ŞAŞIRDIM
Bu durumu mantıklı biçimde açıklayabilen biri çıkar mı?
Haberin sadece iki cümlesini okuyalım önce;
Aracından ruhsatsız silahlar ve el bombası çıkan Sadık Yıldırım, Instagram hesabından ‘İki saatte çıkarım’ yazdıktan ve polisleri tehdit ettikten iki saat sonra gerçekten serbest bırakıldı.
Sadık Yıldırım serbest bırakıldıktan sonra attığı sosyal medya mesajlarında hem kendisini gözaltına alan polislerle dalga geçti hem de “hesabını soracağım bunun” diye tehdit etti.
Bu kişi Ankara’da lüks lokantaları ve bazı ticari işletmeleri olan Ağrılı bir aşiret mensubuymuş.
Yıldırım’ın aracı rutin bir güvenlik kontrolü sırasında durdurulmuş.
Arkasında koruma olduklarını söyleyen birkaç araç da durmuş.
Yıldırım’ın otomobilinde gözle görülür biçimde silahlar fark edilince polisler işlem yapmaya başlamış.
Otomobil iyice aranınca el bombaları ve uyuşturucu madde de çıkmış.
Gözaltına alınmak istenen Yıldırım, polislere orada ağır hakaretler savurmuş, “Siz kimsiniz ki beni götürüyorsunuz?” diye bağırmış.
Ama polisler aldırmamışlar ve bu kişiyi gözaltına almışlar.
Sadık Yıldırım, eli kelepçeli İzmir Bornova Emniyet Amirliği’ne götürülürken cep telefonundan polislerin fotoğrafını çekmiş ve bir de üstüne bunu Instagram hesabında paylaşıp altına şunu yazmış;
“Kim aldırdı lan bizi? 18 kişi yol gidiyoruz diye çete mi olduk yani? 3 ruhsatsız silah, 3 ruhsatlı silah, 2 uzun namlulu 50 gr dalga lirika, bir tane el bombası. En fazla 1-2 saate çıkarım ben. İstediğiniz kadar uğraşın.”
Ve gerçekten dediği oluyor.
Tam iki saat sonra polisler neredeyse özür dileyerek Yıldırım’ı serbest bırakıyor.
Ancak yaptığı güç gösterisini sosyal medyada paylaşması başına iş açıyor.
Yıldırım tekrar gözaltına alınıyor, üzerinde iki ruhsatsız tabanca çıkınca bu kez tutuklanıyor.
Arkasındaki güçler belli ki olay bu kadar rezil hale gelince çaresiz, adamlarını satıyorlar.
Peki kim bu adam?
Gücünü nereden alıyor?
Bunu söyleyen yok ama adamın sosyal medya fotoğraflarına bakınca bu anlaşılıyor aslında.
Örneğin son zamanlarda ortaya çıkan bütün karanlık kişilerin olduğu gibi, Sadık Yıldırım’ın da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile hatıra fotoğrafı var.
Eski Başbakan Binali Yıldırım’la da fotoğraf çektirmiş.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkan Yardımcısı Taner Doğangüzel ile makamında fotoğrafı var.
Yine KOM müdürlerinden Selçuk Koç da bu kişiyi makamında ağırlamış.
Antalya Emniyet Müdürü Murat Ulucan ve Çorum Emniyet Müdürü Murat Kolcu ile pek sıkı fıkı.
Çok belli ki, Sadık Yıldırım’ın arkasındaki “devlet görevlileri” bunlarla sınırlı değil.
Zaten başka türlü bu adam bu kadar pervasız olamaz.
Ve yine çok belli ki, muhtemelen o çok yakın ilişkide olduğu kişilerden biri ya da birkaçı Bornova Emniyeti’ni arayıp “Siz ne yapıyorsunuz, bırakın o adamı” demişler.
Türkiye’nin getirildiği hale bakar mısınız?
Zırt pırt “Bitti sizin döneminiz, artık yeni Türkiye var” diye çığlıklar atan saray soytarıları aslında haksız değiller.
Yeni Türkiye böyle bir yer artık.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Hizmet anlayışı kalitesiz olunca bu sonuç çıkıyor ortaya
Bu fotoğrafı Beylerbeyi’nden Çamlıca’ya çıkan caddenin paralelindeki sokaktan çektim.
Burada bayramdan önce bir kazı çalışması yapıldı.
Boru mu döşendi, elektrik hattı mıydı yoksa başka bir şey mi bilemiyorum.
Günlerce kazılı ve toprak yığılı olarak çevreye sıkıntı yarattı.
Sonra gelip çukuru kapattılar.
Üstüne de asfalt döktüler ve gittiler.
Oysa bu yol parke yoldu.
Şimdi asfalt, yamalı parke yola dönüştü.
Nasıl bir hizmet anlayışı, nasıl bir estetik bakış, nasıl bir belediyeciliktir anlamadım.
Belli ki hepsinde de “nitelik” eksik.
Baz düşük olunca böyle oluyor işte.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Sedat Peker’i çok kızdırdılar
Korana ile mücadele ettiğini ve hastalığı yenmek üzere olduğunu söyleyen Sedat Peker, uzun bir aradan sonra uzun tweetleri ile yeniden hayatımıza girdi.
Peker önceki gün yazdığı 50 tweetle gündemi bombaladı.
Devlet içindeki yolsuzlukları ve çürümeyi, bu kez geçen yılın sonunda şüpheli biçimde ölen Burhan Kuzu’nun ilişkileri üzerinden anlatan Peker, “Anlattıklarımla 50 ülkede hükümet yıkılır, burada bir şey olmuyor, gazeteciler daha sorumlu davranmalı” diyor.
Peker, son açıklamalarını “Biz yazmıştık zaten, biliyorduk bunları” diyen bazı gazetecilere ise dün ateş püsküren tweetler attı.
“Kendini gazeteci olarak tanımlayan bazı arkadaşlar cumartesi günü yaptığım paylaşımlar için galiba mesleki bir kompleks göstererek, ‘Biz zaten bunları biliyorduk’ demişler. Bence bu şahıslar yazdığım tweetleri bile okumamışlar. Uyuşturucu baronu olarak bilinen Zindaşti’yle ilgili bölümü yazıp tamamladıktan sonra ‘Bunları zaten Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’ın yaptığı haberlerden dolayı biliyorsunuz, lütfen bundan sonra yazacaklarımı dikkatlice okuyun’ diye not düşmüştüm” diyen Sedat Peker, gazetecileri sorumlu habercilik yapmaya çağırıyor.
Peker, bu konudaki tweetlerini şöyle bitirmiş; “Bana karşı olan gıcıklığınızı, kızgınlığınızı, kıskançlığınızı bir kenara bırakırsanız ve bu konularla ilgili yakıştığı gibi haberler yaparsanız bence gazetecilik ahlakına daha layık bir şekilde davranmış olursunuz.”
BUNU YAZMAK GEREK
Başarı çok gurur verici ama geçmişi de harcamamak gerek
Olimpiyatlar bitti, iki altın, iki gümüş toplam 13 madalya kazandı milli sporcularımız.
Amerika’nın birinciliği aldığı madalya sıralamasında ise 35’inci sıraya oturduk.
Bugüne kadar hiç varlık gösteremediğimiz spor dallarında kazanılan madalyalar elbette hepimizin göğsünü kabarttı, hepimizi çok mutlu etti.
Spor Bakanı, olimpiyatlar boyunca Tokyo’da kaldı, bazı anlarda amigo gibi sevindi, sloganlar attı.
İktidar ve medyası da bu olimpiyatlarda kazanılan başarının tarihi bir rekor olduğunu ileri sürdü.
İlk anda hepimiz bu söyleme kendimizi kaptırdık doğal olarak.
Ancak sonra geçmişi biraz araştırınca durumun biraz farklı olduğu ortaya çıktı.
Öncelikle Olimpiyat başarı sıralamasında, toplam madalya sayısı değil, kaçının altın, kaçının gümüş ve kaçını bronz olduğu önemlidir.
1948 yılında Londra Olimpiyatları’na 58 sporcu ile katıldık ve 6 altın, 4 gümüş ve 2 bronz olmak üzere toplam 12 madalya aldık.
Bu başarı ile madalya sıralamasında 6’ncı sıraya oturduk.
1948 yılı Londra Olimpiyatları’nda sadece 19 yarış dalı vardı. Buradaki başarı oranımız yüzde 21 (12/58) oldu.
2020 Tokyo Olimpiyatları’na ise 108 sporcu ile katıldık ve 2 altın, 2 gümüş ve 9 bronz olmak üzere toplam 13 madalya aldık. 1948 yılında yüzde 21 olan başarı oranımız yüzde 12’ye (13/108) geriledi.
Dünya sıralamasında 1948 yılında 6’ncı sırada olan ülkemiz, son olimpiyatlarda 35’inci sıraya geriledi.
1960 Roma Olimpiyatları’na 49 sporcu ile katıldık, toplamda 9 madalya aldık ve yüzde 18 başarı oranıyla sıralamada Olimpiyat 7’ncisi olmayı başardık.
Tabii geçmiş yıllardaki bu başarıyı özellikle güreşe borçluyuz.
Bir kere daha altını çizmek istedim, bir yıl gecikmeli yapılan 2020 Olimpiyatları’ndaki başarımız asla küçümsenemez, ancak iktidar medyasının “böyle başarı görülmedi” algı operasyonunu da belirtmek zorundayız.
NOT: Katkısı için okurum değerli Bora G.’ye teşekkür ederim.
FIKRA GİBİ
Sayın Bakanımız değerlendirmeye almış
Zaten biliyorduk da yangınlarla birlikte Orman Bakanı’nın ne kadar beceriksiz olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
Bir dediği bir dediğini tutmayan, sürekli bocalayan bu bakanın son açıklamasını inanın fıkra dinler gibi dinledim.
Bakan Bey, geçmiş kameraların karşısına “Yunanistan baş edemediği yangınlarla ilgili bizden uçak talebinde bulundu” diyor.
Doğal olarak bakanın, “Yunanistan’a üzgün olduğumuzu çünkü bizde uçak olmadığını söyledim” demesini beklersiniz değil mi?
Hayır, öyle olmadı.
Bakan şöyle dedi; “Durumu değerlendiriyoruz.”
İyi de neyi değerlendiriyorsunuz bu bir.
İkincisi, sanki elinizde uçak var.
Deyin ki var, siz değerlendirene ve uçak gönderene dek ne kadar yer daha yanacak bunu biliyor musunuz?
https://twitter.com/can_atakli_