ANALİZ
 

CHP İLKELERİNİN ALTINDA EZİLİYOR
 

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı henüz istifasını vermedi ama kendi partisinden fazla CHP'yi karıştırdı. CHP Genel Başkanı'nın “Seçimle gelen seçimle gider” türü sözleri Melih Gökçek'e destek olarak algılandı bazı çevrelerde. Bu da ister istemez bir öfke yarattı. Kimi densiz AKP yandaşları da Gökçek'in CHP'ye geçeceğini bile söylediler.
Bütün siyasi hayatı boyunca CHP'ye düşmanlık yapan, her fırsatta CHP'yi, oradan hareketle Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerini karalamaya çalışan Melih Gökçek'in CHP'den destek alması elbette mümkün değil ve bu düşünülemez bile.
Peki, o halde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu neden Gökçek'e destek olarak algılanacak açıklamalar yaptı?
Aslında Kılıçdaroğlu'nun sözlerinde yanlış bir şey yok. Aynen şunu söyledi Kılıçdaroğlu; “Milli irade diyoruz. Milletin iradesi diyoruz. Seçim ile gelen seçim ile gitmeli diyoruz. Bunun dışındaki bütün yolları doğru bulmuyorum. Bir kişi seçim ile gelmişse onu makamından edecek kişi ise, ona oy veren vatandaşlar olması lazım. Bu tür yaklaşımları doğru bulmadığımı daha öncede ifade etmiştim. Bu sadece AK Partili belediye başkanları için değil bütün belediye başkanları için geçerli bir kural. Varsa bir yolsuzluğu, usulsüzlüğü, bir yasa dışı varsa İçişleri Bakanlığı gereğini yapıyor. Onun dışında insanları zorla istifaya zorlamayı doğru bulmuyorum, demokratik de bulmuyorum, ahlaki de bulmuyorum.”
Burada yanlış olan CHP'nin demokrasi ve hukuka bağlı bir parti olarak savunduğu ilkelerin Melih Gökçek gibiler için geçerli olmamasıdır. Gökçek ve onun gibiler için demokrasi, hukuk, özgürlükler sadece hedefe varılması için binilen bir tramvaydır. Siyasi yaşamı boyunca bu kavramları hiç ağzından düşürmemiş ama bunlara bir kere bile uymamıştır. Tayyip Erdoğan'ın iki dudağına baktığı bilinmeyen bir gerçek değildir. Seçimlerde hile yaptığı konusunda çok yaygın bir kanaat de herkesin zihninde yerleşmiştir. Bu nedenle demokrasi ve milli irade sayesinde gelmeyen birinin yine aynı yöntemlerle yerinden edilmesi aslında çok normaldir.
Buna karşı CHP bir ilkeler partisidir. Demokrasi, hukuk, özgürlükler konularında yanlış nerede yapılıyorsa ona karşı çıkmayı kendine görev bilmiştir. Melih Gökçek ve benzerlerine yönelik yapılanlara aklı başında hiçbir CHP'li karşı çıkmaz ve ona destek olmaz, ama savunduğu ilkeler söz konusu olunca buna “aferin” deme şansı da yoktur. İlle karşı çıkacaktır çünkü fıtratında vardır bu.
Yine de CHP lideri keşke bu konuya hiç girmese ya da çok daha kısa biçimde meramını anlatabilseydi.
Sanıyorum Melih Gökçek'e destek gibi algılanan sözler nedeniyle CHP yine hak etmediği bir saldırı bombardımanı altında kalacak.
CHP Genel Başkanı elbette ilkelerini sonuna kadar savunmalı ama bunu hiç hak etmeyenleri de ayrı bir kefeye koyacak zekayı göstermelidir.

 

CANIMI SIKAN ŞEYLER
 

ŞU SİYASİ ŞANTAJ HUYUNDAN VAZGEÇİN ARTIK
 

AKP Genel Başkanı'nın azlettiği Ahmet Davutoğlu uzun bir aradan sonra yine sahneye çıktı. Nedenini anlamak pek mümkün değil. Çünkü bu Ahmet Davutoğlu'nun da defteri dürülecek, o çok belli de böyle bir aşamada hangi amaçla kendini ortaya koydu bilemiyorum. Kim bilir belki arkasında beklenmedik bir şey yatıyordur. Her ne kadar AKP içinde tepeden aşağı müthiş bir yalakalık yarışı yapılıyorsa da parti içinde kaynamaların olduğu bir gerçek. Şu anda kimse kendi kendini ateşe atmak istemiyor. O nedenle geniş bir kitlede sessizlik hakim. Sanki kopacak fırtına öncesi sessizliği var gibi. İşte böyle bir aşamada Davutoğlu'nun üstelik kendi yanlış politikalarının da neden olduğu bir sorunla ilgili “allame” edasıyla yaptığı açıklama şaşırttı. Davutoğlu'nun Barzani'nin yarattığı referandum krizi için hazırladığı 10 maddelik açıklama aslında birçok kişinin fazla dikkatini çekmedi önce. Açıkçası ciddiye alan pek olmadı. Ancak nedense MHP Başkanı pek öfkelendi. Bahçeli Davutoğlu'na ağır hakaretler içeren bir üslupla saldırdı. “Otur oturduğun yerde, sana mı kaldı bu açıklamalar, senin yanlış politikaların bunlara neden olmadı mı?” falan dedi. Davutoğlu da bu sert açıklamalarla benzer sertlikte cevap verdi. Bahçeli'nin FETÖ'cü olduğunu söyledi. AKP Genel Başkanı'nın en hassas olduğu 17-25 Aralık'la Bahçeli'yi vurmaya kalktı. Ama en önemlisi Davutoğlu AKP'ye de seslenerek uğradığı saldırı karşısında kendisine destek olunmasını istedi. AKP'den tabii ki bir destek gelmedi. Tam tersine yandaş yalaka yazarlar Davutoğlu'na “Nereden çıktın böyle, tam MHP ile harika bir ortaklık yürütürken işi bozmaya çalışan ajan mısın?” diye saydırdılar. MHP de boş durmadı. Bahçeli'den sonra genel başkan yardımcıları da Davutoğlu'na yüklendi. Bunlardan biri “Gerçekler ortaya çıkarsa Davutoğlu mahcup olur” dedi. Çıkarın o zaman gerçeği ortaya. Böyle şantaj kokan açıklamalar yapmak neyin nesi? Hep aynı mahalle kavgası edası çok can sıkıcı. “Bak açıklarım yaptıklarını rezil olursun.”
Şu üslubu bir kenara koysalar da ne biliyorlarsa açıklasalar. Nasıl olsa mahcup olmak onların sorunu değil.

 

BUNU YAZMAK GEREK
 

MAFYA YÖNTEMLERİNİ KULLANMAK “VAKA-I ADİYEDEN” OLDU
 

Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. İktidara yakın olduğunu hissedenler hiçbir şeyden korkmuyorlar. Muhtemelen başlarına bir şey gelmeyeceğini düşünüyorlar hatta benzer durumlarda kimsenin başına bir şey gelmediğini görerek buna inanıyorlar da.
Hiçbir şeyden korkmayanlar son zamanlarda mafya yöntemlerini kullanmayı ve üstelik bunu sosyal medya üzerinden milyonlarca kişiye servis etmeyi adet haline getirdiler.
İlk gördüğüm video Samsun'dan servis edilmişti. Adamın biri ofis gibi bir yerde birini koltuğa oturtmuş sürekli suratını yumrukluyor ve sinkaflı küfürler ediyor. Dayak yiyen adam FETÖ'cü polismiş. Döven de AKP'li bir vatansever. “Ulan” diyor “FETÖ'cü alçaksın ha” çakıyor yumruğu. Sonra adamı dışarı çıkarıyor, dövmeye burada da devam ediyor ve “Bu adam FETÖ'cü çağırın polisi gelsin alsın bunu” diye de bağırıyor.
Bir başka videoda bir aracın içinde arka koltuğun ortasına oturtulmuş bir adamı iki tarafındakiler kıyasıya dövüyor. Bir mafya patronu mu ne varmış adam ona hakaret etmiş cezalandırılıyormuş.
Yine bir başkasında adamın birine etek giydirmişler. Alnına tabancayı dayamışlar “Ben şerefsizim diye bağır ulan” diyorlar. Sonra da adamın eline bir tabanca verip kendi bacağından vurduruyorlar.
Yine benzer bir video da Konya'dan geldi birkaç gün önce. Galatasaray taraftarı üniversite öğrencisini yakalamışlar yumrukluyorlar elindeki imzalı formayı alıyorlar.
Hiç korkmuyorlar bunları yaparken. Filme çekiyorlar yaptıklarını. Bunları bu ülkenin polisi, savcıları, hatta muhtemelen Adalet Bakanı da görüyor. Peki, ne oluyor? Hiçbir şey. Usulen bir gözaltı yapılıyor galiba. Sonra hepsi yine sokaktalar.
Tabii burada rezil bir durum da şu; bu eylemi yapan ve filme çekenler erkekçe davranmıyor. Kalabalık gruplar tek kişiye uyguluyor bu şiddeti. Eli kolu bağlı ya da alnına silah dayanmış adamı dövmek kolay tabii. Merakım bunu utanmadan servis edebilmelerine…

 

KAFAMI BOZAN ŞEYLER
 

MADEM MÜFTÜ ile BELEDİYE MEMURU AYNI NİYE BU KADAR DAYATIYORSUNUZ?
 

Sonunda müftülerin nikâh kıyabileceklerine ilişkin kanun Meclis'ten geçti. Bundan sonra belediyelerin nikâh memurları, nüfus müdürlüğü yetkilileri ve köylerde muhtarlardan sonra artık müftüler de nikâh kıyabilecekler. Doğal olarak müftülere nikâh yetkisi verilmesi muhalefetin eleştiri oklarına hedef oldu. Çünkü müftüye dolayısıyla onun görevlendireceği imamlara nikâh yetkisi verilmesi halinde çocuk yaşta evlilikler artacak, medeni kanun delik deşik edilecek. Tabii asıl önemli olan şu; devlet medeni kanunu bir kenara bırakıp “bu ülkede Müslüman inananlara saygı gösterilecek” müftülere nikah yetkisi vermesinden bir süre sonra “nikâh dini esaslara göre resmileştiğine göre evlilik kurumunda İslami kurallar geçerli olsun” talepleri gelecektir. Bu nedenle müftü nikâhını getirmek ve savunmak aslında tam bir din istismarıdır. İnancı kullanarak toplumu kandırmaktır.
Müftü nikâhını çok savunanların eleştirenleri “laikler işte böyle” diye küçümsediğini “papaz nikâh kıyıyor da imam kıyınca niye laikliğe aykırı” dediğini görüyoruz. Hatta iri yazarlardan biri “Buna cevap ver CHP oyumu sana vereyim” falan gibi bir şeyler bile söyledi. Oysa bu gerçek değil. Papazın kıydığı nikâh resmi nikâh sayılmıyor. Resmi nikâh ayrıca kıyılıyor. Ayrıca Türkiye'de de resmi nikâh kıyıldıktan sonra isteyenler imam nikâhı olarak adlandırılan dini nikâhı yapabiliyorlar. Bu gerçek söylendiğinde iktidar temsilcileri “Müftü dini nikâh kıymayacak ki, belediye memuru nasıl nikâh kıyıyorsa öyle olacak. Dini nikâh yaptırmak isteyenler bunu ayrıca talep edecekler” diyorlar. Madem öyle bu dayatma niye o zaman? Evlendirme memurluklarının önünde kuyruk oldu da mecburen müftüler mi devreye sokuluyor yani? Kandırırken bile böyle saçmalık yapılınca insanın kafası bozulmaz mı?

https://twitter.com/can_atakli_