23 NİSAN’ın DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…
Açıklanan “Çocuk Raporuna” göre; Ülkemizde yılda 8 bin çocuk istismara uğruyor, Türkiye çocuk istismarında üçüncü sırada yer alıyormuş. Yine MEB’in verilerine göre 2 milyon çocuk okullaşamamış. Çocuk yaşta evlilikler artmış. Çocuk tacizlerinde son 10 yılda yüzde 700 artış görülmüş.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım! 23 Nisan’da televizyon kameralarına konuşan 15 yaşındaki çocuğun hayallerinde neden ülkesi- ülkemiz Türkiye yok! Gelinen bu nokta, son 17 yılın ayrıştıran, kaygılandıran, umutsuzluğa yol açıp hayalleri bitiren sert ve acımasız dilinin özeti olmasın?
1920’lerde ülkelerinden kaçıp ülkemize sığınan Alman profesörlerden, “Oralarda okuyup, sonra da Alman vatandaşı olurum!” noktasına gelmenin sırrı toplumsal barışın temellerini hedef alan çatallı dilin yarattığı tahribat olmasın?
Gençlere “nelerden vazgeçersiniz?” sorusu sorulduğunda; “Uzayan iş kuyruklarında ömür tüketirken önce hayallerimizden, sonra da ülkemizden vazgeçer olduk!” şeklinde verdikleri cevap, bizim yanlı ve yanlış tutumumuzun sonuçları olmasın?
23 Nisan’da herkes birbirine ilginç, anlamlı, nostaljik mesajlar ve görseller yolladı. Size de gelmiştir. Beni en çok Kıbrıs’ta yaşayan arkadaşım ve dostum Diş Hekimi Emine Öziç’ten gelen etkiledi. Son derece ilginç, öğretici, anlamlı ve yaratıcı bulduğum iletide şunlar yazıyor;
“23 Nisan’da artık çocuklar makam sahiplerinin yerine geçmesin. Makam sahipleri çocukların yerine geçsin. (Öneriyi oylarınıza sunuyorum kabul edenler edilmiştir!))
Örneğin:
Sanayi Bakanı en azından yarım gün sanayide çalışan bir çocuğun yerine geçsin.
Ticaret Bakanı gün boyunca pazarda su satsın. (hatta yetinmesin “poşetlerinizi taşıyayım” diye durmadan bağırsın)
Sağlık Bakanı sadece bir gece parkta yatsın.
Ulaştırma Bakanı 3 kere halk otobüsüne binsin.
Aile Bakanı Çocuk Esirgeme Yurdunda 24 saat geçirsin.
Kısacası: Onların sizin halinizden anlamasına gerek yok. Onlar daha ÇOCUK! Siz onların halinden anlarsanız, zaten tüm sorunlar çözülür.”
Önemli not: Yetiştirme yurdunda kalan üç kızına bakabilmek için böbreğini satışa çıkaran babanın acı çığlığı duyulmuyorsa! Cumhuriyetin kurucu partisinin genel başkanına yumrukla saldıran kişi korunup kollanıp serbest bırakılıyorsa! Adet yerini bulsun diye açıklama yapılıp bir geçmiş olsun telefonu dahi açılmıyorsa! Eş dost akraba atamalarının esas alındığı aile sıcaklığındaki üniversitelerin sayısı artıyorsa! Umut kaf dağının ardına yerleşip, yeni pencereler açılmıyorsa! Gençler bu ülkeden niye kopmasın?
Ülke borçlu, devlet borçlu, kamu borçlu, özel sektör borçlu, küçük büyük işletmeler borçlu, hane halkı borçlu, doğan bebekler bile borçlu olan bir ülkede, insana bu neymiş böyle dedirtecek bu ekonomik tabloda (uçan kuşa hiç girmesem daha iyi) birkaç dakikalığına çocukları koltuklara oturtmak iyi de! Ya gerçekler! Ya kopup, korkup, bıkıp, yılıp gitmeyi düşleyenler ve düşünenler?
Hatırlatma notu: Parantez içindeki öneriler bu satırların yazarına aittir.