ASIL BÜYÜK GÜNAH YOLDA!..

Haziran seçimlerinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti...
AKP, bu seçimle birlikte yaklaşık 13 yıllık tek parti iktidarına “elveda” dedi... Daha doğrusu; biz, bu ülkede, bu iktidara karşı oy kullanmış yüzde 60 oranında seçmen öyle zannettik!..
İktidarı yitirmiş olan AKP hükümeti aslanlar gibi ülke yönetmeyi sürdürüyor... TBMM’den güvenoyu almış bir hükümetin yapması gereken tüm görevleri hiç çekinmeden yapabiliyor, kadrolaşmayı sürdürüyor, en riskli kararların altına imza atıyor, hatta ülkeyi savaşa sokma sınırlarını bile zorluyor!..
Seçim meydanlarında AKP ile fütursuzca özdeşleşen Cumhurbaşkanı sıfatlı muhterem, bu bir aylık sürede hala kimseciklere “hükümet kurma görevi” vermedi!.. Üstelik “iktidarsız hükümete” başkanlık etmekten bile kaçınmıyor. Suriye’de savaş tamtamlarını çalması ise günlük bir rutine dönüştü bile!..
- Yani, “kabile devleti” aynen devam...

* * *

Bitmedi... AKP seçim sonucuyla girdiği büyük şoktan da  kurtuldu!..
İktidardan düştüğü anda içine düştüğü eziklik, karamsarlık, korku gibi duygular yerini mağrur bir özgüvene bıraktı. Üstüne bir de Meclis Başkanlığını alınca kendine güveni deyim yerindeyse tavan yaptı...
-İşin acısı; AKP 13 yıllık “fetret devrinin” üzerine bembeyaz bir sayfa açabileceğini keşfetti!..
Peki tüm yaşananların suçlusu kim?.. Her dönemde, AKP’nin başı ne zaman sıkışsa “koltuk değneği” rolünü üstlenen Devlet Bahçeli mi?. İşte hep birlikte yine tanık olduk; MHP lideri, Meclis başkanlığını altın tepsi içinde AKP’ye sundu!.. Ama biz zaten Bahçeli’nin “ne olduğunu”, “kim olduğunu”, “nerden gelip nereye gittiğini” bilmiyor muyduk?!. Seçim meydanlarında söylediklerini, Meclis çatısı altında yok saydığına, kim bilir kaç kez tanık olmamış mıydık?!..
-Hayır, Bahçeli “suçlu” değil, yalnızca gerektiği yer ve zeminde başvurulan “stratejik ortaktır!..”
HDP’den söz etmeye bile gerek yok; ayrı bir gündemi, apayrı bir amaç ve hedefi olan bu parti, İmralı ve Kandil’in verdiği talimatları uygulamakla yükümlü bir “temsilcidir” yalnızca... Seçim zamanında tutturduğu “Türkiyelileşme” şarkısı, alması gereken oylar açısından gayet doğal ve kullanılabilir bir slogandı... Seçimin hemen sonrasında zaten “aslına rücu etti” ve tüm diğer partilerden daha namuslu davrandı bile diyebiliriz!..
-Asıl suçlu, ne yazık ki bu ülkenin kurucu partisinin lideri ve yönetimidir!..

* * *

Türkiye’nin iyice Kabile devleti haline dönüşmesinde “iktidarsız muhalefetin” çok büyük sorumluluğu varsa; günahın ana bölümü Ana Muhalefet Partisi CHP’nin liderliğine aittir...
Kemal Kılıçdaroğlu, dolu dolu 5 yıldır CHP’nin başında... Lütfen şöyle bir düşünün, o zamandan bu zamana, seçimler dahil, Kemal Bey’in bir tek başarısını hatırlayabiliyor musunuz?.. Yenilgiden, hezimetten, alay edilmekten ve daha da acısı iktidar partisi ve liderince aşağılanmaktan başka ne geliyor aklınıza?. (Kendi milletvekillerini hapisten çıkarmak için iki günlük Meclis boykotunu, ardından tıpış tıpış genel kurula girişlerini ve başbakan sıfatlı muhteremin Meclis kürsüsünden yaptığı tokat gibi konuşmayı anımsayın)
Kılıçdaroğlu’nun hataları, günahları hiç de az değil... Sevgili Yılmaz Özdil, daha geçen gün köşesinde şahane bir sıfat paylaştı beyefendi için:
-Kaybetme sanatı!..
Ancak en büyük, hiç unutulmayacak tarihi günahı cumhurbaşkanlığı seçimleridir...
Sırf Tayyip Erdoğan’dan kurtulabilmek, onu cumhurbaşkanlığına “atıp” AKP’yi zayıflatmak gibi son derece ucuz bir cingözlük uğruna Cumhuriyetçileri adaysız bıraktığı gibi, hiç kimseye danışmadan, bir yerlerden aldığı ilhamla ismini bile telaffuz edemediği Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdi. Gelen eleştirilere karşı “tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” dedi. Neredeyse 4 milyon CHP’li sandığa gitmedi!.. Sonra o Ekmeleddin Bey, önerdiği milletvekilliği teklifini geri çevirip, gitti MHP’den liste başı oldu iyi mi?!. Yok edeceğini sandığı Tayyip Bey ise tüm iplerle gayet kolaylıkla oynayabileceğini gösteriverdi. Şimdi bu stratejiye ne ad verelim:
-Zavallılık mı, siyasi körlük mü, bilemedim!..
MHP’nin üstlendiği “koltuk değneği” rolünü yukarıda anlattım. Ama Kemal Bey’e de sormak lazım; cumhurbaşkanlığına layık gördüğünüz muhteremi, Meclis Başkanlığına niçin layık görmediğinizi, MHP’nin de ağzına sakız olduğunuzu CHP tabanına nasıl anlatabileceğinizi sanıyorsunuz?.
Kemal Bey’in en büyük, devasa günahı ise yolda!.. Beyefendi, aslında çoook daha önceden bazı mahfillerde tasarlanan, Kemal Derviş eliyle pişirilen ve benim aylarca önce yazdığım(ve de bol küfür yediğim!) AKP-CHP koalisyonu için yanıp tutuşuyor!.. Biliyor ki başka türlü o liderlik koltuğunda oturması neredeyse olanaksız. Söylediği “vatan, millet için elini taşın altına koyma” mealindeki sözleri iktidara ne denli büyük bir arzuyla yamanmak istediğini ortaya koyuyor... Haklarını yemeyelim, CHP üst yönetiminde bu arzuyla yanıp tutuşan mebzul sayıda arkadaş da mevcut... Bir aydır CHP tabanını bu koalisyona ısıtmak için cansiperane bir şekilde mesai yapıyorlar!..
İşte sırf bu nedenle cumhurbaşkanı sıfatlı muhteremin görev vermeyi geciktirmesine, Suriye konusundaki şahinliğine, Yüksek Askeri Şura’ya devrik hükümetle gitme senaryosuna ses çıkarmıyor Kemal Bey ve arkadaşları... Ve bilin ki bu koalisyon olmazsa bu muhteremler istemediği ya da istekleri kabul edilmediği için değil, AKP ve doğal lideri başka durumları daha “değerli” gördüğü için olmayacaktır!..
-Tarihe bu şekilde geçmek ne yazık...


https://twitter.com/umit_zileli