BAĞDAT’tan DÖNEN KANLI HESAP!..
Haddini aşmak, hesabını bilmemek, geleceği görememek, arkasını düşünmemek, plansız hareket etmek ve özetle boyundan büyük işlere kalkışmak...
Bu özdeyişlerin müthiş karşılıkları da var dünyada... Örneğin; yaş tahtaya basmak, oyuna gelmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, iflas etmek ve de “hızla uçuruma” giderken mecburen “teslim” olmak!..
Hangi olaylar ve gerekçeler getirdi akıllara acaba yukarıdaki deyimleri?.. Türkiye’nin yanıbaşında, son 27 yılda adeta ayakta durmak için kıvranan ve kanlı yollarda başına gelmedik kalmayan Irak’tan başkası değil tabii ki!..
Peki, nedir sürekli kan damlayan o ithal hançerin Irak coğrafyasının bağrında her an acımasızca çevrilmesinin sebebi?..
Masum Kürtlerin topluca zehirlendiği Halepçe katliamının gazabı mı dersiniz, bir türlü devlet olamamanın vahim sonuçları mı, yoksa Ortadoğu’nun boynunda yağlı kementle dolaşan derin talihsizlik mi acaba?..
Evet, “diktatör” olarak tanımlanan Irak lideri Saddam Hüseyin’in 1990’da Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan kargaşanın zalim felaketi son 27 yıldır en yakın komşularımızdan Irak’ın yakasını bir türlü bırakmıyor...
Bu ürkütücü işgalin ardından ABD’nin Irak’a müdahalesiyle başlayan Körfez Savaşı’nın etkileri, bölgenin üzerine kara bir bulut gibi çöken talihsizlikleri kanlı bir kargaşaya terketti ki, insanlığı vuran en vahim tablo da bundan sonrasında ortaya çıkmaya başladı...
Çünkü Kuveyt’in işgalinin ardından ateşlenen silahlar susmadı, bombalar bitmedi ve son 10 yıldaki Selefi katliamları da gösterdi ki, “tekbir” getirilerek masumların boynuna savrulan hançerler de ellerden bir türlü düşmedi!..
BÖLMENİN TAŞERONLUĞU!..
ABD’nin bölgeye müdahalesine sevinenler eminim Irak’ın 27 yıldır içinde debelendiği kargaşaya bakarak yalnızca “biz ne halt ettik” diye düşünmüyorlar, aynı zamanda “aslında kim diktatör ve kaç diktatör bölgede dolaşıyor” sorularına da yanıt arıyorlardır...
Çünkü Saddam Hüseyin, uyduruk bir mahkemenin kararının ardından kendi yurttaşlarının ellerinde darağacında sallandırıldıktan sonra, Halepçe’den Kuveyt’e, Tikrit’ten Bağdat’a uzanan kan nehirlerinin debisi hiç azalmadı ve uluslararası kaynaklara göre de “en az 1 milyon” insan iç savaş sırasında can verdi...
Peki; Irak coğrafyasında en az 10 yıldır terör estiren El Kaide karanlığının iç savaşı büyütmesini nasıl yorumlamalı?.. Yani, bugünlerde Suriye, Irak ve çevresinde “IŞİD” gibi isimler altında kan akıtmaya devam eden Selefi ideolojinin Kuveyt’in işgalinden daha beter sonuçlara yolaçtığı dinci teröre ne demeli?..
Hiç kuşkusuz Irak’taki iç savaşta katledilen 1 milyonluk rakama en az 100 bin kurban daha ekleyen Selefi terörizmi etkisini halen sürdürürken, bölgeye daha uzun yıllar huzurun gelmeyeceğinin işaretlerini vermeye de devam ediyor...
O halde; bu kadar kan, kaos, savaş, çatışma, intihar eylemi, işgal ve yağmaya, aşiret ve mezhep kavgalarına, etnik çekişmelere, rant bölüşümüne, velhasıl hepsinin her an tetiklediği acımasız katliam ve yıkımlarla bölgenin bir türlü huzura erişememesine ne demeli?..
Tüm dünya Irak’ta bölme-parçalama-paylaşma peşinde çünkü... Üstelik “böl-parçala-yönet” sratejisinin figüranları da bölgede durmadan çatışanlar...
Yani; Araplar, Türkmenler, Kürtler, Yezidiler, Müslümanlar, Sünniler, Şiiler, azınlıklar, tarikatlar, cemaatler, aşiretler, IŞİD’liler, silah tücarları, kan emiciler, kiralık teröristler ve rant çakallarının hepsi suçlu!..
Mezhep çatışmaları; bir türlü istikrarlı ve güvenli, etkin ve ciddi bir devlet yapılanmasına izin vermeyince, işte yukarıdaki aktörler ve figüranların hepsinin tek amacı da net olarak öne çıkıyor;
Irak’ın başta petrol olmak üzere yeraltı kaynaklarına olabildiğince hükmetmek, kendi hükümdarlıklarını pekiştirmek, rantı bölüştürmek ve her zaman olduğu gibi emperyalistlerin maşası ve kuklası olarak, “böl-parçala-yönet” zihniyetinin taşeronu olmak...
KAOSTAN ÇIKAN TESLİMİYET
IKBY yani, “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi”ni oluşturan Barzani peşmergeciliği de işte bu kirli kaosta ve kurşun kokan sisli havada, Irak petrollerinin üzerinde zenginleştirdikleri coğrafyalarını alelacele “devlet”leştirmeye çalıştılar...
“Devlet olmak Kürtlerin de hakkı” diyenleri heyecanlandıran 25 Eylül 2017’deki “bağımsızlık” referandumu dünyada yalnızca İsrail’in desteğiyle apar topar yapılsa da, Irak’ta 27 yıldır süren kargaşayı derinleştirmekten zerre kadar öteye gidemedi...
Yalnızca kargaşa değil, Irak ordusu ile peşmergenin çatışmasında yüzlerce insan da yaşamını yitirirken, bölgede çeyrek asırdır süren huzursuzluk daha da arttı ve Bağdat yönetimine direnemeyeceğini anlayan Barzani güçleri sonunda, birçok kenti kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı...
Ve yazının başında sıralanan kimi atasözlerini bir kez daha haklı çıkartan bir sona sürüklenmekten kurtulamadı IKBY ile Türkiye sınırında ileri karakol kurmak isteyen destekçisi İsrail...
Çünkü Irak’ta “bağımsızlık” referandumuyla başlayan çatışmanın “devlet”e izin vermeyeceğini iyice anlayan Barzani dün, “Irak güçleriyle Peşmerge arasında bugüne kadar yaşanan çatışmalar iki taraftan da kayıplar verilmesine neden oldu ki, bu kanlı bir savaşa da yol açabilir” gerekçesiyle bir kez daha geri adım attı...
Barzani geri çekilirken, Irak hükümeti ve dünya kamuoyuna, “ateşkesin sağlanması, tüm askeri operasyonların acilen durdurulması, referandum sonuçlarının dondurulması ve Irak Anayasası temelinde diyalog başlatılması” çağrısı yapsa da geride çok önemli bir soru da kaldı;
“Irak’a kan kusturan kaos zaten 27 yıldır sürerken, ‘devlet’çik düşleriyle yeni bir kargaşa neden büyütüldü ve Kürt bölgesinde yüzlerce insan neden öldü?..”
Yazının başındaki özdeyişler, her alanda olduğu gibi, plansız siyasetin de her zaman yıkım, hayal kırıklığı ve faciayla sonuçlanacağının işaretlerini verse de, “yanlış hesap Bağdat’tan döner” atasözü 21. Yüzyılda, bir kez daha altın harflerle anıtlaştırılmış oldu...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac