GAZETECİ ve AHLAK!

Ahlak erdemdir…

Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü ahlak kavramını, “Bir toplumda kişilerin uymak zorunda olduğu davranış biçimleri ve kurallar” olarak nitelendirse de, pratikte akıl almaz sayıda insanın bu zorunluluğa hiç mi hiç kulak asmadığı herkesin bildiği, gördüğü, yaşadığı basit bir gerçektir..

Ahlakın azı, çoğu, şekli, şemali de olmaz.. Az ahlaklı insan olamayacağı gibi, “ahlakına pek düşkün ancak biraz hırsız” insan da olamaz…

Mesleğine göre ahlak ise hiç olmaz. “Eczacılar çok ahlaklıdır, ama siyasetçiler çok ahlaksızdır” şeklinde bir cümle kuramazsınız, ahlaksız, mesleği ne olursa olsun ahlaksızdır. Ancak bazı meslekler vardır ki, ahlakın vazgeçilmez ilk koşul olarak bulundurulmasını gerektirir. Gazetecilik, bu tür mesleklerin ilk sırasındadır. Bir toplumun erdemli, demokratik, soylu olmasında da, erdemsiz, geri, soysuzlaşmış olmasında da gazetecinin, medyanın büyük ölçüde payı ve sorumluluğu vardır.

Ve Türk medyası bu konuda maalesef sınıfta kalmıştır…

“Gazeteci” kılıklı yanaşma düzeni!..

Geçtiğimiz birkaç gün içinde iki ayrı köşe yazısı okudum..

Taraf gazetesinde Mehmet Baransu isimli bavulcu “Ergenekon’un kaçıncı? basamağındayız” başlıklı yazısında bakın ne diyordu:

Ergenekon’da çıkmamız gereken 100 basamak var. Bugün itibarıyla 15, bilemediniz 20’nci basamağa adım attık. 28 Şubat’ı, askeri, siyasetçisi, medyası, sivil unsurları ve tüm aktörleriyle yargılamaya başladığımızda 40’ıncı basamağa çıkacağımızı düşünüyorum. Susurluk çetesinin tüm aktörleriyle soruşturulmaya başlandığı anda 60’ıncı basamağa doğru yol alacağız. 70’inci basamakta soruşturulması gereken isimler ‘Ejderler’ yani işadamları..

Bu şahıs, bundan önce de bu tür yazılar yazmış, Ergenekon operasyonunda tutuklanacak kişilerin tariflerini vermişti. Hatta televizyonda marifetlerini anlatırken “Mustafa Balbay’ı da içeri aldık” demiş, sonra gafının farkına varıp, “Aldılar” diyerek düzeltme yapmıştı!.. Sürmekte olan bir davaya böylesine cüretkar biçimde müdahale eden, neredeyse isim listesi yayımlayacak olan bu adama “Nereden biliyorsun, sorgu odasında mıydın?” diye sormak gerekmiyor mu?.

Gelelim Yiğit Bulut isimli Habertürk köşe yazarının “Karanlık odalarda çok şey gizli” başlıklı yazısına… Oda Tv’nin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı eleştirmesine çok bozulmuş, aynen şu satırları karalamış:

Ulusalcı görünen bu yapılanmanın ‘İsrail-PKK” çizgisinde nerede durduğunu anlayamazsak, Ergenekon dahil iç içe geçmiş bir çok yapıyı analiz edemez ve detayları göremeyiz!

Böylesine ağır bir suçlamayı güzelce sıvadıktan sonra yetinmemiş, Oda Tv iddianamesini okuyup suç namına hiçbir şey bulamadığını yazan gazetecileri de “Kafaları bulandırmaya çaba gösteren gafiller” olarak mahkum edivermiş. Cevap veremeyecek durumda olan, hücrelerde tutulan gazetecilerle ilgili öylesine ağır iddialar ileri sürmüş ki, savcıların “Ver bakalım arkadaş delilleri, iddianameye ekleyelim” demesi gerekir!.. Okuyunca midem bulandı ve aynen şöyle düşündüm:

Eğer bunlara gazeteci, köşe yazarı deniyorsa…

“Yumruk yine o yumruk!”

Pekii, ben yıllar öncesinin adeta “idam mangası” gibi çalışan ahlak düşkünü tetikçi gazeteciliğini niçin anımsadım dersiniz?..

Değişen hiçbir şey yok da onun için!..

Daha değişik bir şekilde anlatmak gerekirse Candan Erçetin’in o güzelim şarkısındaki şu dizeler olan biteni gayet güzel açıklıyor:

Türkü yine o türkü/ Sazlarda tel değişti/ Yumruk yine o yumruk/ Bir varsa el değişti…

O günün tetikçilerinin bir bölümü yaptıklarının hesabını vermek üzere, yurtseverleri yatırdıkları aynı zindanda gün sayıyor… Daha akıllı, daha gözde olan ahlaksız takım, soysuz savcı ve hakimler gibi yurtdışına tüymeyi becerdi; melanetlerine oradan devam ediyor!..

Biat eden, aman dileyen, yandaşlığını cansiperane gösteren bir diğer bölüm, kazanan tarafın kapısında kendi geçmişi de dahil, eski yol arkadaşlarının en derininden mezarını kazmakla meşgul!..

Eskilerin yerine yeni “tetikçiler” de türedi tabii… Onlar da aynı şekilde Yeni Türkiye’nin “ayrık otlarını”, muhaliflerini, ilericilerini bitmek tükenmek bilmeyen bir azim ve hırsla gammazlamayı, hedef göstermeyi cansiperane bir şekilde sürdürüyorlar!..

Üstelik bu “yeniler” ekrandan hakaretler yağdırıyor, hedef gösteriyor, beddua bile ediyorlar!.. Medya patronlarına kimi işten atması, kimi işe alması, kimi cezalandırması gerektiğini bile dikte edebiliyorlar…

Diyeceksiniz ki, “Hamile kadınların bile spor yapıyor diye tekmelendiği, cin çıkarma hastanesinin resmen kurulduğu, minnacık çocuklara tacizin, tecavüzün sıradanlaştığı, Kur’an kurslarında yanarak, ezilerek can veren kız çocuklarının iki günde unutulduğu, kendisi hakkında yazılan haberi beğenmediği için gazete toplatan bakanların bulunduğu bir ülkede sen neden bahsediyorsun birader?..” Yanılıyorsunuz derim; tüm bunların olmasının yolu önce medya hal edilerek açıldı, toplum böyle sindirildi, korkutuldu, susturuldu!..

Tarihe bakın; hakkını aramayan, sinen toplumların nasıl buharlaştığını göreceksiniz!..

Sosyal medyada şimdilerde süngüsü epey düşmüş bir yandaşın, bir başka yandaşa “Eskiden Aydın Doğan’ın köpeğiydin, şimdi bizim köpeğimizsin” sözlerini okuyunca aklıma yıllar öncenin yazısı takıldı. Baktım, aradan geçen beş yılı düşündüm ve “ilerleme” olduğuna karar verdim…

Baksanıza, artık birbirlerine bile köpeğin önüne atsan tenezzül etmeyeceği ithamları yapıştırmakta en ufak bir çekingenlik göstermiyorlar!

Demek ki var bir bildikleri!..

https://twitter.com/umit_zileli