BİLDİĞİMİZ KONULARIN BİLMEDİĞİMİZ AYRINTILARI…

Bazı konuları ara vermeden yazdığım için tekrar gibi gelebilir. Sakın gelmesin! Çünkü birikenler patlama noktasına varınca sık sık yazmaktan başka çare yok gibi!

Bugünlerde ortalıkta çok dolaşan, ya da dolaşıma sokulan sorular var. Görsellik mi, insanlık mı? Dünyaya almak için mi geldin, vermek için mi? Anlatıcı mı, aktarıcı mı olmak istersin vb. Yanıt kişiye göre değişir haliyle! Aslında ortalarda dolaşan yanıtlar derlenip kitap yapılsa iyi satar da! O kadar kolaycılardan değiliz!

Şimdi birkaç soruyla konuyu açmaya çalışalım!

Bir yanda konuşma, duruş, bilgi birikimi, alt yapısıyla topluma örnek olacak başarılara imza atanlar. Bir yanda amacına ulaşmak için sınırları zorlayan, engelleri aşmaya çalışan, cesur, atak davranışlar sergileyen, tüm dünyayı içine alacak kadar büyük yüreği olanlar. Bir yanda kırılan düşlerinin yasını tutarken, diğer yandan kitaplara, hedeflere sığınanlar, mesleki ve ahlaki doğruları esas alanlar. Diğer yanda; “tehlike gerçektir, korku tercih” sözünü esas alanlar…

Yukarıdaki sorulara bakınca bu sıralananları nereye koyalım?

Bir yanda hayallerini gerçekleştirmek için yollara düşen, yaptıklarıyla ilham veren, rol model olan, erkek egemen dünyada dişiyle tırnağıyla yükselen kadınlar. Diğer yanda kadının unutulan, unutturulmaya çalışılan, yok sayılan kimliği. Bir yanda kadının kulağına yüksek sesle fısıldanan(!) “evinde otur, çocuk yap” şeklindeki net buyruk. Diğer yanda kurallara uymadığı için dışlanan ve boy hedefi yapılan, içinden geçeni değil, ona öğretilenleri yapması istenen, tabuları yıkarak kalıpların dışına çıktığında “kutsal anne ve sadık eş” rütbeleri geri alınan kadınlar…

Sorulara döndüğümüzde bunları nereye koyalım?

Bir yanda toplumsal baskılara boyun eğen, özverisine ve sabrına karşılık herhangi bir ödül almayan, bu çarkın dişlileri arasında ezilirken bazen canından, bazen ruhundan olarak yaşamını sürdürenler. Diğer yanda kayıtlara dahi geçmeyen, uzman görüşlere bile gerek duyulmayan, neden sonuç ilişkisi bile gereksiz sayılan, sadece istatistik olarak kaydedilen kadın cinayetleri ve intiharlar. Bir yanda en bilinçlisinden en bilinçsizine kadar kadın olmayı “katlanmak” olarak gören, erkek egemen kültüre karşı çıkamayan ve kendi kaderini tayin hakkı olmayan, kafa tutmaya cesaret edemeyen kadınlar.

Peki, bunları nereye koyalım?

İyisi mi soru ve gerçeklerin baskısından kurtulup 19.uncu yüzyıl İngiltere’sine gidelim? Pek çoğumuzun gençlik yıllarında başucunda duran “ Dorien Gray’in Portresi” adlı kitapta Oscar Wilde’ın, erkek kahramanlarının ağzından kadınlar için ne dediğine bakalım!

“Biz onları özgürlüklerine kavuşturduk ama onlar yine de efendilerini arayan köleler olarak kaldılar.” Roman 19.yüzyılda yazılmış!

Not: Biliyorum gündem dışı bir yazı oldu. Ancak gündem o kadar iç karartıcı, o kadar can sıkıcı ki, iç açmasa da göz açan ve düşündüren bir yazı yazayım dedim.