Cumhuriyet gazetesi dün imzasız bir başyazı yayınladı.. Başlığı pek göz yaşartıcıydı:
-Cumhuriyet teslim olmaz!..
Hani, başka bir gezegenden gelip okusanız, pek duygulanır, oturup hüngür hüngür ağlardınız... Bu acıklı başyazıda, bugünkü iktidara nasıl boyun eğmediklerini, gerçeği aktarmaya çalıştıklarını, bunun için bedel ödediklerini, gazetenin susturulmaya ve indirilmeye çalışıldığını, dava, hapis ve benzeri girişimler karşısında bile iktidarın güdümüne girmediklerini uzun uzun anlattıktan sonra, bununla da yetinilmediği şimdi de ne pahasına olursa olsun yönetimin değiştirilmesi amacıyla yeni bir olanın devreye sokulduğu iddia edildi...
Başyazı, aslında tam da bu noktadan sonra başlıyordu!.. “En büyük gazete büyükleri”, birkaç eski yönetici ve yazarın da bu “kumpasta” etkin bir rol üstlendiğini, iktidarın gazeteye müdahale etmesine zemin ve fırsat yaratmak için onunla işbirliği yaptığını iddia ediyordu!..
-Peki ne yapmıştı, bu eski yönetici ve yazarlar?
Tam burada bu metni kaleme alan ve de isim açıklamaya bile yürekleri yetmeyen bu muhteremlerin yalanlarını, yedikleri herzeleri, yaptıkları yasa tanımazlık ve hukuki hileler neticesinde kapılarına kadar ulaşan “bedel ödeme” durumundan nasıl ölesiye korktuklarını bir bir anlatalım...
-Anlatalım ki, Cumhuriyet gazetesinin, tarihinde üçüncü kez nasıl bir işgale uğradığı ve batma noktasına getirildiği ortaya çıksın!..
Hukuku katleden hovardalar!..
Cumhuriyetin bugünkü yönetimi, 2014 yılında gayet şaibeli biçimde, eksik yönetim kurulu üyeleriyle toplanarak gazeteyi devraldı...
Bunun üzerine yönetim kurulu üyelerinden ve eski başkan vekili Alev Coşkun Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne şikayet dilekçesi verdi. Cumhuriyet başyazısı(siz başkan Akın Atalay olarak okuyabilirsiniz!) diyor ki, “Bu dilekçe üzerine Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri durumu inceledi ve 15 Mayıs 2015’te resmi yazıyla seçimin vakıf senedine uygun olduğunu tarafımıza bildirdi.” Maalesef yalan söylüyor! Hatta gerçeği ters yüz ediyor; O şikayet sonrasında ilk incelemeyi yapan müfettişlerin davacı Alev Coşkun lehine karar verdiğini saklıyor!. Daha sonra itiraz üzerine her nasılsa ikinci incelemeyi yapanların kendi lehlerine verdiği kararı açıklıyor!..
Şimdii, hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin bile bildiği bir gerçeği paylaşalım öncelikle:
-İdare aynı konuda iki ayrı karar vermez, veremez!..
Bu, idare hukukunun temel ögesidir... Ayrıca tam da o sıralarda, bugün haysiyetsizce yurtdışına tüymüş bulunan Zekeriya Öz ve benzerlerinin “borularını yüksek perdeden öttürdükleri günlerden geçtiğimizi” de bir kenara not edelim, ileride lazım olacaktır!.. Tabii ki, davacı taraf bu hukuksuzluk üzerine hem dava açtı hem de vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bu “çifte standardın” düzeltilmesi yolunda yeni bir başvuru yaptı. Bu kurumun genel müdürü Adnan Ertem, geçen gün yaptığı açıklamada “bu şikayet dilekçesinin incelendiğini, şikayetin haklı bulunduğunu, seçimlerin usul ve mevzuata uygun yapılmadığını, buna dair resmi yazının mahkemeye ve vakfa gönderildiğini”söyledi...
-İşte, bugünkü yönetimi korku ve öfkeden çılgına döndüren, kamuoyu yaratma hevesine iten budur!..
Hadi buyurun hodri meydan!..
Cumhuriyetin bugünkü yönetiminin, “korku dağları bekler” misali, gazeteden bir bir kopartılan Cumhuriyetçi yönetici ve yazarları en aşağılık şekilde suçlamasına gelince...
Ben Cumhuriyet’te 17 yıl yazar olarak çalıştım, Cumhuriyet Radyo’yu kurdum; o gazetede görev yapmak benim için şerefti... 2013 yılında ise gidilen uçurumu gördüğüm için ayrıldım, ama gazetenin bu muhterislerden kurtarılması gerektiğini her platformda söyledim ve Cumhuriyetçi çizgide mücadele veren arkadaşlarımı da destekledim, desteklemeye de devam ediyorum...
Bu girizgahtan sonra, gazeteyi ele geçirip, 90 yıllık çizgisini bir kalemde silen, malvarlığını eriten, bambaşka sularda etnikçi-cemaatçi tayfanın kuyruğuna takılan, AKP’nin kapısından kovulan solcu eskisi-liberal tiplere köşe açan bugünkü yönetimin “iktidarla birlikte hareket ediyorlar” çamuruna esaslı bir yanıtı hak ettiğini belirtmek isterim...
Başta Alev Coşkun, Mustafa Balbay ve gazeteden ayrılmak zorunda bırakılan Cumhuriyetçilerden her birinin geçmişi tüm saydamlığıyla ortadadır.
-Örneğin hiçbiri yıllarca aleyhine yazdığı çete mensuplarıyla sırf korku belasına kahvaltı masalarında fink atmamıştır!..
-Hiçbirinin hanesine “ideolojisi ile zıt” siyasetçilerin, şeylerin, şıhların önünde bel büküp, gerdan kırdığı, parende attığı görülmemiş, yazılmamıştır!..
-Hiçbiri hakkında cemaatin finansörleri olan holdinglerden “çantayla” para aldığı iddiaları ortalığa saçılmamıştır!..
-Hiçbirinin banka hesaplarında bol sıfırlı TL-Dolar-Euro birikimine rastlanmamıştır.
-Hiçbirinin Cumhuriyet geçmişinde ya da sonrasında kapısının önünde son model BMW’lar, devasa cipler Mercedesler beklememiştir!..
-Hiçbirinin 250 promil içki içtikten sonra yol ortasında sızıp altındaki cipi çaldırdığı görülmemiştir, duyulmamıştır!..
Üstelik tüm bu saydıklarımın ispatı son derece zahmetsiz, son derece kolaydır... Tabii bugünkü yönetimin yaptıklarının da!.. Ehh, madem bu denli basit, bu denli açık, o halde bu muhteremlerin alınları aksa, yürekleri yetiyorsa davet etmesi benden, icabet etmesi beylerden...
-Hodri meydan, kimin alnı ak kimin kara hep birlikte görelim!..
https://twitter.com/umit_zileli