GENERAL SEYİT RIZA!..

1987 yılında Londra’daydım


İngiliz hükümeti 50 yıllık belgeleri açıklamıştı. Yarım asır geriye dönmek, 1937 yılı demekti. Aklıma doğal olarak “Dersim İsyanı”gelmişti. Bu tür belgeler açıklandığında, “Public Record Office” de görücüye çıkardı... Vakit geçirmeden gittim tabii.


Hatırladığım kadarıyla yüzlerce belge vardı. Saatlerce tek tek incelemekten yorgun düşmüştüm “Bizi ilgilendiren, kayda değer bir belge yok galiba” derken Fransızca yazılmış bir mektup yüreğimi hoplatıverdi... Tek kelime Fransızca bilmiyordum ama mektubun altındaki imza, hiç kuşkuya yer bırakmayacak denli açıktı:


-Dersim Generali Seyit Rıza!..


Büyük bir heyecanla mektubun kopyasını, ücretini ödeyerek aldım. Yıldırım hızıyla, Türklere ait bir tercüme ofisine giderek mektubu çevirttim... Mektup, İngiltere Dışişleri Bakanı’na hitaben yazılmıştı. Dersim’le ilgili gerçeklere büyük katkı sağlayacak olan mektupta Seyit Rıza İngiltere’ye şöyle yalvarıyordu:


-3 milyon Kürt, Türk mezalimine karşı benim sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyor...


28 Nisan 1987 tarihli Nokta Dergisi, kapağında Seyit Rıza’nın fotoğrafı, Dersim İsyanının hikayesi ve bu mektubun tamamını yayınlayarak çıktı... Tabii ortalık yıkıldı!.. Ayrılıkçılar, kuyrukçuları, destekçileri şoke olmuştu; nasıl olmasınlar, yalanlar üzerine inşa ettikleri tüm kuleler yıkılmıştı!.. Dersim Direnişi(!) dedikleri, ne kadar bağımsızlıkçı, ne denli özgürlükçü olduğunu iddia ettikleri kalkışmanın en yaşamsal “ihanet belgesi” ortaya çıkmıştı!..


Önce belgenin sahte olduğunu iddia ettiler, yemedi tabii!.. Sonra müthiş bir zeka örneği gösterip şu iddiayı attılar ortaya:

-Mektubu Seyit Rıza yazmış olamaz. Bırakın Fransızcayı, okuma yazma bile bilmiyordu. O mektubu Baytar Nuri yazdı...


Duyduğumda kahkahalarla gülmüştüm; suçladıkları Baytar Nuri, Seyit Rıza’nın en has, hiç yanından ayrılmayan adamıydı!.. Ayrıca Seyit Rıza’nın bir mektup yazdırmak için okuma yazmaya ihtiyacı da yoktu ki!..


Bugün, heykelini diktikleri zat işte böyle bir işbirlikçiydi... Bütün amacı, yüzyıllardır olduğu gibi, Dersim’in feodal beylerin çiftliği olarak kalmasıydı!..


-Ama eşkıyanın bilinen karakteri , 50 yıl sonra da olsa bir kez daha ortaya çıkmıştı!..

 


Mustafa Kemal’in yiğit genci

 


Peki, ben bu tarihsel gerçeği uzun yıllar sonra bir kez daha niçin yazdım?..


Çünkü, CHP Gençlik Kolları’nın 14. Olağan Kurultayı’nda yurtsever, yiğit bir delikanlının kürsüden haykırdığı gerçekler, yine aynı gerici, ayrılıkçı takımı ayağa kaldırdı da ondan!.. 7 Şubat’ta yapılan Kurultay’da konuşan ve sosyal medyada linç edilmek istenen Halkçı Liseliler Genel Başkanı Doğukan Kurnaz küfür ve hakaretlere şöyle yanıt


-Bir siyasal hareket hem Mustafa Kemal’e, hem de Seyit Rıza’ya sahip çıkamaz!..


Peki Doğukan, Kurultay’da neler söylemişti de alçakça bir “linç kampanyasına” hedef olmuştu?. Çok basit, bir Kemalist devrimcinin söyleyebileceği gerçekleri, en yalın haliyle muhataplarının yüzüne çarparak!.. Bakın neler söylemişti bu yiğit genç adam:


-Bu parti(CHP) Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların, İskilipli Atıfların, Sorosçuların değil; bu parti Namık Kemallerin, Tevfik Fikretlerin, Ali İsmaillerin, Abdocanların, Ankara’da hayatını kaybeden 11 Malatyalı arkadaşımızın, İnönülerin partisidir. Bu parti Mustafa Kemal Atatürk’ün partisidir...


Bu yurtsever genç işte bu sözleri nedeniyle, en ağır hakaretler ve ne acıdır ki, “Alevi düşmanı” suçlamasıyla hedef alındı. Ancak o, bir adım bile geri atmadığı gibi, bu zeka özürlü trollere hak ettikleri yanıtı vermeyi de ihmal etmedi.


-Üstelik bilgisi ve devrimci tavrını açıkça ortaya koyarak!..

 


Her sakallıyı Karl Marx zanneden saygısızlar!..”

 


Bir devrimci, her şeyden önce soğukkanlıdır ve her şart altında bilgisi ve duruşuyla savaşır...


Doğukan’da öyle yaptı; saygısız ve cahil trol artıklarının suratına her sözcüğü bir “tarihi tokat” gibi indi:


-Mustafa Kemal antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nın lideridir. Devrimci ve laik bir Cumhuriyet kurmuştur. Seyit Rıza ise, feodal bir aşiret reisidir. Cumhuriyeti kabullenmemiş ve Aşiretler sistemini muhafaza etmek için isyan etmiştir. İngiltere ve Fransa gibi emperyalist ülkelere Seyit Rıza’nın “Kürdistan Komutanı”  imzasıyla yardım dilenen mektuplar yazdığı da bir gerçektir. Her sakallıyı Karl Marx zanneden bu saygısız arkadaşları biraz tarih ve politika okumaya davet ediyorum...


İşte bu kadar! “Alevi evlerine işaret koyan gericilerin, Sivas’ta aydınlarımızı katleden Atatürk düşmanlarının cirit attığı bu dönemde sıkıca sarılmamız gereken kişi bir aşiret reisi değil Mustafa Kemal Atatürk olmalıdır” diyen Doğukan, açıklamasını şahane bir “laiklik dersi” ile bitirdi:


-Sayın Selin Sayek Böke’ye yandaş medya tarafından dinsel anlamda saldırılması dahi, laikliğe ve bahsettiğim yurttaşlık bilincine ne kadar ihtiyacımız olduğunu göstermektedir...


Yandaş bir paçavra, önceki gün Böke’nin “Hıristiyan” olduğuna dair sürmanşet atmıştı. Doğukan kardeşime destek için sevgili Yılmaz Özdil’in dünkü yazısından bir alıntıyla bitireyim:


-Değerli hanımefendi... Din-iman diye milletten oy toplayıp, ayakkabı kutularına dolar dolduranlar, yatak odalarına para kasaları istifleyenler, baba, oğul, damat, enişte, bacanak, dünür, sülalece paraları sıfırlayanlar Müslümansa, bilmenizi isterim ki, biz ortodoksuz...


Tüm kalbimle katılıyorum...

 

https://twitter.com/umit_zileli