu beyinlere kazıyacak, sonraki açıklamaları ise zaten dinleyen olmayacak.
Çağın iletişim aracını bu kadar kirletmeleri ne kadar da kötü.

ŞAŞIRDIM

İÇ SAVAŞ ÇIKARSA EZER GEÇERMİŞ

Söylenen söz doğru mu bilmiyorum. Siyasal İslamcı yazarlardan Levent Gültekin bir röportajında söylemiş.
Bir bürokrat emekli olduktan sonra saraya veda ziyaretine gitmiş. Erdoğan sohbet sırasında yapmak istediği projeleri anlatınca bürokrat “Bunları yapmaya kalkarsanız ülkede iç savaş çıkar” demiş. Erdoğan da bunun üzerine “çıkarsa çıkar, hepsini ezer geçeriz” karşılığını vermiş.
Okurken bile insanın kanı donuyor değil mi?
Bir cumhurbaşkanı iç savaştan söz edebiliyor, çıkmasının bir sorun yaratmayacağını çünkü herkesi ezip geçeceğini belirtebiliyor.
Bu sözlerin “doğru” olduğunu şiddetle tahmin ediyorum.
Çünkü saraydaki zaten aylardır “öldürmekten” çok söz ediyor. Devlet olarak terörle mücadelenin sadece “öldürmekten” geçtiğini söylüyor ve övünerek her fırsatta “şehitlere karşı kaç kişinin öldürüldüğünü” anlatıyor.

ÖFKELİ ADAM

NAMAZ KILMAMAK HAYVANLIK ÖYLE Mİ?

Adam çıkmış devletin resmi televizyonunda “namaz kılmayan hayvandır” diyor.
Böyle laf olur mu? Ortaçağ zihniyeti yaşatılmak istenen Türkiye'de oluyor işte.
Ardından hükümet sözcüsü çıkıyor ve “Sadece bir haber olarak TRT'deki program kulağımıza geldi. Zaten suç unsuru varsa gerekli işlemler mahkemeler tarafından yapılır. Bakanlar Kurulu olarak bizim bir adım atmamız mümkün değil. Elbette herkesin bir görüşü vardır. Suç olarak telakki ediliyorsa savcılar harekete geçer gereğini yapar. Şahsi görüşümüzün açıklanması farklı yorumlara sebep olabilir” diyor.
E yuh yani.
Hükümet sözcüsüne “Bakanlar Kurulu'nda namaz kılmayan bakan var mı?” diye sormak istiyorum. Ola ki var. O zaman bu lafın muhatabı da oluyor mu?

ÜZÜLDÜM

PASTANECİLİĞİN BABASI 85 YAŞINDA ÖLDÜ

İlk gençlik yıllarımın en önemli uğrak yeriydi Karaköy'deki Baylan Pastanesi. Hiçbir yerde görmediğimiz bilmediğimiz pastaları yer, içeceklerden içerdik.
Biraz pahalıydı tabii, bu nedenle Baylan'a girmek o sıralar bizim için önemli bir an sayılırdı.
Yıllarca Baylan'a yeni açtığı yerlerde hep girdim.
Hafta içi birkaç kez Bebek'teki Baylan'da sevgili ağabeyim Vahit Çelikbaş'la oturuyoruz hala.
İşte o Baylan'ı kuran, Türkiye'de pastacılığı akademik anlamda yapan ve pek çok yeniliği Türk halkına tanıtan Harry Lenas 85 yaşında öldü.
Baylan'la neleri mi tanıdık?
Örneğin bugün ince parça çikolataya “Madlen” diyoruz değil mi? Madlen'i ilk yapan ve isim babası Harry Lenas.
Bir yıl Viyana'da pastacılık okulunda öğrenim gören Lenas, İsviçre'de de 9 ay yatılı pastacılık ve çikolata konusunda eğitim aldıktan sonra Almanya'da gıda sanayi okulundaki kursun ardından Türkiye'ye “ilk akademisyen pastacı” olarak döndü.
Espresso ve capuccino, limonlu ve krokanlı çikolatalar, İtalyan dondurması, tiramisu ve kanepe sandviçleri Harry Lenas sayesinde öğrendik, sevdik.
Lenas'ın ölümünü üzüntüyle öğrendim. Ne mutlu ona ve ailesine ki Türkiye'ye “kalite ve zarafet” alanında çok güzel izler bırakarak aramızdan ayrıldı.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

TAHAMMÜLSÜZLÜK HER TARAFIMIZI SARDI

Sinan Vardar turizmci. Çevresinde renkli kişiliği ile tanınır. Bu renklilik yaptıklarına, hoş sohbetine olduğu kadar kıyafetlerine ve tavırlarına da yansır.
Kamuoyu ise kendisini daha çok bir futbol adamı olarak tanıyor.
Şu anda Futbol Adamları Derneği'nin Başkanı.
Ancak Vardar bu resmi görevinin ötesinde futbolda çok etkili, çok çalışkan ve geçmişi büyük başarılarla dolu bir isim.
Beylerbeyi Spor Kulübü'ne katkılarını en sona bırakıyorum, Soma faciasından sonra bu ilçeye kazandırdığı modern stat, Somaspor'a sağladığı müthiş maddi manevi destek başlı başına önemli.
Vardar çok uzun yıllarını da Beşiktaş'a verdi. Gerçek bir Beşiktaş'lı.
Ama şu sıralar başı takımıyla dertte. Çünkü yönetime yönelik bir eleştirisi nedeniyle “ihraç istemiyle” disiplin kuruluna sevk edildi.
Bu tahammülsüzlüğü anlamak mümkün değil.
Görüyorum ki, iktidarın kendinden olmayan herkese gösterdiği aşırı tepki her tarafa sirayet ediyor.
Suyun başını tutanların hiçbiri eleştiriye tahammül edemiyor. Bir eleştiri olunca “Acaba doğru bir şey söylüyor olabilir mi?” diye düşünen kalmadı.
“Eleştiriyor musun, o zaman bas git, istemiyoruz seni aramızda” mantığı küçücük bir yerde egemenlik kuranların bile hastalığı haline geldi.
Beşiktaş koca bir camia. Elbette burada fikir ayrılıkları da olacaktır.
Sinan Vardar'ı bir eleştirisi nedeniyle ihraç etmeye kalkmak bırakın demokrasi kültürünü ahlakla da bağdaşmaz.
İnsan “bunca yıl emek vermiş, toplumda saygın biri eleştiriyorsa kulak vermemiz gerek” demek varken en kolay yolu seçer mi?
Ne yazık ki Türkiye'yi bu hale getirdiler. Bunu düzeltmek o kadar kolay olmayacak.

AÇIKLAMA;

Twitter hesabım hacklendi biliyorsunuz. Böyle bir hırsızlığın yapana elbette faydası yok, ancak benim sizlerle iletişimimi çok etkiledi. Neyse ki şu anda hesabı çalanların elinden kurtardık ve askıya aldık. Maalesef her şey bilgisayar üzerinden yürütüldüğü için hesabı tamamen geri almak biraz uzun sürüyor. Birkaç gün içinde 644 bin takipçi ile yeniden buluşacağımızı umuyorum. Bilginize sunmak istedim.



https://twitter.com/can_atakli_