EY AKP; HANİ "BÜYÜK TÜRKİYE?.."
Amerika'ya "büyük devlet" diyorlar ya, bu saptama yalnızca coğrafi, askerî ya da siyasi bir büyüklüğü ifade etmiyor...
Bir de devletin ekonomik kaynaklarının toplumsal sorunların giderilmesinde hızlıca kullanılması gibi bir organizasyon var ki, ABD'yi dünya üzerinde "süper devlet" olarak tanımlayanların en büyük gerekçesidir...
Söyler misiniz; yeryüzündeki en büyük kasırgalar hangi coğrafyada şehirleri yutarken, Amerika'daki gibi hızlıca müdahale edilebilir, yaralar sarılabilir acaba?..
Peki ya üç tarafı denizlerle kaplı, uçsuz bucaksız ormanları, muhteşem yaylaları (bir yılda 4 ürün alınabilen)
bereketli ovalarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin olaylar karşısındaki şaşkın, çaresiz tavrına ne denilmeli?..
Balıkçılıktan arıcılığa, turizmden sanayiye kadar üretim alanlarıyla ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana atılan temelleriyle, bir dönem "kendi kendine yeten 7 ülkeden biri" olan Türkiye'nin o güçlü iradesine son yıllarda ne oldu acaba?..
AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte, bir türlü gündemden düşmeyen yolsuzluklar, yeşil alanların, ormanların, kıyıların talan edilmesi, yap-işlet-devret ile devletin milyarlarca lira borç altına sürüklenmesi; halkın ise geçmediği köprülerin, havaalanlarının, gitmediği hastanelerin parasını ödemeye mahkûm edilmesi, asıl konumuz değil...
Siyasetin karmaşası içerisinde, muhalefetin de, iktidarın da birbirinin konumunu güçlendirmesi ve bu yüzden Türkiye'nin, bir yandan dertlerle boğuşurken, diğer yandan da "seçenek" arama gayretinden yorulmasına da dikkat çekmeyeceğiz bugün...
Ve tabii ki işsizlik, enflasyon, zam, siyanürle toplu intiharlar, açlık ve sefalet girdabında, asgari ücret gibi (tek kişiye bile yetmeyecek) bir gelirin insanları ekmeğe, suya muhtaç etmesine de bir kez daha değinmeyeceğiz...
Son günlerde orman yakılmasıyla birlikte gündeme gelen ve Irak'ta, Suriye'de Türk askerlerinin şehit olduğu terör operasyonlarını da bir kez daha yorumlayarak, bölücülük, gericilik ikileminde dayatılan şiddetin üzerinde yoğunlaşmayacağız...
Tüm bunlarla boğuşması, ortadan kaldırması, topluma huzur, mutluluk vermesi, sağlık ve en çok da güvenlik hizmeti sunması gereken devletin, doğal afetlerle birlikte nasıl bir aymazlık, beceriksizlik, iradesizlik üçgeninde boğuşmasına dikkat çekmenin tam zamanı aslında... Çünkü Türkiye her açıdan yanıyor!!!
FELAKET VAR, VERGİ KAYIP!..
17 Ağustos 1999 depremini kimse unutmadı...
Binlerce kişinin yaşamına mal olan deprem sadece yap-sat müteahhitlerinin rezilliklerini ve belediyelerdeki rüşvet çarkının sonuçlarını ortaya çıkartmadı... Deprem; Gölcük'ten Marmara'ya, bir hat üzerindeki coğrafyada değil, aynı zamanda devlet bürokrasisinin, sivil savunmanın, olaylara müdahale edebilecek sosyal kurumların, sağlık teşkilatlarının ve kurtarma birimlerinin ne kadar yetersiz ve donanımsız olduğu konusunda da çok ciddi bir sarsıntı yarattı...
Evet; Türkiye 1999 depreminde de tüm siyasilerin vurguladığı gibi elbette "Büyük Türkiye"ydi...
Ancak bu ülkenin yurttaşları, ulusu sarsan bir doğal felakete el birliğiyle müdahale ederken, yardımlaşma zinciri oluştururken, ekonomik gücünü seferber ederken, 2002'de iktidara gelen AKP'nin topladığı deprem vergileri nereye gitti acaba?..
Söyler misiniz; 17 yılda halktan topladığı 147 milyar lira tutarındaki deprem vergisinin akıbetini açıklayamayan bir iktidarın hâkim olduğu memlekete "Büyük Türkiye" denilebilir mi?..
Peki; bir doğal felakete dayanılarak toplanan milyarlarca liranın nereye gittiği net olarak açıklanmazken, bir yandan da o kadar paranın daha sonra meydana gelen sel, deprem ve yangın gibi felaketler sonrasında kullanılmaması aymazlığına ne demeli?..
İşte baksanıza; son 17 yılda yaşanan sel felaketlerinde, en son Elazığ-Malatya depremlerinde ve daha geçen haftaki Rize-Arhavi bölgesindeki sel felaketinde devleti adeta acziyet içerisinde gösteren ve hemen her olayda IBAN numaraları duyurulmasına ve bir kez daha halkın merhametinden medet umulmasına nasıl yanıt verilmeli?..
VATAN-MİLLET ALLAH'a EMANET...
İşte son 5 gündür Türkiye'nin en az 21 kentinde, 80'den fazla ayrı noktada zincirleme olarak çıkan (çıkartılan) yangınlar sırasında da; sivil toplum örgütlerinin yanı sıra, devletin de en hızlı yaptığı iş derhal hesap numaraları açarak, bunların IBAN numaralarını en hızlı biçimde halka duyurmak ve yine yardım istemek...
Son 20 yıl içerisinde; tarım alanlarını devre dışı bırakarak tarımı yok eden, cumhuriyetin sanayi tesislerini arsa fiyatına elden çıkartan; bir yandan devlet bankalarından rantiyeci besleyen, aynı zamanda 100'e yakın vergi ile milyonların nefesini kesen bir iktidar her doğal felaket sonrası neden devletin gücünü, iradesini, becerisini en etkin biçimde kullanmaktan aciz kalır da, halkından yardım isteme gafletine düşer?..
2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin toplam vergi gelirleri tahsilatı 833 milyar lira olmadı mı?..
KDV'den 2020 yılında 71,5 milyar lira, ithalde KDV'den 159,1 milyar TL ve ÖTV'den 207,2 milyar TL tahsil edilmedi mi?..
Şimdi söyler misiniz; bir yandan turizm kundakçılığının, diğer taraftan iktidarın yarattığı fırsatlarla imar affından yararlanan arazi mafyasının ve en çok da terörün ormanlar yaktığı bir ülkede, cumhurbaşkanlığına 13 uçak alabilen bir devlet yangın söndürme filosu açısından nasıl bu kadar acziyet içerisine düşebilir ki?..
Bırakın deprem ve sel gibi doğal afetleri, her zaman zincirleme yangın tehlikesi olan bir coğrafyada yangın söndürme uçaklarını ve ekiplerini hazır edemeyen bir devlet için "büyük" tanımlaması yapma lüksü ve dayanağı kaldı mı?..
AKP ne kadar tüketse de, erozyona uğratsa da; Türkiye soylu geçmişiyle, Atatürk'ün bıraktığı mirasla "büyük bir devlet"ti ama, artık onu idare edecek, becerikli, dürüst, halka güven verecek büyük bir siyasi organizasyon ve vizyon yok bu ülkede...
Memleket her açıdan (varlık içinde yokluk) çekiyor, doğal felaketler karşısında bile aciz kalıyor vesselam... Velhasıl, memleket her açıdan tamamen Allah'ın umuduna kalmıştır...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac