DERSİM; ALEVİLERİ CUMHURİYETTEN SOĞUTMANIN VE CEMAATLEŞTİRMENİN PROJESİ

Tam zamanıydı!..

İçerde, dışarda iyice sıkışmıştı... Kaçak saray, maden faciaları, pisi pisine yaşamını yitiren insanlar, ayaklanma provaları, özerklik ilanları filan derken itibar yerlerde sürünmeye başlamıştı..

Dışarda zaten itibar filan kalmamıştı; bırakın medyayı, devlet başkanları en ağır sözlerle yüklenmeye, eleştirmeye başlamıştı... Şööle eskileri karıştırmanın, kalemşorlarını ortalığa salıp, “tartıştırmanın” ve tabii, gözümüzün önünde yaşananları “halının altına süpürmenin” tam sırasıydı...

Dersim isyanında karar kıldılar!..

Bir taşla çok kuş vurulabilecek bir konuydu akıllarınca... Hem ölümüne düşman oldukları Cumhuriyet'in kurucularına saldırılacak, hem ana muhalefetteki parti içine nifak sokulacak, hem de muhterem halkımızın, okumaya, araştırmaya, düşünmeye kapatılmış kafası bir kez daha karıştırılacaktı!..

Daha önce defalarca ısıtılmış “Dersim konusu” böylece bir kez daha toplumun önüne sürülüverdi... Koca koca adamlar hiç utanıp sıkılmadan, ekranlarda boylarını aşan yalanlar söylediler... Başbakan sıfatlı muhterem, “Dersim Kerbeladır” deme cüretini gösterdi, Cumhuriyeti kuran partinin bugünkü yönetimi “mıh” gibi oturup seyretti!.

Dersimli Kemal ise grup toplantısında bir şeyler geveledi ama kimse ne dediğini dahi anlamadı!..

Ben, yıllar içinde “Dersim” konusunda bir çok yazı yazdım, ekranlarda tartışmalara katıldım. Aşağıda okuyacağınız yazı 2008 yılında “İhanetin adı Dersim” başlığı ile Cumhuriyet gazetesindeki “Düz Çizgi” köşemde yayımlandı.

Okuyalım:

“Sonunda bu da oldu ve nedense ben hiç şaşırmadım!..

Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu binasında düzenlenen “Dersim Soykırımı” konferansında Prof. Dr. Ronald Mönch, Dersim’de(Tunceli) yaşananların insanlık suçu olduğunu vurguladı ve şu sözleri söyledi:

- Atatürk ve dönemin Bakanlar Kurulu üyeleri ile üst düzey askeri yetkilileri yaşasalardı savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerekirdi!..

Yani?. Yani, 1937’de, Türkiye sınırları içinde ağaların çıkardığı isyanı bastıran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve arkadaşları, düpedüz soykırımla suçlanmaları bir yana, sanki yabancı bir ülkenin topraklarına tecavüz ederek bu suçu işlemişçesine “savaş suçlusu” olarak da ilan edildiler!..

Peki, Prof. Sıfatlı Mönch bu konuşmayı cehaletinden mi yaptı?.. Tabii ki hayır!. Diğer konuşmacıların konuşmaları ve sonuç bildirgesini bu alçakça konuşmanın yanına koyduğunuzda, amaç ve hedef olanca çıplaklığı ile ortaya çıkıverdi!..

Aynı toplantıda Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Hilda Çoboyan’da bir konuşma yaptı. İşte söyledikleri:

- Dersim Kızılbaşlığı, paganlık, Hıristiyanlık ve Alevilik karışımıdır… Osmanlı döneminde çok sayıda Ermeni Dersim’e gelip din değiştirdi…

İyi mi?!.. Şimdi bu konuşmayı Mönch’ün konuşmasının yanına koyun, ne çıkıyor?.

- Dersim Türkiye’ye ait değildir, üstelik Müslümanlıkla da ilgisi yoktur. Ermeni yoğunluğu fazladır. Öyleyse Atatürk’ün yaptığı hem soykırım hem de savaş suçudur…

Şu haysiyet düşkünlüğüne bakın…

* * *

Konferansta Türkiye Cumhuriyeti’nin iki milletvekili ile bir belediye başkanı da vardı…

DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk fazla konuşmadı, yalnızca “üstümüzden ordular geçti” dedi.. DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ise Dersim isyanında Türk askerlerinin hamile Kürt kadınlarının karınlarını deşerek cinsiyet tespiti yaptıklarını anlattı… Halis, kendi sözlerinden heyecana kapılmış olsa gerek ki, soykırım değil isyan sözcüğünü kullandı!..

Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil de Tunceli’deki yol yapım çalışmalarını şu sözlerle Dersim katliamına bağladı:

- 1930’lu yıllarda yapılan Dersim Harekatı tekrarlanmak isteniyor!..

Yani Başkana göre, devlet yeniden katliam yapmak için öncelikle Tunceli’nin yollarını yapıyor!.. 

- Şu hastalıklı kafaya bakın…

Sonra ne oldu?.. Hepsi el ele verdi, Dersim olaylarının “soykırım” olduğu bir güzel karara bağlandı ve Türkiye’nin soykırım mağdurlarına tazminat ödemesi talep edildi.

- Tıpkı Ermeni talepleri gibi!..

* * *

Gelelim Dersim meselesine…

Dersim bir soykırım, bir katliam mıydı?.. Hayır, Dersim, Kürt ağalarının Şeyh Seyid Rıza önderliğinde, köleliğin, ırgatlığın dolayısıyla feodal düzenin sürmesi için Cumhuriyet rejimine başkaldırdığı bir isyandı…

- Üstelik dış destekli hain bir isyandı!..

Belgesini mi soruyorsunuz, buyurun; İsyanın liderinin 30 Temmuz 1937 tarihinde İngiliz Dışişleri Bakanı’na gönderdiği “Dersim Generali Seyid Rıza” imzalı mektubu okuyun:

- Üç milyon Kürt benim sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyor…

Bu mektubu 1987 yılında Londra Public Record ofisinde bizzat ben buldum ve Nokta Dergisi’nin 28 Haziran 1987 tarihli sayısına da kapak oldu!.. İşte, Dersim toplantısının gülleri, önceden tasarlandığı apaçık ortada olan, liderinin kendisine “general” rütbesi yakıştırdığı bu ihanet isyanına “soykırım” etiketi yapıştırıyorlar!!!

Yoksa Prof. sıfatlı Mönch, “savaş suçlusu” ilan ettiği kişinin 1930’larda Hitler Rejiminden kaçan bilim adamlarına kucak açtığını bilmez mi?!. Soykırım diye yırtınan Hilda Çoboyan, Atatürk’ü hem de o yıllarda bizzat Yunanistan Başbakanı Venizelos’un “Nobel Barış ödülüne” aday gösterdiğinden habersiz olabilir mi?!. Peki, en alçakça yalanları Avrupa Parlamentosu salonlarından dünyaya haykıran Songül, Aysel, Şerafettin üçlüsü Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında UNESCO tarafından olağanüstü bir devrimci, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı ilan edildiğini bilmeyecek kadar cahil olabilirler mi?!.

-Yoksa insan vasıfları mı yetersiz???  

İşte 7 yıl önce “Dersim İsyanı” üzerine yazılmış bir yazı... Tatmin etmediyse, şu açıklamayı da önerebilirim.

- Şeyh Sait İsyanında İngilizlerin, Seyit Rıza İsyanında ise Fransızların parmağı vardır. Bugün de PKK’yi ABD ve AB kullanıyor.  

Bu sözler, son zamanlarda her sözünde keramet aranan İmralı mahkumu Abdullah Öcalan’a ait. Sorgusu sırasında gayet samimi biçimde yaptığı açıklama!..

Ama maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olunca fark etmiyor; çünkü “tarihimizle yüzleşelim” palavrasının arka yüzünde, 15-20 milyonluk Alevi kitlesinin, cumhuriyetten soğutulması ve birbirine düşürülerek parçalanması projesi yürütülüyor. Yukarıdaki 7 yıllık yazımda da belirttiğim gibi:

- İçerdekiyle dışardaki bunun için kol kola, kucak kucağa aynı oyunu, aynı yalanı, aynı projeyi bıkmadan, usanmadan sürdürüyor!..


https://twitter.com/umit_zileli