EYY HAYSİYET GELDİYSEN ÜÇ KEZ VUR!..

Yeni Türkiye’nin biz yurttaşlara en büyük faydası, bildiğimizi sandığımız sözcüklerin aslında çok başka anlamlar içerdiği gerçeği oldu...


Alın “vefa” sözcüğünü; biz sevgi, dostluk, bağlılık, sözünde durma filan gibi modası geçmiş tanımlarda debelenip durmuşuz... Yeni Türkiye’de anlamı; halis boza, şöyle ekşi ekşi, ya da Vefa stadı, Vefa lisesi...


Mesela “vicdan” deyince ne geliyor aklınıza? En basitinden iyiyi kötüden ayırmayı sağlayan iç duygu, ahlak şuuru, ahlaksal bilinç değil mi?.. Maalesef yanıldınız, hemen karşı köşede oturan kasap Hayri efendinin kızının adı!..


Şimdi siz “erdem” için de ahlakın övdüğü doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, alçakgönüllülük gibi fi tarihinde kalmış karşılıkları sayıp dökersiniz... Değil efendim; her gün en az iki posta istediklerinizi servis eden bakkal Ahmet efendinin çırağı!..


Başlıktaki sözcüğü ise sizin algınıza, ferasetinize, deneyiminize bırakıyorum. Yalnız bir özdeyiş var; onu söyleyip geçeceğim:


-Aç insan önce kendi haysiyetini yer!..


Pekii, ben bu girişi niçin yaptım?.. Dün yazımı bitirdikten sonra televizyon kanallarında uzun süre gezindim... Sabah ilk işim ise yandaşı, yanaşması tüm gazetelere göz atmak oldu. Emin olun utandım, bizim “Refiklerin” ne denli pazara düşmüş, ruhlarını kiralamış oldukları gerçeğini gördüm, yüzüm kızardı!..

 
Dün özellikle haber kanallarında “oturum”, “haber program” adı altında düzenlenen panayırlarda, sanki çok demokratik, anayasaya uygun hatta sıradan bir şeymiş gibi Davutoğlu’nun azli sonrasında neler olacağı tartışılıyordu... Bir tanesi çıkmış, müthiş bir buluşmuş gibi“3 B formülünden” söz ediyordu örneğin; Berat, Binali, Bozdağ!.. Birde “plase” olanlar vardı tabii; Şahin, Kurtulmuş, Müezzinoğlu!..Hiç utanıp, sıkılmadan “Başbakan toto” oynuyorlardı...


-Artık böyle bir makamın anlamı kalmadığını bile bile!..

 


“Son Başbakan!”

 


Halbuki söz etmeleri gereken şey, dünkü Sözcü gazetesinin manşetinde yer alıyordu:


-Dostmodern darbe!..


Ya da Posta gazetesinin gayet incelikli bir şekilde, böyle giderse ileride ne olacağını zekice anlatan manşetini konuşmaları gerekiyordu:


-Son Başbakan!..


Sanki Türkiye “parlamenter rejimle” yönetilen bir ülke değilmiş, anayasa yürürlükten kalkmış, iplerin Saray’ın eline geçmesi gayet normalmiş gibi, “acaba kim başbakan olacak?”, “Cumhurbaşkanı’nın kafasında ne var?”, “önce hangi hamle yapılacak”, “erken seçim olacak mı” türünden çok önemli meseleler üzerinde kafa patlatıyorlardı!..


Davutoğlu’ndan ise lütfen bahsedilip, “ne kadar güzel konuştu”, “işte vefa”, “işte AKP’nin parti ahlakı, disiplini” türünden, köpeklerin önüne atsanız, tenezzül edip başını çevirmeyeceği seviyede sadakat türküleri çığırıyorlardı!..


Dünkü gazeteler farklı mıydı sanki; bir kaç namuslu, haysiyetli gazete ve eğilip bükülmeyen kalem dışında, sevinçten şıkır şıkır oynayarak cenaze kaldıran mide bulandırıcı bir mevkute mezarlığı görüntüsü hakimdi medya pazarına!.. Davutoğlu’nun onca sözlerinin arasından “şimdi birlik zamanıdır” sözlerini manşete cımbızlayanından, “nöbet değişimi” utanmazlığını milletin gözüne sokma cingözlüğü sergileyenine kadar adeta bir çıfıt çarşısıydı “Devekuşu Medya...” Üstelik son kez yer verdikleri, daha düne kadar yere göğe koyamadıkları Hoca’nın son konuşmasını dahi sansürleme utanmazlığını da göstererek!..


-Yüzyıllar öncesinin “Kral öldü yaşasın kral” dalkavukluğunu bile aşan bir yanaşmalığa imza atarak!..

       


Yok mu kurtaracak baht-ı kara maderini?.

 


Artık Çarşambanın ardından ne geleceği gayet net biçimde ortada...


Bundan sonra sıfatı o olsa da artık bir “Başbakan” olmayacak!.. Bizim medya artıkları ona da dahiyane bir çözüm üretmiş durumda. Yeni sıfat şöyle tezahür edecek:


-Koordinatör Başbakan!..


Ne yapacak bu “koordinatör” muhterem? Saray’dan aldığı talimatları, zaten Saray tarafından seçilmiş MKYK’ya ve parti meclisine iletecek. Çıkarılması istenen yasalar, Bakanlar Kurulu’nun vermesi istenen kararlar, atanması istenen bürokratik kadrolar bu Koordinatör Başbakan tarafından takip edilecek, bir an önce uygulanacak...


Haa, unutmadan not düşelim; Davutoğlu’nun atadığı tüm kadrolar da darmadağın edilecek; kısa sürede hepimizin tanıklığında gerçekleşecek bu kıyım tasarrufu!..


Peki bu şekilde bir yönetim ne demek oluyor?.. Şu demek oluyor; fiili olarak Başkanlık Sistemi olanca ağırlığı ve yasadışılığı ile hayata geçiriliyor!.. Siz isterseniz “diktatörlük” olarak da adlandırabilirsiniz, hiç bir mahzuru yok!..


Tabii bütün bunlar yapılırken MHP’de olan biten de gözden kaçırılmıyor; çünkü orada olacak bir değişim, ileriye yönelik tüm tasarımları berhava edebilir!.. Bu nedenle zaten mevsimi açılmışken her tür ve çeşit “DARBE” beklenebilir!..


Bu olan biten karşısında CHP ne yapıyor acaba diye soracak olursanız, son gördüğümde Kılıçdaroğlu Kemal Bey, Davutoğlu Ahmet Bey ile “helallik” alışverişindeydi... Sonra ne yaptı bilmiyorum valla...


-Böyle bir ortamda, böyle bir muhalefet ile Saray her türden darbeyi indirmesin de kim indirsin, Allah aşkına söyler misiniz!..


Ancak, enseyi karartmayın; bu ülke çok badire atlattı... Hiç kuşkunuz olmasın, on milyonlarca insan da böyle bir zillete karşı.. O halde Büyük Devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ün o acı acı haykıran, ara başlıktaki soruya verdiği müthiş yanıtla bitirelim:


-Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!..


https://twitter.com/umit_zileli