KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bu ne tuhaf bir rektör böyle?
Sanki biraz da benim yüzünden oldu diye üzüntüye de kapıldım.
Birkaç gün önce İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsünün sanki bir “Nazi kampına” dönüştürüldüğünü yazmıştım.
Erdoğan’ın atadığı “yeni tür rektörlerden” biri olan Prof. Dr. İsmail Koyuncu kampüs içinde yer alan İTÜ Vakfı okulları ile Arı Teknokent’e gidiş-gelişlerin sadece tek kapıdan yapılması talimatı vermişti.
Bu nedenle, hem kampüs içi hem de kampüs dışı trafik kaosu yaşandığı gibi buralardan hizmet alan, öğrenci, öğretmen, veli, çalışan ve hizmet alan herkes zora sokulmuştu.
Nedenini aşağı yukarı tahmin ettiğimi, “yeni tür rektörlerin bilim, kültür, eğitim ve en önemlisi Atatürk ilke ve devrimleri ile pek barışık olmadıklarını, buna karşı İTÜ Vakfı veya Arı Teknokent yönetimlerinin çağdaş, medeni insanlardan oluştuğunu, bunun da yönetimde alerji yarattığını” belirtmiştim.
Bu yazımdan sonra Nazi kampı yöneticisi gibi davranan rektörün uygulaması sonucu üniversitenin eski rektörlerinden Gülsün Sağlamer’e yapılan ağır terbiyesizliği öğrendim.
İsterseniz; Türkiye’nin nadir kadın rektörlerinden Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’e, yeni İTÜ rektörünün reva gördüğü muameleyi bizzat kendi kaleminden okuyun.
Can Bey
Dün yaşadığım bir olayı da sizinle paylaşmak isterim.
Rektörlük nedense İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları’nın Yönetim Kurulu Üyesi ve Kurucu Temsilcisi olarak benim, Yönetim Kurulu Üyesi Murahhas Aza Lerzan Özkale’nin ve Genel Müdür Nevzat Özkök’ün kampüse girişlerini yasaklamış.
Dün Maslak Kampüsüne gittim.
Nükleer kapıdan arabamla girdim, otomatik sistem engellemedi geçtik.
Sonra okulların olduğu bölgeye geçmek için Cami’nin yakınına 80.000TL ödeyerek koydukları bariyeri de geçerek okulların bulunduğu bölgeye girdim.
Sonra aynı yoldan dönerken beni bariyerde durdurdular ve “Bu tarafa geçemezsiniz. Yasak” dediler.
“Yazılı emiri göreyim” dedim.
“Yok” dediler.
“Sadece plaka bildirdiler” dediler.
Ben de şoförüme arabadan çantamı vermesini söyledim, getirdi, döndüm onlara , “O zaman yasak plakaya bana değil. Ben yürüyorum durdurabiliyorsunuz durdurun” dedim.
Güvenlik Müdürü’nü benim dönemimde işe almıştık.
Yazık kendisi olanlardan o kadar üzgündü ki ben de onun çaresizliğine üzüldüm.
Neyse…
Günlük yürüyüşümü de onların sayesinde sevgili üniversitemin kampüsünü baştan başa yürüyerek tamamladım.
Sonra kampüs merkez yaya kapısından çıkıp beni bekleyen arabama binip uzaklaştım.
Önemli bir anı olarak bunu da sizinle paylaşmak istedim.
Değerlerimizi korumaya çalışmaktan vazgeçeceğimi sanıyorlar.
Ne büyük yanılgı.
Rezilliği görüyorsunuz değil mi?
Yeni tür rektörler bunları yaparken hiç mi utanmazlar?
ANALİZ
Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesi sarayı alt üst etti…
Bazen kendi kendime çok seviniyorum.
Her gün Korkusuz’da yazı yazıyorum.
Her gün Flash TV’de akşam iki saatlik haber program yapıyorum.
Her gün kendi Youtube kanalım için sohbetler hazırlıyorum.
Her birinde de ülke sorunlarına olabildiğince dikkat çekmeye çalışıyor, eleştiriler yapıyor, önerilerde bulunuyorum.
Muhalefete ısrarla söylediğim bir şey var.
Şöyle diyorum: “Tayyip Erdoğan’la uğraşmanın bir anlamı yok. O zaten tek adam ve ne söylerseniz söyleyin ona bir şey yapılamıyor. Oysa devletin bakanları dahil diğer görevlileri çoğu kez keyfi emirleri uygularken suç işliyorlar hatta bazıları bu nedenle anayasa suçu bile işliyor. O halde bütün gücünüzle bu görevlilerin üzerine gidin, yaptıkları usulsüzlüklerin mutlaka hesabını soracağınızı söyleyin, hatta her gün suç duyurularında bulunun.”
Cumartesi günü Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımı okuyunca çok hoşuma gitti.
Biraz da kendime pay çıkardım.
Şöyle demiş Kılıçdaroğlu: “Bu ülkenin bürokratlarına sesleniyorum; halkımızı da şahit olmaya davet ediyorum. Unutmayın, Türkiye devletini şahıs devletine değiştirmiş bir kişi ve ailesi var. Bu şahsın ve ailesinin kişisel çıkarlarına zorlanmış bir kısım devlet memurları var bazıları çok baskı altında bunun da elbette farkındayız. Ancak unutulmalıdır ki devlete değil şahsi çıkarlara hizmet etmenin sorumluluğu var. İktidarın değişmesine az kaldı. İktidar değiştiğinde, soruşturmalar başlayacak ve eminim ki bu bürokratların bir kısmı eminim ki; ‘efendim, emir aldık, uygulamak zorunda kaldık’ diyecekler. Açıkça söylüyorum; vazife namına mafyatik düzene hizmet edemezsiniz. 18 Ekim Pazartesi itibariyle bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. ‘Emir almıştım’ diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı her ne yaptırılıyorsa, Pazartesi itibariyle durun. Bu illegal paralel sistemlerden elinizi eteğinizi çekin.”
Kılıçdaroğlu bugünü işaret ediyor.
Demek ki yarından itibaren hala suç işlemeye devam eden kim varsa başına gelecekleri de peşinen kabullenmiş olacak.
Saray tabii ki bu sözlere çok öfkeli.
Erdoğan dün Afrika’ya gitmek üzere yola çıkarken ateş püskürdü, Kılıçdaroğlu’na her zamanki üslubuyla “Sen kimsin yaa” diye bağırdı.
Belli ki can evinden vurdu iktidarı Kılıçdaroğlu.
Haydi hayırlısı.
ŞAŞIRDIM
Z Kuşağı en çok oyu CHP’ye vermiş
Şaşırmamın nedeni şu: Yaygın inanç CHP’nin Z kuşağı denilen ilk seçimde oy kullanacak gençler arasında pek tutulmadığı yönünde.
Yorumlar genellikle, “CHP çok hantal parti. Z kuşağı zehir gibi. CHP’ye oy vermez” şeklinde.
Peki bu yorumları yapanlar Z kuşağının oylarını kime vereceğini düşünüyorlar?
Orası da biraz karışık.
Kimi HDP, kimi İyi Parti’yi, kimi de Muharrem İnce’yi gösteriyor, pek çok kişi de “oy sandığına bile gitmezler” görüşünde.
Ancak ORC Araştırma’nın yaptığı son araştırmaya göre CHP Z kuşağında birinci çıkmış.
Ankette Z kuşağına “Bu pazar genel seçim olsa hangi partiye oy veririsiniz?” sorusuna yöneltilmiş.
Sonuç;
Yüzde 33.8 CHP
Yüzde 11.4 AKP,
Yüzde 6.6 İYİ Parti
Yüzde 7,2 MHP
Yüzde 5.3 HDP
Yüzde 2.1 DEVA
Yüzde 0.9 Gelecek
Yüzde 0.8 Saadet
Yüzde 0.7 Diğer partiler
Yüzde 13.4 Kararsız
Yüzde 17.8 Oy kullanmayacağım
Aslına bakarsanız “sandığa bile gitmezler” görüşü galiba yorumlara en yakın çıkan sonuç olmuş.
Çünkü kararsız ve oy kullanmayacağım diyen Z kuşağı gençlerinin oranı yüzde 31.2
Bu oran CHP’nin biraz altında ama başta AKP olmak üzere bütün partilerin üstünde.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Peki Amerikalı papaz ve Alman gazeteci hapisten nasıl kurtuldu?
Alman Başbakanı Merkel artık siyasetten tamamen çekiliyor.
Şaka bir yana 16 yıldır ülkesini yönetiyor.
Ama “artık yeter” dedi ve seçimi bile beklemeden partisinin başından ayrıldı.
Merkel şimdi bazı ülkelere veda ziyareti yapıyor.-
Cumartesi günü İstanbul’a geldi, Erdoğan’la görüştü.
Görüşmeden sonra iki lider sorulara cevap verdiler.
Tabii yine sadece saray medyasının alındığı bu açıklamalar sırasında bir Alman gazeteci, “Ortak yoldan bahsettiniz, son 16 yıldan bahsettiniz. İnsan hakları ve tutuklu Alman vatandaşları konusuna değinmek istiyorum. Bu konuda ilerleme olup olmadığı konusunda bir fikriniz var mı?” diye sordu.
Merkel bu soruya: “Siz de bazı vakaları biliyorsunuz, tabi ki başarılar da oldu fakat yeni vakalar eklendi. Boşuna görüşmediğimizi düşünüyorum, farklı bakış açıları var. Terör suçlamasıyla ilgili, görüşmeler genelde başarılıydı diyebilirim” cevabını verirken Erdoğan’ın cevabı çok ilginçti.
Şöyle dedi; “Şunu hiçbir zaman bir kenara koyamayız. Her ülkede yargı bağımsızdır. Türkiye’de de yargı bağımsızdır, yargının vereceği karara müdahale etmem mümkün değil.”
Ne kadar ilginç değil mi?
Madem öyle, peki Trump’ın bir telefonu ile Amerikalı papaz Brunson nasıl oldu da cezaevinden çıkarıldı ve apar topar ülkesine gönderildi?
Erdoğan’ın “Bu can bu bedende oldukça o gazeteci hapisten çıkamaz” dediği Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel de Merkel’in “ısrarlı talebi” üzerine serbest bırakılmadı mı?
Acaba Merkel’in aklına da Deniz Yücel gelmiş midir o sırada ve içinden kıs kıs gülmüş müdür?
KOMİK
Yeni uyandılar bunu da mağduriyete çevirdiler
Sarayın en hareketli gazetesi Akit, geçen hafta “Şer ittifakının hedefi Erdoğan’sız Türkiye” manşetini atmıştı.
Bu çok söylenen bir söz.
Hatta muhalifleri “Erdoğan düşmanlığı gözünüzü bürümüş” gibi saçma sapan şeyler söyleyenler de var.
Akit’in manşetinde ilginç olan haberin devamı.
Şöyle demişler: Türkiye’nin küresel güç olma yolundaki yürüyüşünü engellemek isteyen dış güçler ve yerli işbirlikçileri ülkemize operasyon çekiyor. Suriye’deki terör saldırılarını, burnumuzun dibindeki adaların silahlandırılmasını, finans operasyonlarını, suikast söylemi ile kaos ortamı arayışlarını, yerli ve milli vakıflara yönelik zorbalıkları değerlendiren stratejistler ‘dört koldan yürütülen saldırıların hedefi Erdoğan’sız Türkiye’ dediler.”
Haberde iki de isim var, onlar stratejistmiş meğer.
İşe bakın ki Türkiye küresel güç olacak, ama bırakmıyorlar.
Kaç yıldır dilimizde tüy bitti, Yunan adalarının nasıl işgal edildiğini anlatıyoruz, duymak bile istemiyorlardı, şimdi “Adalar” diye tutturuyorlar
10 yıldır iktidarın terör örgütü olarak nitelediği PYD’ye yapılan Amerikan yardımını anlatıyor ve “Madem terör örgütü niye kılınızı bile kıpırdatamıyorsunuz” diye soruyorduk, şimdi Suriye üzerinden terör geliyor diye ağlaşıyorlar.
Üstüne bir de kendi yarattıkları kötü ekonomiyi de başkalarının sırtına yüklemeye çalışıyorlar.
İşleri çok zor vallahi.
https://twitter.com/can_atakli_