AKILLARI FİKİRLERİ FAŞİZM!..

Bunca yıllık gazetecilik yaşamımda, böylesi bir kaos düzeni ve böylesine koltuğa yapışmış bir iktidar görmedim!..


Kabile devletlerini, krallık, dikta ya da emirlik rejimlerini işaret dahi etmiyorum; onların tıyneti, yapısı, işledikleri büyük günahların bedelini ödeme korkusu, güç zehirlenmesi gibi nedenlerle zaten iktidardan gitme düşünceleri yoktur, iktidardan “zor yoluyla” düşürülme gerçeği vardır... Tarihe baktığınızda bunu olanca çıplaklığıyla görürsünüz...


-Tarihte, tiranların, despotların kendi rızası ile iktidarı bıraktığı tek bir örnek bile bulamazsınız!..


Ancak, sevabıyla, günahıyla, kör, topal da olsa neredeyse 70 yıldır “demokrasi” rejimini oturtmaya çalışan, binlerce yıllık devlet geleneğine sahip bir ülkenin, 14 yıl gibi kısa sürede kıytırık bir Ortadoğu ülkesi konumuna gerilemesi gerçekten çok hazin!..


İstatistiklere bakın; Ankara, 6 ay içine katliamda Bağdat’tan sonra ikinci sıraya yerleşmiş durumda... Mogadişu, Kabil, Beyrut dahi Ankara’nın gerisinde kaldı!.. Türkiye, Dünya medyası tarafından, dünyanın en tehlikeli, teröre teslim olmuş, gidilmemesi gereken ülkelerden biri ilan edildi... Ülke halkının neredeyse tümüne psikiyatrist ve psikologlar tarafından, şüphecilik, paranoya, anksiyete(kaygı bozukluğu) teşhisi konulmuş vaziyette... İnsanlar son derece gergin, mutsuz, kaygılı ve öfkeli... Pekii, bu ülkeyi yönetmekle görevli “en büyük Türk büyükleri” kahvehanedeki emekli Ahmet Amca misali “lanet ve tehdit” savurmanın dışında ne yapıyor acaba?.


-Hala daha çok baskı, daha fazla faşizm üretmekle meşgul!..

 


Neredeyse herkes terörist sayılacak!..

 


Saray’daki muhterem, 14 mart Tıp Bayramı nedeniyle sağlık çalışanlarına verdiği yemekte, yine esti, savurdu...


Sanki ellerindeki yetkiler pek yetersizmiş gibi, daha baskıcı, daha otoriter, daha acımasız bir iktidar için daha çok yetki istedi... Terörün yeniden tanımlanması, yani yeni bir “Terörle Mücadele  Yasası” çağrısı yaptı. Bunu yaparken de kendisi gibi düşünmeyenlerin, eleştirenlerin, muhalefet edenlerin topunu terörist ilan etti:


-Elinde silah olan teröristle, unvanını ve kalemini teröre destek olma noktasında kullananların arasında fark yoktur. Unvanının milletvekili olması, gazeteci olması, STK yöneticisi olması, o kişinin aslında terörist olduğu gerçeğini değiştirmez...


Sonra da acilen yasa çağrısı yapıp, “bu mesele düşünce, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü meselesi değildir” diye kestirip attı... Daha üç, beş gün önce hem de TBMM’nin burnunun dibinde “şeriat”, “cihat” çağrıları yapıp, bu ülkenin kurucularına her türlü hakareti yağdıranlar cici yurttaşlar, kalemini, sözünü bu iktidarın günahlarını anlatmak için kullanan gazeteciler, sivil toplum örgütleri, siyasetçiler “terörist” öyle mi?..


“Kitap bombadan tehlikeli olabilir” diyen bir kafadan zaten başka türlü bir açıklama beklenemezdi... Unvanlarını terör örgütünü desteklemek için kullananlarla ilgili olarak, Ceza Kanunu’nda yığınla madde var zaten; her istediklerini “casus” diye, “terör örgütü yanlısı” diye içeri atabiliyor, istedikleri medya kuruluşuna kayyum atayabiliyor, istedikleri kitapları toplatabiliyorlar!.. Terörün tanımı da gayet açık; ne eksik sorusunu sorun “kem küm” den başka bir yanıt alamazsınız. Çünkü maksat başka, maksat kendi ikballeri, karşıtların susturulması iktidarlarının ilelebet sürmesi...


-Kısacası, Faşizmin en koyu, en vahşi hali!..

 


Neyin “tanımı” değişmeli?..

 


Aslında Saray’ın “tanımı değişmeli” sözü çok doğru...


Doğru da, artık tanımı evrenselleşmiş bir sözcük için değil, ülkeyi “yönettiğini sanan” yönetici takımı için, ülkeyi “babasının çitliği”edasıyla kana, ateşe boğan iktidar elitleri için, işlediği suçların bedelini ödememek uğruna rejimi bile değiştirmeye kalkışan muktedirler için yeni bir “tanımlama” gerçekten kaçınılmaz!..


Bu ülkenin “kurucu babaları”, bir iktidarın ne denli seviyesizleşeceğini, hangi ölçüde  despotlaşabileceğini kestiremedikleri için eldeki anayasanın yeterli olacağını düşünmüşlerdi... 1950’li yıllar eksiklikleri tüm çıplaklığı ile gösterdi, ülkenin o günkü cumhurbaşkanı Celal Bayar, gençlerin gösterilerinden o denli öfkelenmişti ki, “tenkil edin” yani yok edin emri bile verebilmişti... 1961 Anayasası’nı hazırlayan Kurucu Meclis, örneğin Anayasa Mahkemesi’ni bu eksiklikleri görerek, bir iktidarın “despotlaşması” tehlikesine karşı oluşturdu... Bugünün iktidarı işte o Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya uğraşıyor!..


Örneğin Ankara’da patlayan bombayı önleyemeyen güvenlik güçleri, olayı lanetlemek için İstanbul Tünel’de toplanan insanların üzerine sanki “düşmana saldırır” gibi çullanıyor!.. Çünkü “iktidar elitleri” protestonun kendilerine döneceğinden korkuyor... Korku ise baskıyı getiriyor ve giderek karanlık bir faşist düzene dönüşüyor!..


O nedenle ülke bu beladan kurtulduğunda, yönetici sıfatları için mutlaka ayakları yere basan, asla “Türk tipi” gibi traji-komik yollara sapmayan yeni ve evrensel tanımlar yapılmalı...


-Bu ülke, bu millet böylesine bir karanlığı, böylesine bir faşist düzeni hak etmiyor!..


https://twitter.com/umit_zileli