AT PAZARLIĞI ile VİCDAN!..

Bu hayatta çok şey gördüm ama böylesine hiç tanık olmamıştım...


Avrupa’nın en güçlü, en zengin, en sözü dinlenir Başbakanı Merkel, rüyalarını kabusa çeviren, ödünü patlatan mülteci krizini görüşmek için geldiği Türkiye’de, asla unutulamayacak, tarih babanın kara kaplı defterine kapkara harflerle kazınacak bir “hoş geldin” ile karşılandı... Havalimanına inen uçaktan gülcükler dağıtarak indiği sıralarda Edremit körfezinde bir fiber tekne, üzerindeki aşırı ağırlığa dayanamayarak battı...


-On biri çocuk, 27 kişi Ege’nin buz gibi sularında can verdi!..


Başbakan Merkel, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatlı zat ile “ne olacak bu mültecilerin durumu, endişeliyiz valla” mealinde sohbet etmeye başladığı anlarda Ege sularında tekneler ve helikopterler salkım salkım ölü beden topluyordu...


-Böylesine vicdan kanatıcı, bu denli iç acıtıcı bir sohbet, bu topraklar üzerinde daha önce ne zaman, kaç kez yaşanmıştı bilmiyorum...


Ancak, Almanya Başbakanı’nın sanki makina yedek parçası, ya da toptan canlı koyun alımından söz edermiş gibi “bu durumu regüle etmemiz gerek” yani düzene koymamız gerek sözlerini duyduğumda utancımdan yüzümün kızardığını gayet iyi biliyorum...


Mültecilerin kaderi üzerine iki başbakanın konuşmasında en ağırlıklı konu neydi biliyor musunuz? Şu üzerinde anlaşmaya varılan ama bir türlü gelmeyen 3 milyar Euro!. Hani bir Avrupa Parlamentosu yetkilisinin, “o para Türkiye harcasın diye değil, mültecilere harcansın diye veriliyor, ona göre” dediği para!.. İşte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatına haiz zat bu parayı az bulduğunu söylüyor, gazetelerin haberine göre, “üç olmasın beş olsun” şikayetinde bulunuyordu... Muhatabının verdiği yanıt içler acısıydı:


-Hele bunu harcayın önce, sonrasına bakarız!..


Bu at pazarlığı sürerken, kurtarma ekipleri 27 insanın cansız bedenini çıkarmış, kayıp 7 kişiyi bulmaya çalışıyordu...


-Bir de artık ne anlama geldiği bile unutulmuş “vicdan” denen kavramı!..

 


Pazarlığın maddeleri!..

 


Karşımızda yine 10 madde var!..


Mesela “Dolmabahçe Mutabakatı” 10 maddeydi... Daha geçen gün Başbakan sıfatlı zatın, Mardin’de açıkladığı “Eylem Planı” da10 maddeden oluşuyordu... Almanya ile yapılan “vaatler mutabakatı” da 10 madde... “On Emir” gibi bi şey mübarek!..


Bu mutabakatta ne var derseniz; dedim ya “vaatler” var, o kadar!.. Haa bir kaç tane de “mülteci avı” maddesi bulunuyor tabii.. Mültecilerin maazallah Avrupa’ya sıçramaması için alınacak sıkı önlem maddelerini sıralayalım:


-Mültecilerin yasadışı göçü konusunda NATO göreve çağrılacak... Suriyeli olmayan mültecilerin geçişi engellenecek ve ülkelerine geri dönmeleri sağlanacak... Sahil güvenlik ekibi ortak işbirliği yapacak...


Beyaz kağıt üzerinde gayet masum, gayet diplomatik duran bu maddeler ne anlama geliyor acaba?.. Ben buna, AB ile AKP arasında yapılan mülteci görüşmelerinin basına sızan “gizli tutanakları” sunarak yanıt vermek isterim:


-AB konseyi Başkanı Tusk: Davutoğlu’nun yılda 3 milyar Euro istediğini öğrendim..


-Cumhurbaşkanı Erdoğan: 3 milyar Euro verecekseniz, konuşmaya gerek yok. Sınırı açıp mültecileri otobüslere doldururuz.


-AB Komisyonu Başkanı Junker: İlerleme raporunu siz istediniz diye seçim sonrasına ertelediğimizi hatırlatırım...


-Erdoğan: Erteleme AKP’nin seçimleri kazanmasına yetmedi...


-Tusk: AB zor durumda... Schengen vize anlaşması iptal edilebilir...


-Erdoğan: anlaşma olmazsa mültecileri nasıl durduracaksınız, öldürecek misiniz?..


Dahası da var ama bu kadarı yeter! Milyonlarca mültecinin yaşam hakkı ve geleceği. üzerine yapılan “At Pazarlığı” işte böyle!..


-Şimdi bana söyler misiniz lütfen; hangi mutabakat, hangi insanlık, hangi vicdan?!.

 


Bir “at pazarlığı öyküsü!

 


At pazarlığı dedim de, AKP’nin bu deyime hiç de yabancı olmadığı geliverdi aklıma...


Yıl 2003, aylardan Şubat... ABD, Irak’a müdahale etmek için son hazırlıklarını yapıyor. Ancak bu müdahale için Türk topraklarını kullanmak istiyor. Bu durum AKP iktidarı tarafından “bulunmaz fırsat” olarak görülüyor ve Dışişleri bakanı Yaşar Yakış ile Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, şöyle sıkı bir “yardım paketi” koparmak için Washington’a gidiyor. Ancak muhataplarıyla yaptıkları görüşmelerde bir sonuç alınamıyor... Sonunda 14 Şubat “Sevgililer Gününde” Başkan Bush tarafından kabul ediliyorlar. Diyalog şöyle gelişiyor:


-Yaşar Yakış: Türkiye’nin Birinci Körfez Savaşı’nda uğradığı zararı siz de biliyorsunuz. Yine aynı durumla karşılaşmak istemiyoruz...


-Bush: Biz müttefikiz. Müttefiklik böyle zamanlarda belli olur...


-Yakış: Evet biz de aynı düşüncedeyiz. Ancak Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu biliyorsunuz...


-Bush: Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz?


-Yakış: Hayır at pazarlığı yapmıyoruz. Türkiye’nin iyi bir müttefik olabilmesi için ekonomisinin ayakta durması gerekir...


-Bush: Teksas’ta at pazarlığı nasıl yapılır bilir misiniz? Cebinizde para vardır. At pazarına gelirsiniz. Bir atı gözünüze kestirirsiniz... Sonra bir bakmışsınız, cebinizdeki para da gitmiş at da... Cepler dışarda kalmışsınız...


-Yakış: Biz bunu at pazarlığı olarak görmüyoruz..


-Bush: Beyler ABD topraklarında yapacağınız bir şey yok. Ülkenize gidin ve bu tezkereyi Meclis’ten geçirin...


Nasıl buldunuz, şu son zamanlarda “moraran” kırmızı çizgilerimize ne kadar benziyor değil mi?!.


-Bu ülkenin geldiği duruma şaşıyorsanız, şaşarım!!!


https://twitter.com/umit_zileli