BİR DİRENİŞ DESTANI...
Her şey 27 Mayıs 2013 gecesi başladı...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin görevlendirdiği bir grup, gecenin 22.00’sinde Gezi Parkı’nda yıkıma ve ağaçları sökmeye başladı... Olay sosyal medyada duyulunca Taksim Dayanışma Grubu üyeleri hızla parka ulaşıp iş makinalarının önüne geçti ve yıkımı durdurdu. O gece 50 kişi çadır kurarak sabaha dek nöbet tuttu...
Ertesi gün parka çok daha fazla sayıda protestocu geldi.. Öğle saatlerinde yıkıma devam etmek isteyen ekiple yaşanan sert tartışmalar ve iş makinalarının önüne yatılması sonucu yıkım yine engellendi... Yine gecelemek için çadırlar kuruldu. Gönüllüler 29 Mayıs’ta önce basın toplantısı sonra konser ve ardından film gösterimi kararı da aldı...
29 mayıs sabahı 05.00 sıralarında polis Gezi Parkı’nda kalanlara müdahale etti. Hem de ne müdahale; coplar, gaz bombaları ve akıl almaz bir şiddetle... Çadırlar yakıldı, insanlar sürüklenerek, dövülerek parktan çıkarıldı... Zamanın Başbakanı Erdoğan, “ne yaparsanız yapın orası için karar verdik, yapacağız” diyerek işaret fişeğini daha çaktıktan sonra polis 30 Mayıs’ta bir kez daha bütün gücüyle saldırdı. Bu çok sert müdahaleye karşın kalabalık giderek artıyordu...
Olaylar 31 Mayıs’ta iyice çığırından çıkmıştı... Polisin acımasız müdahalesi Halk Tv ve Ulusal Kanal’da yayınlanmaya başlandı. Diğer televizyonlar utanç verici biçimde penguen belgeseli, film gösterimi, eğlence programı yayınlarken Bu iki televizyonun görüntüleri tüm ülkeyi ayağa kaldırdı. Ankara, İzmir, Mersin, İzmit, Konya, Manisa, Zonguldak, Marmaris ve Adana’da halk sokaklara çıktı...
-Gezi direnişi başlamıştı!..
Her yer Taksim her yer direniş!..
Durdurulması olanaksız bir sel gibiydi...
Eskişehir’de, Antalya’da, Bodrum’da, Edirne’de, Trabzon, Ordu, Tunceli, Kayseri’de, Kahramanmaraş, Isparta ve Erzurum’da, kısacası Türkiye’nin her yerinde insanlar ellerinde bayraklar, tencere, tavalar sokaklardaydı...
Her yerde eylemler, her yerde polisin ağır saldırıları sonucu insanlar yaralanıyor, gözünü kaybediyor, kafasından plastik mermiyle vuruluyor ama hiç kimse bir milim geri adım atmıyordu... Türk Tabipler Birliği polisin hedef gözeterek saldırdığını açıklıyor, Uluslararası Af Örgütü çevik kuvvetin “orantısız güç” kullandığını dünyaya duyuruyordu...
Bu “iç savaş” görüntüleri karşısında Başbakan sıfatlı muhterem, ateşin üzerine benzinle giderek toplumu iyice çileden çıkaran açıklamalar yapıyordu:
-Evet cami de yapacağız. Bunun iznini CHP genel başkanından alacak değilim. Bize oy verenler bunun yetkisini verdi zaten... Topçu Kışlası’nı da yapacağız. İçerisinde kültür merkezi AVM veya rezidanslar olacak. Camiyi maksim Gazinosu’nun arkasına yapacağız. AKM’yi yıkıp aynı adla yeni opera binası yapacağız...
Başbakanın bu sözlerinden sonra olaylar iyice kontrolden çıkmıştı... Oluk oluk kan akıyor, on binlerce gaz fişeği, içine kimyasal maddeler karıştırılmış tazyikli su, plastik mermi ve biber gazı, yüzlerce insanın ağır yaralanmasına neden oluyordu...Sonra ölüm haberleri gelmeye başladı... Eskişehir’den, Hatay’dan, Adana’dan, İstanbul’dan, her yerden... Günler geçtikçe bilanço ağırlaşıyor, ölümler ve yaralanmalar artıyordu. Özellikle İstanbul Ankara ve İzmir’e sürekli olarak polis takviyesi yapılıyordu. Başbakan polisleri “destan yazan kahramanlar” olarak övüyor, mükafatlandırılacaklarını müjdeliyordu!..
Bir ayı aşkın süre devam eden Gezi Direnişi sırasında gencecik çocuklar kurşunla, dövülerek, damdan atılarak öldürüldü. Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Mehmet Ayvalıtaş, Berkin Elvan hayatını kaybetti. Ekmek almaya bakkala giden Berkin kafasına isabet eden gaz fişeği sonucu 297 gün yoğun bakımda bilinci kapalı olarak yattı. Öldüğünde yalnızca 16 kilo geliyordu... Polis Komiseri Mustafa Sarı, polis memuru Ahmet Küçüktağ olaylar sırasında yaşamını yitirenler arasındaydı...
Olaylarda 8 bin 163 kişi yaralandı. Onlarca kişi gözünü kaybetti... Binlerce kişi göz altına alındı. Çok sayıda kişi işten atıldı...
-Gezi Direnişi ise bir “milat” olarak Tarihe geçti... Özellikle yiğit kadınlar ve gençler başta olmak üzere...
“Çok endişeliyim!..”
Gezi Direnişinin üçüncü yıldönümünde, 30 Mayıs’ta Saray, Paris’te yaşanan protesto olaylarında eylemcilere sert davranan Fransız polisini kınadı:
-Paris’te yaşanan olaylardan dolayı endişeliyim. Protesto haklarını kullananlara Fransız polisinin uyguladığı şiddeti kınıyorum. Gezi olaylarındaki görüntülerden rahatsız olanların Paris’teki olaylar karşısındaki rahatlığı doğrusu bizi çok üzüyor...
Saray çok haklı! Gerçekten de Fransız polisi yeni çalışma yasasını protesto eden eylemcilere karşı çok gaddar, çok zalim, çok iğrenç bir müdahale içinde... Hele o, bir kadını saçlarından çekerek tartaklayan polis fotoğrafı tam anlamıyla rezillik!.. Sözcü gazetesi, neredeyse tıpatıp aynı iki fotoğrafı dün birinci sayfadan vermişti: İzmir ve Paris’te saçlarından kavranıp tartaklanan iki kızcağız!..
Umarım bu son derece endişe verici müdahalelerde çocuklar öldürülmez, onlarca insanın gözü çıkarılmaz , 8 bini aşkın insan yaralanmaz... Hele bu vahşeti yaratan polislere bir de 24 maaş ikramiye verilip sırtları sıvazlanırsa işte o zaman tam bir felaket olur...
-Saray’ın bu yüksek vicdanlı endişesine yürekten katılıyorum...
https://twitter.com/umit_zileli