ÇİVİ

“Düz Çizgi”yi takip eden okurlar iyi bilirler...

Uzun yıllardır, bu güzelim ülkenin ne hale düşürüldüğünü, nasıl bir “kabile devleti” haline dönüştürüldüğünü, adeta çekirge sürülerinin istilasıyla “çivisi çıkmış” bir memleket haline getirildiğini, örnekler vererek anlatırım...

-Ancak, şu son birkaç ay içinde yaşadıklarımızdan sonra, fikrimi değiştirdim!..

Eğer, adam gibi bir ülkede, hükümeti silip süpürecek, o hükümetin üyelerini insan içine çıkmaktan men edecek, iktidar partisini tarihin çöplüğüne uğurlayacak, “17 Aralık” gibi, korkunç bir yolsuzluk ve rüşvet skandalından, bu ülkeyi yöneten(ler), üstüne bir de seçim kazanarak çıkıyorsa...

Eğer, ülkenin muktediri, her şey son derece açık şekilde ortadayken, milyar Avro’lar, vakıflar, araziler, ayakkabı kutuları, adam boyu kasalar, para sayma makineleri, inkâr edilemeyen akçalı telefon muhabbetleri, “komşu ülkeyle nasıl savaş çıkarırız” tapeleri sürü sepet ortalığa saçılmışken, bir de üstüne, alay eder gibi MİT Yasası çıkarıp, kocca ülkeyi tamamen kendine bağlı bir istihbarat devleti haline getirebiliyorsa...

Eğer, ayan beyan ortada olan rüşvetler için açılan, komedi filmi tadında Meclis soruşturmasında, kürsüye gelen, gelmeye cüret eden sabık bakan, milletin vekillerinin gözlerinin içine baka baka, hiç utanıp sıkılmadan, bileğindeki 700 bin TL’lik saati anasının ak sütü gibi helal parayla aldığını, garanti belgesinde adının yazdığını, saati gazete ilanında görüp beğendiğini söylüyor, aksini iddia edenlere “alçak, şerefsiz” diye hakaret yağdırıyorsa, daha sözleri havada uçuşurken tüm söylediklerinin yalan, faturanın sahte, garanti belgesinin üstünde ismi olduğu, hem de bizzat saat firması tarafından ortaya koyuluyorsa, bir de üstüne firmanın satış elemanı, Türkiye Cumhuriyeti bakanının sözlerine “komik” sıfatını yapıştırıyorsa...

Eğer, bu ülkenin şerefli insanları, pırıl pırıl askerleri, yurtsever aydınları, bizzat başbakan ve adamlarının itirafıyla “komplo” sonucu yıllardır hapislerde çürütülüyor, tüm sahtekârlıklar, yalanlar, dolanlar ortaya dökülmesine karşın zindan kapıları bir türlü açılmıyorsa... Bir de üstüne kahramanlar tutsak kamplarında ölüyor, onulmaz hastalıklara yakalanıyorsa...

Ve bu kadar kepazelik, bayağılık, çirkeflik sonrası, bu ülkenin önemli bir bölümü bu tabloyu yaratanları oylarıyla koruyor, yüceltiyorsa, o ülke için “çivisi çıktı” denilemez...

-Artık o ülkede çıkacak çivi bile kalmamıştır!..

Hapsedildiğimiz cendere


Bu yazıyı yazarken, aslında ülkenin durumunu beyinlere mıh gibi çakacak, okuduğunuz satırların anafikrini oluşturan olay, gözlerimin önünde, canlı yayında yaşandı...

Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümünde, kürsüde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu konuşurken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, yerinden kalkıp, başkanın konuşmasını şu sözlerle kesti:

-Edepsizlik yapıyorsun!..

Ardından, içindekileri saydı, döktü, celallendi, “yalan” dedi, “siyasi konuşma” dedi ve arkasına Cumhurbaşkanı’nı, Genelkurmay Başkanı’nı takıp salonu terk etti...

Gözlerime, kulaklarıma inanamadım. Televizyonun önünde uzun süre çakılı kaldım, defalarca izledim ve açıkçası ürktüm!.. Tam 12 yıldır, nasıl bir cendereye, giderek daha sıkı hapsedildiğimizi düşündüm ürpererek... Metin Feyzioğlu’nun, yüzü öfkeden kararmış, neredeyse kriz geçirecek Başbakanı, nezaketinden hiçbir şey kaybetmeden yanıtlaması, “edepsiz” lafını kibarca iade etmesi ise biraz olsun yüreğime su serpti.

Başbakanın karşısında, canlı yayında bile yaprak gibi titreyen gazeteci kılıklı zevatı düşünürseniz bana hak vereceksiniz!..

Şu tesadüfe bakın; tam da “çivisi çıkmış ülke”yi yazarken, Tayyip Bey, eski futbolculuğundan kalma müthiş bir pas vererek, yazımın “tarihe not” olarak geçmesine aracılık etti... Ve ben fikrimi bi kez daha değiştirdim:

-Bu kafa durdurulmazsa, ülkenin tabutu bile çivisiz gidecek!..


https://twitter.com/umit_zileli